Hülya Aytekin'i uzun yıllardan beri tanırım.
Basın sektöründe çalıştı epeyce.
En son Hüseyin Kayapalı'nın geçmişte çıkarmayı planladığı gazete oluşumunda çekirdek kadro olarak bir araya gelmiştik.
Reklam departmanından Hülya sorumlu olacaktı.
Sonra "kara paraydı, ak paraydı" diye Devlet'ten birileri çöktü adamın tüm mal varlığına!
Bu arada çok ciddi bir trafik kazası da geçirdi Hüseyin Kayapalı.
Yıllar süren davalar, yargılamalar derken...
En sonunda beraat etti ve Bursa'ya, memleketine geri döndü.
Bir baston yardımıyla yürüyebiliyormuş şimdi.
Ve arada bir yokluğunda paralarının üstüne çökenlerin kafalarına "küt küt" indiriyormuş o bastonu!
Oradan geçerken her seferinde içim acıyor.
Eski Yalova Yolu'nda, Kayapalı'ya ait olan Ersöz Un Fabrikası'nın bahçesinde bir "otobüs mezarlığı" var...
Nilüfer Turizm'in satın aldığı yepyeni gıcır gıcır araçların parçaları, motorları sökülüp alınmış.
Hiç biri şu an işlemez halde.
Önce şirketlerine kayyım olarak atanan herifler bitirdiler adamın servetini, sonra da ücretlerini alamayan şoför ve muavinler parça pinçik etti krediyle alınmış o güzelim otobüslerini...
Oysa Nilüfer Turizm kısa zamanda Türkiye'nin en başarılı seyahat firmalarından biri haline gelmişti...
Hatta ne "biri", bence sektörün lideri olmuştu lideri...
Üzerinde bir ömür boyu çalışılan koskoca milli servet eridi gitti, şaka gibi doğrusu!
Neyse, olsun Hüseyin abi...
Senin sağlığın yerinde olduğu mühletçe daha neler yaparsın bak!
"Geçmiş olsun, artık geleceğe bakmak lazım" diyorum.
Hülya Aytekin de meğerse hayvan dostuymuş.
Şahin Gençal gibi O da tam 20 senedir her gün arabasına yiyecek doldurup, kırda bayırdaki sokak hayvanlarını beslemeye gidiyormuş.
Dünya iyi insanların omuzlarında durur hep.
Bir gün Dürdane Göleti'ne gitmiş Hülya...
"Bir görsen, her yer çöp dolu" diyor!..
Özel hastaneler "tıbbi atık" sayılan ve bertaraf edilmeleri için para ödemek durumunda kaldıkları kirli "çocuk bezlerini" bile o bölgeye atıyorlarmış!
Dürdane Köyü'nün bağlı olduğu Osmangazi Belediyesi'nin Başkanı Mustafa Dündar'sa siesta diliminde güzellik uykusunda yatıyor her halde?!.
Osmangazi'yi b.k götürüyor, belediyeyi yönetenler uyuyor!
Geçen hafta bir gün hayvanları beslemek için yine gölete giden Hülya bir de görüyor ki, birileri o çöpleri tutuşturmuş...
Ve alevlerin ortasında yere yapışmış, can çekişmekte olan minik bir köpek yavrusu var!..
Hemen hemen vücudunun her yeri yanan yavrucak ateşin ortasında inim inim inlemekte...
Manzarayı görür görmez hemen hiç tereddüt etmeden fırlıyor Hülya, kuyruğunun tamamı yanmış olan minik yavruyu çekip alıyor oradan.
Sonra derhal veterinere götürüyor.
Tüm tedavilerini yapan hekim, "24 saat içinde ölme olasılığı çok yüksek" diyor!
Sonra "Paşa" adını verdiği yavruyu evine götürüyor gerçek melek Hülya Aytekin...
Ve orada sevgisiyle sarıp sarmalayıp iyileştiriyor hayvanı.
Lakin, oturduğu ev bir apartman...
Türü "sokak köpeği" olan bir canlının orada büyüyüp yaşaması imkansız.
Yerine getirmek zorunda olduğu başka sorumlulukları da var kızcağızın...
Abilerim, ablalarım...
Fabrikası, bahçesi olan dostlarım...
"Paşa'yı" sahiplendirmek, onu ömrü boyunca sevecek birini bulmak istiyoruz?
Hadi bir el atın şu işe?
Bir canlının hayatına dokunun...
Eminim ki evrenin tüm olumlu enerjisi de size eşlik edecektir işinizde aşınızda...
Paşa'ya bir anne ya da bir baba lazım...
Abilerim, ablalarım...