Yazarlar

Yeter ki enseyi karartmayalım!

post-img
Geçen gün Facebook’ta AKP hükümetlerinin yaptığı icraatları tümden yok sayan, olumlu uygulamaları hiç görmezden gelerek tamamını yerden yere vuran bir paylaşıma rastladım.   “Onca yıldan bu yana ne yaptınız ki zaten siz” demeye getiriyordu o paylaşım, “bu güne dek sadece yola ya da inşaat sektörüne yatırım yaptınız ve yaptırdınız, başka ne hayrınız oldu ki memlekete?..”   Bir insanın en önemli vasıflarından birinin “vicdan” olduğunu düşünenlerdenim.   Yani siyasi görüşü her ne olursa olsun kişinin, “iyiye iyi, yanlışa yanlış” demesi gerekir bence.   Sağlıklı, geniş ve kesintisiz yollar bir ülke ekonomisinin damarları gibidir, ne kadar çok olursa, o memleketteki ürün ve hizmetler o kadar hızlı, ucuz ve rahat ulaşır ihtiyaç sahiplerine.   Onun için “sadece yol yaptılar” diye mevcut iktidarı küçümseyenleri hiç doğru bulmuyorum.   Geçtiğimiz yıllarda oyunu sürekli AKP’ye veren dağlı bir tanıdığıma bunun nedenini sormuştum?   “Abi” dedi, “benim ne zor şartlar altında üç kuruş paraya çalıştığımı biliyorsun, çoluk çocuk geçimimizi sağlamak için hanım da bulaşıkçılık yapıyor bir fabrikada, günde 10 bin tabak yıkıyor. Şu anda biz ayda 200 lira ödeyerek Hamitler TOKİ’den ev sahibi olduk. Başka türlü benim bir evim olabilir miydi sen söyle bana?..”   Olamazdı.   TOKİ sayesinde ülkenin dört bir yanında on binlerce dar gelirli ailenin konut sahibi olmasını sağladı AKP hükümetleri.   Eğri oturup doğru konuşmak lazım…   Türkiye’de aslında bir sol, sosyal demokrat bir parti gibi çalışıyor pek çok alanda en baştan beri bu iktidar.   Bazı gerçekleri hala göremeyenlerin “makarna partisi” diye küçümsedikleri AKP ihtiyacı olana kömürünü ya da erzakını verdiği gibi, evde hasta bakımı hizmetlerinden tutun da eskiye göre çok çok ötede olan bir sosyal devlet politikası yürütmekte.   “Niye sürekli bu kadar çok oy alıyor” diye düşünenlerin bu ayrıntıları iyice bir değerlendirmeleri lazım.   Şöyle bir düşündüm kendi kendime, “acaba hakikaten sadece konut ve yola mı yatırım yapıldı” diye?   Çok eskiden Bursa’da sadece bir tane organize sanayi bölgesi vardı.   Orada da sadece 8-10 fabrika faaliyet gösterir, buna karşın kentimiz bir “işçi şehri” olarak anılırdı!   Şimdi Bursa’da tam 23 sanayi bölgesi var, bunun 19 adedi de organize hüviyetinde.   Üstelik tekstil, mobilya ve batı organize sanayi bölgeleri de istim almaktalar.   Demek ki sadece inşaat sektörüne yatırım yapılmamış bu ülkede; tekstilden tutun da makine sanayine kadar özel sektör yüz binlerce metrekare kapalı alanlar kurup, fabrikalar açmış.   Çok şükür ki hepsinin de dumanı tütmekte.   Eğer bazı şeyler eksik kalıyor, olması gerektiği kadar yapılamıyorsa, iktidar kadar muhalefetin performansında da bakmak gerekir.   Yapıcı ve üretken muhalefet her iktidarın performansını arttırır ancak, kısır ve slogan muhalefeti yaparlarsa diğer siyasi partiler, bu nedenle iktidar da kendisini tetikleyemez.   Tecrübesine, sağduyusuna ve devlet adamlığına her zaman inanır, güvenirim önünde “milli”ifadesi bulunan iki çok önemli kurum olan Milli Eğitim ve Milli Savunma Bakanlıkları’nda bulunmuş olan hemşerimiz Turhan Tayan’ın.   Epeydir sohbet edememiştik, İstanbul’da torun severken yakaladım kendisini.   Telefonla da olsa sohbet ettik bir süre.   Bursa’nın hafızası Turhan Tayan aynı zamanda.   “Mesela Barakfakih, Gürsu, Çalı, Kayapa, Hasanağa, Akçalar, Başköy, Nosab ve Demirtaş gibi sanayi bölgeleri zaten daha önce oluşmuştu. Mevcut iktidar bunları ıslah ederek organize hale getirdi, bu doğru” diye başladı söze…   “Amaa…”   İşte bu “ama”nın ardından gelecek sözler çok önemliydi:   “Biliyorsun 2000 krizinin ardından hepimize acı bir ilaç verilerek ekonomimiz rayına tekrar sokuldu. Bankacılık sektörü, şirketlerin sermaye yapıları, Ticaret Hukuku gibi alanlarda Avrupa Birliği normlarında yeni düzenlemeler yapıldı. Bu sayede faizler düştü ve yabancı sermaye akın akın ülkemize gelmeye başladı. Dünyada turizm patladı. Biz de bundan nasibimizi aldık. Fakat su akarken kovaları dolduramadık. Eldeki imkânlarla katma değeri ve teknolojisi yüksek sektörlere yatırım yapmak yerine istihdam imkânı düşük ve üretken olmayan alanlara yöneldi, bunları destekledi hükümet. Kaynaklar daha verimli alanlarda değerlendirilemedi. Mesela daha önce otomotivde yüzde 80’leri bulan yerli üretim tam tersine döndü. Fasoncu oldu ülkemiz. Tekstilde de durum iç açıcı değil. Çin’den gelen ucuz kumaşların boyanıp, ucuz konfeksiyon haline getirildiği bir tekstil piyasamız var. Eskiden pamuk ihraç ederken şimdilerde bunu yurt dışından alıyoruz. Tarımda da ithalatçı durumuna düştük; samanı bile dışarıdan getiriyoruz artık. Hem zaten çiftçiye yüksek fiyatla mazot ve gübre vererek rekabeti nasıl sağlayacaksınız ki? Gürcistan’dan saman, Brezilya’dan canlı hayvan geliyor ülkemize. Hal böyle olunca da dış ödemeler dengesinin ahengi bozuluyor. Döviz bazında gideriniz, gelirinizin çok ötesine ulaşıyor. Cari açığınız artıyor. Eskiden olduğu gibi yeteri kadar sermaye de gelmeyip, istikrarsızlık ve güvensizlik ortamı da oluşunca Türk Lirası, Dolar karşısında eriyip gidiyor…”   Evet, geçenlerde Kuveytli bir müşterisi şunları söylüyor, daha önce kendisi adına yatırım amacıyla Türkiye’den pek çok mülk almış olan emlakçı bir arkadaşıma: “Biz buradan ülkenizi El Cezire Televizyonu’ndan izliyoruz. Her gece televizyon ekranlarında şehit cenazeleri ve Suriye’deki savaş görüntüleri var! Türkiye’de kan gövdeyi götürüyor kanaati hâkim hepimizde. Onun için benim gayrı menkulleri ucuz pahalı hemen sat, çekiliyorum ben ülkenizden!..”   Sadece Orta Doğu değil, durum Avrupa için de aynı.   Münih’te yaşayan bir yatırımcı da Türkiye’nin her yanında savaş var sanıyor.   “Bereket versin” diyor Turhan Tayan, “6-7 seneden bu yana petrol fiyatları 100 Dolardan, 30-40 dolarlar seviyesine düştü. Yoksa cari açık çok daha fazla artacaktı. Ancak biliyorsun, Petrol Üreten Ülkeler Birliği üretimi kısma kararı aldı. Bu da yakıt fiyatlarının yukarı fırlaması demek. Bundan sonrasını hiç de iyi görmüyorum açıkçası…”   Ordu, Jandarma ve polis teşkilatlarındaki “güvenlik giderlerinin” hızlı artışına da dikkat çekiyor Tayan.   “Göçmenlerden dolayı sahil güvenliğiniz sürekli hareket halinde, uçaklarınız 24 saat havada, Suriye’de resmen bir savaşın içindesiniz…”   Peki, Türkiye’nin Ortadoğu’da etkin, aktif siyaset yürütme tavrı, ya da devletin korteksindekayıtlı bulunan Misak-ı Milli?   “Sen Suriye’ye, Türkmenlerin uğradığı zulüm için gitmedin ki! Amerika’nın taşeronu olarak, “Esad’ı indirip, Suriye’ye demokrasi getireceğiz” diye çıktın yola! Onca borç harç varken el parasıyla düğün mü yapılır? Devlet olarak günü gelir, enseyi kalınlaştırırsın… Sonra oradaki oyun kuruculara giderek, savaştan önce diplomatik yollarla,  “benim buralarda akrabalarım var” deyip, yeni koşullar sunarsın! Diplomatik kanallar tıkanırsa eğer oturur yeni yöntemler kurgularsın. Ensen kalın değil, el parasıyla gerdeğe giriyorsun, hiç olacak şey mi?”   Ekonomideki sıkıntılı durum Türk Lirasının değer kaybı ve yeni zamlar olarak yansıdı hepimize.   Ben yine de “iyimser” bakmak istiyorum bu gün tabloya.   Rahmetli babam “bir paket sigara eğer 80 kuruştan, 100 kuruşa çıksın, bırakacağım bu mereti” demişti çok uzun yıllar önce!   Sigaranın fiyatı 80 kuruştan 5 bin 80 kuruşa çıktı ama o bu mereti değil, sigara onu bıraktı.   Ne zamlar, ne enflasyonlar, ne devalüasyonlar gördü bu millet, yine de yıkılmadık ayaktayız!   Devalüasyonu yiyem, stagflasyona bir şey olmasın!   Bundan 30 yıl öncesine göre çok çok daha iyi noktadayız.   Eskiden burunlu BMC ya da Bedford kamyonlar gezerken meydanda, şimdilerde Mercedes Tırlardan geçilmiyor ortalık.   Kötü birer Şahin ya da Reno’ya binemezken halkımız bir vakitler, bu gün neredeyse her evde en az bir adet son teknolojiye sahip otomobil var.   Herkesin evinde eskiden hayali bile zor kurulurken en alasından beyaz eşyalar, LCD televizyonlar, elde cep telefonları, bilgisayarlar…   Pazarlarımız, marketlerimiz ağzına kadar her bütçeye uygun bin bir türlü ürünle dolu.   Tüm bunlar eskiye göre zenginleştiğimizin, çok daha iyi olanaklara sahip olduğumuzun birer göstergesi değildir de nedir?   Bakın Suriye’ye, Irak’a?   Milyonlarca insan öldü, hala da ölmeye devam ediyor oralarda.   Varsın maliyetli olsun, çok şükür ki güvenliğimizi sağlayan, dünyanın en güçlülerinden biri kabul edilen ordumuz var yanımızda.   Rakip devletler terörle zaman zaman huzurumuzu bozsalar da özgürce, barış içinde yaşıyoruzülkemizde.   Doların fiyatı mı artmış?   Alışığız anasını satayım!   Tekel ürünlerine zam mı gelmiş?   Şimdiye dek tüm hükümetlerin döneminde yüzlerce kez geldi, öderiz anasını satayım!   Turhan beyin dediği gibi “ensemiz henüz kalın olmasa da” yeter ki “enseyi karaltmayalım”,birbirimize düşüp düşman olmayalım, günü gelir her şeyi yaparız anasını satayım!

Diğer Haberler