“Noah”, isimli bir adam var bir zaman makinesi vasıtasıyla “Gelecekten geldiğini” söyleyen.
Makine arıza yapmış sonra, geldiği yere geri dönememiş!
Bu adam Amerika’yla, Kuzey Kore arasında savaş başlayacağını, gelecekte insan benliğinin bilgisayara aktarılabileceğini, Donald Trump’ın 3 Kasım 2020’de yeniden başkan seçileceğini, 2028’in Ağustos ayında uzaylılar ve zaman makinesinin insanlara duyurulacağını, Martin Luther King’in torunu Yolanda Renee King’in ABD başkanı olacağını filan anlatıyor her yerde!
Tabii, bilim insanları “zamanda geçmişe yolculuğun mümkün olmadığını ama teorik olarak geleceğe gidilebileceğini” anlatıyorlar.
Düşünün, geçmişe gittiniz ve anneannenizi öldürdünüz; o zaman siz de hiç var olmayacaksınız demektir?!.
İşte bu nedenle asıl tartışma geleceğe dönük olarak yaşanıyor.
Aslında biz uzaya baktığımızda geçmişi görüyoruz biliyor musunuz?!.
Ay’ın 1.3 saniye önceki halini görebiliyoruz mesela, Güneş’in ışığı dünyaya 8 dakika sonra ulaşabiliyor, yer küreye en yakın galaksi 4 ışık yılı uzakta, oraya saniyede 300 bin kilometre hızla gitmek şartıyla 4 yılda anca ulaşabiliyorsunuz!
Teleskopla izlediğimiz galaksilerin binlerce, yüz binlerce hatta milyonlarca yıl önceki hallerini görebiliyoruz şu an ve belki de onlar artık yerlerinde yoklar!
Kur’an da sunduğu çarpıcı bilgilerle hem hayrete düşürüyor insanı hem de derin düşüncelere sevkediyor.
Allah orada diyor ki örneğin, “Bizim 1 günümüz sizin 1000 yılınıza denktir”! (Hac 22/47)
"Sonra bütün bu işler, sizin hesabınızla bin sene tutan bir günde O’na yükselir." (Secde 32/5)
Yine “1 günün 50 bin yıl olduğunu” anlatan ayetler var orada!
"Melekler ve Ruh/ Cebrâil, O’nun Arşına miktarı elli bin sene olan bir günde yükselirler."(Mearic 70/4)
Yani Cebrail Allah katına bir günde çıkarken, dünyada 50 bin sene geçmiş oluyor!
Işık hızını hatta ondan daha da fazla bir sürati ifade ediyor bu söylem!
İslam tasavvufunda “tay-i zaman” diye bir kavram vardır mesela yani, “zamanın dürülmesi, ortadan kalkması” manasına gelir.
Ünlü fizikçi Stephen Hawking İngiliz gazetesi The Daily Mail'de yayınlanan bir makalesinde ‘zaman makinesinin mümkün olduğunu' açıklamıştı geçmişte.
‘Zamanda yolculukla' ilgili Albert Einstein tarafından öne sürülen iki öneri de ‘solucan deliği' ve ‘kara delik' teorileriydi.
Hawking’se üçüncü bir ihtimal olarak, “ışık hızının yüzde 99.9'una ulaşacak bir uzay gemisinin dünyanın etrafında dönmesini” sunuyordu.
Işık hızına ulaşacak bir uzay gemisi inşa etmek imkânsız değil; bugün CERN'de yapılan deneyle dünya üzerinde ışık hızına ulaşılmış oldu zaten.
“Hiçbir madde ışık hızına ulaşamaz ancak, ışık hızıyla giden bir geminin içindeki bir çocuğun bile basitçe yürüyerek bu hızı geçme ihtimali var çünkü, yürüyüş hızı geminin ışık hızına eklenecek" diyen Hawking, fizik kurallarının bu durumu engellemek için uzay mekiği içindeki zamanı yavaşlattığını anlatıyor.
Bu sayede, gemi içinde geçen bir hafta, dünyada 100 yıla denk geliyor örneğin.
Yani 2050'de böyle bir geminin uzaya yollanması ve bir hafta süreyle yörüngede dönmesi durumunda, dünyaya indiği zaman tarih 2150 olacak!
Bu durum da geleceğe doğru zaman yolculuğunun mümkün olduğunu gösteriyor bizlere.
Hawking geleceğe yolculuğun ‘mümkün olabileceğini' söylerken sözlerine şunu da ekliyor:
“Maalesef geçmişe zaman yolculuğu henüz teoride bile mümkün değil.''
Oldukça karışık bir mesele öyle değil mi?
Biz bu gün farklı, sıra dışı bir şey yapalım ve zaman makinesine binerek geçmişin Bursa’sına doğru bir yolculuğa çıkalım!
Elimizde bazı şeyleri değiştirebilmek için yetki de olsun mesela!
Nasıl bir Bursa kurgulayıp, neleri değiştirebilirdik sizce?
Bir kere otomobil fabrikalarını kesinlikle Bursa’ya değil, iç Anadolu’daki uygun başka bir bölgeye kurdururduk.
Böylece onlara iş yapan binlerce yan sanayi kuruluşu da oluşmaz, bu kente göç yavaşlardı.
Bir tarım ve turizm bölgesi olarak planlardık Bursa’yı.
Sadece tarımsal sanayinin gelişmesi için destek verirdik.
Kaplıca kültürünün gelişmesi için gerekli önlemleri alır, İznik ve Hisar’da etkin bir kazı çalışması başlatırdık.
Hanlar bölgesinin etrafındaki yeni yapıları kamulaştırarak çevreyi açar, turistlerin yararlanabilecekleri alanlar oluştururduk.
Merhum Hikmet Şahin’in başlattığı “sinema festivalini” kaldırmaz, üstüne bir de Cemal Nadir’in bu kentinde uluslar arası “karikatür şenliği” kurardık!
Metro mutlaka yer altından başlardı mesela.
Kentin ana arterlerinin tam ortadan bölünmesine asla izin vermezdik.
Cumhuriyet Caddesi’ni yok edip, Davutkadı’ya doğru uzayan ve hiçbir işlevi olmayan “tramvay saçmalığının” önüne geçerdik örneğin!
Durmazlar’la kol kola girilip milyonlarca lira para harcanarak inşa edilen “İpek Böceği” hattını asla kurmazdık; onun yerine elektrikli otobüsler koyardık sefere.
Yüksek yapılı Doğanbey Mahallesi’ni kurgulayanları döver, bu şehirden kovardık!
Kent meydanı yerine Bursa’ya kent avlusu yapıp, Bursalıları enayi yerine koyanları teşhir ederdik!
Aynı zamanda bir “üniversite kenti” olan Bursa’da Uludağ Üniversitesi’nin aklından yararlanır, oradaki akademisyenlere danışırdık.
Sürekli iflas halinde olan batak Bursaspor yöneticilerine boşuna para akıtmak yerine amatör spor kulüplerini destekler, oralardan futbolcu yetişmesini sağlayarak spora destek verirdik; futbolun beşiği yapardık Bursa’yı.
Bursa’ya hızlı trenin gelmesi için mücadele ederdik.
Ömer Göktuğ’a akıl verip, “Bak abi, sana da yaramayacak, bu kente de” diyerek boşu boşuna o biçimsiz gökdeleni oraya yapmaması için iknaya çalışırdık!
Gıcır gıcır yepyeni tarihi kaleler inşa ettirmezdik.
CHP’den seçilen merhum Mustafa Eroğlu’nun başlattığı “tanzim satış mağazası” geleneğini sürdürür, halkı fahiş fiyat çekenlere karşı korurduk.
Yine Mustafa Eroğlu’nun kurduğu BESAŞ’ı politikacıların arpalığı olmaktan kurtarıp, daha da güçlendirirdik.
Büyükşehire bağlı şirketlerden Tarım AŞ’ye damında hayvan besleyenlere ucuz yem sağlaması için yetki verirdik mesela; ucuz ilaç ve ucuz yemin çiftçinin, köylünün ayağına dek gitmesini sağlardık.
Hasılı sevgili okurlar, tüm bunlar arasından en azından bazılarının yapılabilmesi için henüz çok geç değil…
Ancak unutulmasın ki her şey gelir ancak, zaman geri gelmez!