Yazarlar

"Bira meselesi" bu, ayakkabı köselesi değil!

post-img
"Otobüs durumundan" ötürü, Bursa İl eski başkanlarından Karadenizli Sadık Çakar'ın şivesiyle "Zumhuriyet Halk Partisi'nde" tam 2 dönem milletvekili ve genel başkan yardımcısı yapılan Kamil Koç Turizm'in ortağı Sena Kaleli bir yerlerde yine çenesini tutamamış ve "Ben Atatürk'ün askeri değilim" demişti... Bir CHP'li için skandal sayılabilecek bu gevezeliğin haberi ilk kez bana ulaşmıştı lakin, Sena Kaleli'yi ciddiye almadığım, daha doğrusu kardeşi Sema gibi lafını sözünü bilmeyen biri olduğunu yıllar yılı iyice anladığım için meselenin üzerinde durmamıştım açıkçası. Ardından konu "bizim köyün Huysuz Virjin'i Özlem Yağmur'a" da gitti... Özlem yazısında Sena'ya taktı takıştırdı, verdi veriştirdi, koydu kovuşturdu ve O'nu itin kulağına soktu! Ne demekti "Atatürk'ün askeri olmamak"?!. Her Türk asker doğardı ve tümü Atatürk'ün askeriydi aslında! Sena karısı da kim oluyordu?!. Ne hakla Atatürk'e laf edebiliyordu böyle? Nilüfer Belediyesi bu yıl yine Balat Ormanı'nda bir müzik festivali yapmış... Yanlış hatırlamıyorsam ilkini 2015 senesinde "Geyiği sev, ayıyı öp, Feza Soysal'ın göğsünden bir kıl çek" gibi bir sloganla duyurmuştu. Bu etkinliğe her sene bir bira firması da sponsor olur ve orada kurduğu stantta konser izleyen gençlere ücretsiz bira dağıtır. Ben de şahsen öncesinde birkaç bira içtiğim bir konser ya da futbol karşılaşmasından pek çok Türk erkeği gibi daha çok keyif alırım. Aslında Özlem de aynı şeyi düşünür... Fakat bacım Nilüfer Belediyesi'ne gıcık ya!.. Ayrıntısı çok önemli değil, muhatabına "çakmak için" şu cümleleri kullandığı bir yazı kaleme almış; birkaç gün tatilde de olsam, okuyunca çok eğlendiğim ve mutlaka bir-iki cümle karalamak isteyeceğim kıvama sokuvermiş beni: "Dünyayı pert eden Kovit Pandemisi, tüm zalimliği ile sürerken, Nilüfer Belediyesi, yine yeniden sansasyonel bir festival hadisesine imza attı! Festivale çağırılan-katılan başta çocuklar olmak üzere gençlere bol keseden (beleş) alkol ikram eden bir alkol-bira markası tüm alicenaplığıyla bu emsal festivalin sponsoru oldu. Çoluk çocuk da dahil olmak üzere gençler, yine hem müziğe, hem de belli ki alkole doydu! (Ki ne münasebet! Ki ne hakla?..) Bu kentin çocuklarına alkol sunamazsın! (Türkiye Cumhuriyeti kanunları, 18 yaşından küçük tüm bireyleri çocuk kabul eder.) Festival alanına 18 yaşından küçük çocuklar giriyor mu? EVET! Onlara da alkol servisi yapılıyor mu? EVET! E yapamazsın! Ya-pa-maz-sın! (Yapmamalısın gibi iyi niyetinden gebermiş bir ifadeyi salaklaşmamak için yazmıyorum elbet.) Sen insanların çocuklarını, alkolle tanıştıramazsın! Sen insanların çocuklarına alkolü alıştıramazsın! Hiç görmediğimiz, hiç tanımadığınız ve tanışmayacağımız insanların çocuklarını da en az kendi çocuklarımız kadar kollamak esirgemek zorundayız. Zafer Yıldız Bey... Kendi küçük çocuğuna alkol ikram etseler ne yaparmış?!? Geçiniz bu işleri..." Heytt!.. Bizim köyün "Panter Emel'i Özlem" yine kükrüyor!.. Tırnaklarını bir çıkarmış ki Nilüfer Belediyesi'ne karşı, dörtnala gelip Uzak Asya'dan, Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan elleriyle alnından başlayıp, çenesine kadar yolacak sanki belediyeyi!.. Kız sen yoksa Atatürkçü değil misin Özlem kız? Geçmişte "Ben Atatürk'ün askeri değilim" dediği için Sena Kaleli'nin de saçını başını yolan Özlem Yağmur bu gün kalkmış merhum cennet mekan Mustafa Kemal'in tercihlerine saygısızlık yapıyor! Demedi mi evlatlıklarından biri olan Ülkü Adatepe TRT'ye verdiği bir röportajında "Atatürk'ün kendisine de bira içirdiğini"? Dedi... Bazı gerzekler "bu içkinin alkolsüz olduğu" safsatasını öne sürüp, aslında Mustafa Kemal'in çocuklara malt içirdiğini iddia ederek vaziyeti kurtarmaya çalışsalar da o dönemde "bira içmeyi teşvik etmek" bir devlet politikası gibiydi adeta!.. Çocuklar da bira içmeliydi! Sen Atamızdan daha iyi mi bileceksin Özlem?!. Orta sınıftan insanlar hafta sonları Atatürk Orman Çiftliği'ne ailece giderler, çoluk çocuk demeden hep birlikte bira içerlerdi bira! Birinci meclis "Men-i Müskirat" yani alkol yasağını kanunlaştırmış lakin ülkeyi tek başına seçimsiz yıllarca idare edecek "Zumhuriyet Halk Partisi" döneminde bu yasa değiştirilmişti birden. O güne dek İstanbul'da sadece Bomonti Bira Fabrikası vardı. Atatürk Orman Çiftliğine bir yenisini de Hindistan Hilafet Cemiyeti tarafından kurtuluş savaşı için gönderilen paralarla Atamız Mustafa Kemal kurdu. Kurdu hatta, bira üretimine zeval gelmesin diye kendi şahsı adına kurdu. Nitekim yıllar sonra Atatürk Orman Çiftliği'ni zarar ettiği için devlete satmaya kalkışacak lakin, bira fabrikasını bu devir işleminin dışında tutacaktı! Sen Atamızdan daha iyi mi biliyorsun Özlem?!. "Ankara birası, yurdun birası" ilkesiyle hareket edilen o dönemde ruhsat süresi dolduğu gerekçesiyle Bomonti Bira Fabrikası'nın kapısına kilit vuruldu! Çünkü, Atatürk Orman Çiftliği'nde üretilenler orada imal edilenlerle rekabet edemiyordu! Adamlar devleti dava ettiler. Bu arada Başbakan İsmet İnönü çiftliğin Devlet'e satılmasına karşı çıktı... Bunun nedeniyse oranın zaten tümden kurtuluş savaşı için gelen parayla alınıp, tüm gelişiminin de Devlet olanaklarıyla sağlanmış olmasıydı! İnönü'nün karşı çıkması üzerine Atamız Mustafa Kemal "Peki ne olacak" diye sorar? Yanıt şöyle olur: "Bunu alacaklar bir gün. Çünkü, "yolunu devlet yapar, suyunu devlet getirir, ağacını devlet diker, sonra eser meydana gelince, bunu değerlendirir, satarsın... Özel bir maldır diye bu yürür gider; bırakmazlar. Hepimiz gideriz, gitmeyiz; ama ondan sonra bunu alırlar." İnönü Çiftlik'teki bira fabrikasının bu satış işleminin dışında tutulduğunu öğrenince daha da hiddetlenir! Kimi gerzeklerin "Çocuklara aslında arpa suyu içiriyorlar" dediği fabrika 1934 yılında 500 bin litre kapasiteyle açılmış, 1937 yılındaysa imalatı 7 milyon 500 bin litreye çıkarılmıştır... Halkımız artık çoluk çocuk demeden bira içmek zorundadır! Özlem, sana bir not daha: Bu fabrika, bina ve arsası Atamız Kemalimizin ancak ölümünden sonra 6 Temmuz 1939 yılında çıkarılabilen 3697 Sayılı Kanun'la, Tekel Genel Müdürlüğü'ne devredilebilir. O vakte dek Atamızın şahsi mülküdür. Yakışır Atamıza... "Keşke bir de viski fabrikası kursaydı" diyorum; başka da bir şey demiyorum!.. Sen ondan daha iyi mi bileceksin kız? Bomonti'yi kapattırıp, Atatürk Orman Çiftliği'nde üretilen tüm biraların Devlet'e satılarak, Tekel Genel Müdürlüğü eliyle dağıtılmasını isteyen Atamız canımız Mustafa Kemal Paşa'mızın bu tavrına İstanbul Boğazı'nda yalısı da bulunan fakir (!) paşamız İsmet İnönü şiddetle karşıdır!.. Çünkü bira fabrikası Atatürk'ün kişisel mülkiyetindedir ve fakir paşamız İsmet İnönü'nün, Bomonti Bira Fabrikası'yla akrabalarından ötürü yakın ilişkileri vardır! İnönü hatıralarını yazdığı kitapta şunları anlatır: "Atatürk, İstanbul'daki Bomonti bira fabrikasının ruhsatını iptal ettirmek, Gazi Orman Çiftliği'ndeki bira fabrikasını genişleterek bu birayı tüm Türkiye'ye dağıtmak düşüncesindeydi. Ancak bu görüldüğü kadar olmayacaktı. Zira Bomonti bira fabrikası İstanbul'da bulunduğu için, deniz yoluyla dağıtılıyor ve ucuza satılıyordu. O zamanın imkânlarıyla, Ankara'da üretilen bir biranın Türkiye'ye dağıtılması oldukça zahmetli ve masraflı bir işti." Atamızla, İsmetimiz bir akşam Çankaya Köşkü'nde bu meseleden ötürü çok ciddi gerilirler. Esasında öncesinde o gece hayatında ilk kez "yürek yiyen" İnönü yemeğe alkollü gelmiştir! Ertesi gün de "Tarih Kongresine" katılmak üzere birlikte aynı trene binerler... Atamız, fakir paşamız İsmet'i yanına çağırıp aralarındaki tartışmalara kısaca değindikten sonra "Sizin çalışmanıza biraz aralık vermeniz doğru olur" der ve Celal Bayar dönemi başlar! Ve "inimiz önümüz İsmet" öldüğünde Atamızın cenaze törenine bile gitmez daha sonra! Ayakkabı köselesi değil Özlem bu durum, "bira meselesi"!.. Fakat sağır İsmet o kadar usta oyuncudur ki, Atamız henüz sağken 1 Kasım 1937'de Meclis açılır... İnönü, içeride bir köşede milletvekili olarak yanaşma gibi tek başına oturur... 6 Kasım günü hükümet programı üzerindeki görüşmeler CHP grup toplantısında başlar... Salih Bozok bu toplantıda söz alarak, İnönü'den istifa nedenlerini açıklamasını ister... Şöyle konuşur İsmetimiz fakir paşamız: "Benim resmi işlerimde olduğu gibi hususi hayatımda da Atatürk velinimetimdir. En mühim resmi hayatımda ve karşılaştığım hadiselerin hepsinde muvaffak olmam için Atatürk'ün çok emeği geçmiştir. Fakat kendisi silinmiş, daima bütün muvaffakiyet şerefini bana vermiştir. Hükümet işlerinde çalışamayacak kadar yorgun düştüğümü ve yıprandığımı anlatarak kendisinden izin istedim. Peki dedi, tasvip etti." Vefatından bir buçuk yıl öncesine değin, Atatürk bütün Türkiye'nin en büyük toprak sahiplerinden ve zenginlerinden biriydi. O'na helal olsun her şey; keşke bir o kadar daha olsaydı! Ve Atamız, Osmanlı döneminde İsviçreli Bomonti kardeşler tarafından 1890 senesinde Feriköy'de kurulanın ardından Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde açılan ilk bira fabrikasının da tek sahibidir. Hadi, çek iki şişe dolaptan Özlem, soğuk olsun ama!.. Biri sana, biri bana... Atamızın şerefine içelim.

Diğer Haberler