Çok salak oluyor bu insanoğlu bazen!
Hatta, ne demek "bazen", çoğu zaman resmen zır salak oluyor.
Sosyal medya icat edildi, Adem oğlunun ne kadar ebleh olduğu tescillendi.
Samimiyetsizlik, iki yüzlülük, ego tatmini diz boyu...
İsmi lazım değil, hele hele biri vardı düğün, dernek, hastane demeden dere tepe düz gider, her vardığı yerden bir fotoğraf yayınlayarak "CHP olarak ziyaret ettik" mesajı iletirdi Facebook'tan.
Bir kere yanında başka insan yok, tek başına gidiyor her yere CHP olarak!
Biri bunu gazlamış, dolanıp duruyor habire!
İyi, güzel de bu "tik" eki ne oluyor?
Yaptım, ettim, gittim varken, yaptık, ettik, gittik de ne manaya geliyor?
İşte meselenin orası da kendine bir büyüklük, bir "asalet" atfetme hali!
Çoğul ek kullanınca daha da bir asortik hal alıyor mevzu!
Adam almış eline küreği, çektirtirmiş bir fotoğraf, yazmış altına:
"Bu gün parti önünde biriken karları temizledik!.."
Eyi yapmışınız!
Buraya kadar olan kısım başka bir mevzu...
Bir de ölmüşler üzerinden prim yapma çalışması var ki, artık resmen toplumsal bir histeriye dönüşmüş durumda!
Levent Kırca'nın ölüm yıl dönümü mü?
Boy boy fotoğraflarının altına inanılmaz nağmeler:
"Aydınlık savaşçısı, büyük sanatçı Levent Kırcayı ebediyete intikalinin bilmem kaçıncı yıl dönümünde sevgi, saygı ve minnetle anıyoruz!.."
Yaşa!..
Ulen bi kere mezarına gittin mi adamın?
Sağlığında bir kere ziyaret edip, "Birader, bir şeye ihtiyacın var mı" diye sordun mu?
Ya da öldükten sonra geride bıraktıklarının dertleriyle dertlendin mi?
Barış Manço ölür, Cem Karaca ölür, Müzeyyen Senar ölür, Zeki Müren ölür ki, rahmetli Bursa'yı, Bursalıları hiç sevmezdi zaten; o da ayrı konu...
Ölülerden kendi egolarına rant çıkarmak isteyen birileri başlarlar ağıtlar dizmeye!..
Geçen gün baktım, İsmail Cem'e ağıt yakıyor birileri...
Eğer Cem'in yazdığı "Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi" isimli kitabı okumuş olsunlar, dişimi kırarım dişimi!
Velev ki okudular...
Orada yazılı olan Mustafa Kemal'in mal varlığı üzerinde düşünmüş olsunlar, 32 dişimi birden kırarım da protezle gezerim bundan böyle!
Bir de yine Uğur Mumcu tapınması yaşadık furya halinde geçen hafta.
Mumcu'yu ben de severdim.
Hemen hemen tüm yazılarını ve 24 kitabını okumuşluğum vardır.
Uğradığı suikast sonucunda milyonlarca insan gibi ben de çok üzüldüm; bu durumu protesto etmek için Ankara'ya kadar gidip, saatler süren bir yağmurun altında cenaze törenine de katıldım.
Herkes gibi bazı kült yazıları vardı ama aradan geçen yılların ardından bende oluşan kanaate göre öyle çok iyi bir yazar değildi Mumcu.
Bu gün biri bana "Uğur Mumcu" dese aklıma iki isim gelir:
Biri, "Mumcu'nun katillerini bulup yargı önüne çıkarmak bizim için namus ve şeref meselesidir" deyip, o vebali taşıyarak mezara giden İsmet'in oğlu Erdal İnönü...
Diğeriyse, eş durumundan ötürü CHP'den iki dönem milletvekili yapılan Güldal Mumcu...
Sosyalist düşünceler taşıdığını dillendirse de elit ve bohem bir yaşamı vardı Uğur Mumcu'nun bana göre!
Fatih'in hocası Ak Şemsettin'e dayanıyordu soyu.
Kardeşi Ceyhan Mumcu bu mirasın DNA'larını taşıyordu bedeninde.
O yıllarda dil eğitimi için İngiltere'ye gidebilecek kadar da varlıklı bir aileye mensuptu.
Kaçınızın nikahında bir başbakan şahitlik yaptı mesela?
Üstelik de "kontrgerillayı" ilk telaffuz eden siyasetçi olduğu halde Mumcu'nun şahidi Bülent Ecevit bu işin üzerine niye gidemedi dersiniz?
Çünkü o da düzenin adamıydı da ondan!
Düzülenler değişmedikçe bu memlekette aydınlar daha çok katledilir!
Hülasa, yani üzerine ağıt yakılacak, dizler dövülecek bir yazar değildi Mumcu şimdiki fikrime göre.
Yaptı mı habercilik?
Yaptı...
Çıkardı mı bir sürü yolsuzluk?
Çıkardı...
Ufak bir sır vereyim mi size:
Aynen "MİT Tırları" olayında yaşandığı gibi, bu memlekette hiç kimse öyle araştırmacı gazetecilik filan yaparak, sadece devlet görevlilerinin bildiği sırlara ulaşıp da ne yazı ne de kitap yazabilir kardeşim!
Eğer devlet içinde birbirleriyle rekabet ve yarış halinde bazı kişi ve gruplar varsa, bilgileri özellikle bunlar sızdırırlar!
Ee aralarına girdiğin, bir grubun çıkarına hizmet ettiğin zaman da işte böyle hedef oluyor insan!
Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan?
İkisi de birbirinden çıkıyor...
Girdin mi bir yola, o yolun yolcusu oluyorsun mecburen!
Kendi kaderini kendin çiziyorsun yani...
Elbette toplumda kaos ve sansasyonel dalgalanmalar yaratmak için öldürülen bazı aydınlar bu sözünü ettiğim olayın dışındadır...
Sosyal medyadan ölmüşlere ağıt yakmak gerekiyorsa eğer, benim bu gün favorim ne yazar çizer, ne türkücü ne de oyuncu...
Hepsiciğinin ruhları şad olsun, yattıkları yerde dinlensinler ancak size düşünceleriyle bu dünyada çok daha kalıcı etkiler bırakmış üstelik de yine bu coğrafyanın bir insanından, milattan önce 623 yılında doğmuş Miletli Thales'ten bahsetmek istiyorum:
Bu abimiz bir matematikçi, astronom, ve Sokrat öncesi döneme ait çok özel ve güzel bir filozoftu.
İlk düşünürlerden olduğu için felsefenin ve bilimin öncüsü olarak kabul edilir.
Öyle "Sakıncalı Piyade" gibi kitaplar, "Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi" gibi yazılar yazmamış, "Olacak O Kadar" gibi televizyon programları hazırlamamıştır ancak, İyonya aydınlanmasının başlatıcısıdır bu abimiz.
(Hah! Güzin-Baha ikilisinden haberiniz var mı? Hani, "Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan" diye şarkılar söylerlerdi eskiden? Ne oldu acaba onlara, sağlar mı yoksa öldüler mi? Onlara da bir taziye yayınlayın derim eğer vefat ettilerse.)
Eski Yunan'ın Yedi Bilge'sinden ilkidir Thales.
Hakkındaki bilgileri Herodot, Diogenes Laertios, Aristoteles, Teophrastos gibi antik dönemin yazarlarından öğreniriz.
İyonya, Yunanistan'dan kaçan Akalar tarafından Milet, Efes, Foça ve İzmir çevresinde kurulan çok özel bir devlettir.
Bu gün hala İnsanoğlu onların bilimden yana eşitlikçi, aydınlanmacı yapısına ulaşabilmiş bir sistem kuramamıştır.
Sosyalizm ütopyası İyonya'nın yanında çırak kalır!
Dünyada iki temel mermer sütun başı vardır...
Biri Korinth, diğeri İyon tarzı...
Tanrıça Artemis'e ithaf edilen ve Efes antik kentinde yapılan, dünyanın da yedi harikasından biri olarak kabul edilen tapınak İyonların elinden çıkmıştır mesela.
Ne yazık ki bu gün geriye Latin Vandallar yüzünden sadece iki mermer parçası kalmış durumda.
Tam 120 senede tamamlanabilmiştir bu taş oyma eser.
İyonya, halkını baskı altına almayan çok az sayıdaki ülkeden biridir.
Ayrıca devletin resmi bir dini de yoktur.
Milet'te doğmuş, Milet'te ölmüştür bilge Thales.
Aristoteles yani, nam-ı diğer Aristo O'ndan bahsederken bundan 2 bin 500 yıl önce "zeytinin bol çıkacağı yılı tahmin edip izlediği stratejiden ötürü, başarılı bir iş adamı" olarak da anar.
Thales'i ve insanlığa kazandırdıklarını merak ederseniz eğer, her yerden bilgiye ulaşabilirsiniz.
Ancak ben şimdi size pek bilinmeyen bu sırrından bahsedeceğim:
Bu gün Gemlik'e, İznik'e gidin, atadan dededen zeytinci olanların çoğu ağaçların o sene neden ürün vermediğini bilemez!
"Bu sene zeytin olmadı" derler, gelir geçerler!
Köy kahvesinde bir dahaki yılı beklemeye koyulurlar...
Bundan binlerce sene önce Thales bir gerçeği biliyordu...
Zeytinin bol ya da az olacağı sezonu önceden kestirip, ona göre de yatırım yapıyordu!
Ee arz-talep meselesi, bir ürün az olursa fiyatı yükselir, çok olursa da düşerdi haliyle...
Neydi, kimsenin görmediği ancak, Thales abinin bildiği gerçek?
Zeytin ağacı içerdiği Oleuropein maddesi sayesinde binlerce yıl yaşayabilen çok özel bir bitkiydi.
Ve o sene havanın ısısı bir an için bile eksi 7 derecenin altına düşerse eğer, ağaç kendini kilitleyip, muhafaza altına alıyordu!...
İşte o sene de hiç ürün vermiyordu!
Thales'in bildiği işte buydu!
Size bir bilgi kırıntısı daha:
Zeytin ağacı saatte 4 kilometre kadar esen rüzgarlı havayı sever; bu akıma sahip yerlerdeki ürün her zaman bol olur.
Ve bizim üreticiler, "zeytin ağacı sulanmaz" diye bilirler...
Sulanır.
Ancak, damla sulama sistemiyle...
Şıp şıp şıp!