Aynen “kaza” gibi “bela” da “geliyorum” demez!
Yolda sakin sakin yürürken beş dakika sonra başınıza ne geleceğini asla bilemezsiniz.
Ben suç işlemiş insanlara ceza verilmesinden çok “tedavi” edilmeleri gerektiğine inananlardanım.
Cezaevleri bir anlık cinnet haliyle oralara düşmüş insanlarla dolu günümüzde.
Ha! Ceza verilmesin mi?
Verilsin elbette ancak, insanlık onuruna uygun koşullarda çeksin bireyler cezalarını.
Ve geçmişte olduğu gibi arada bir toplumsal barışın gereği olan “af” ya da “ceza indirimi” gibi düzenlemeler yapılsın memleketimde.
Ömer Kapar isimli bir vatandaş, mahkum yakınlarının haberleştiği bir sosyal medya grubunda bir “mektup” paylaşmış.
Okuyunca ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız:
“Öncelikle herkese merhaba…
Ben 17 aydan bu yana Antalya E tipi Kapalı Ceza Evi’nde tutuklu yatmaktaydım.
Yaklaşık 15 gün önce tahliye oldum.
Orada bulunan arkadaşlarıma borçlu olduğumdan bu yazıyı yazmak istedim.
Ceza evi koşullarını anlatmak isterim biraz.
Öncelikle tecrit yani, ilk ceza evine girdiğiniz an insanlık dışı muamele ile karşılaşıyorsunuz.
Çırılçıplak soyuldum.
Bir çöp poşeti ile bedeninizi kapatıyorsunuz, bunun adına üst baş araması deniyormuş sözde güvenlik için.
Tecrit dediğim yere it bağlasan durmaz.
Bembeyaz yataklar pislikten, kirden kap kara olmuş.
Yaklaşık 5 santim büyüklüğünde hamam böcekleri var.
Nasıl uyudum, nasıl yemek yedim bir ben bilirim bir de Allah.
Tam 3 gün kaldık orada cuma günü tutuklandığımız için.
Koğuşa gelirsek…
Orayı mahkumlar güzelleştirmeye çalışıyor ama düşünün 20 kişi kapasiteli bir koğuş ve 20 ranza var bu koğuşta ve tam 78 kişi kalıyor .
Kimisi tuvalet kapısında, kimisi merdiven altında, kimisi mutfak tezgahı altında yatan gencecik insanlar...
Düşünün, bir insan eşi ile o kadar yakın uyumuyor ki o derece iç içe uyumakta insanlar.
Yemekler berbat, tek tuvalet, tek banyo, kişisel temizlikleri yapmak mümkün değil.
Kaldı ki namaz kılmaktan bahsedemezsiniz bile.
Hastalandın mı sadece dua edersin çünkü seni hastaneye götürmezler.
Revire çıkarsalar iyi ama onu da yapmazlar, üstüne azar işitirsin gardiyanlardan.
Hastalıklar zaten tam bir bela.
Değil volta atmak, oturacak yer bulursan kralsın.
Köpek muamelesi yapılmakta.
İnsanlar içerde perişan durumda, daha anlatmadığım bir çok şey var.
Dil, din, ırk ayrımı yok mahkumlar arasında, hepsi kader mahkumu.
Ahmet Arif’in bir şiiri var, “Aksam erken iner mahpushaneye, ejderha olsan kar etmez” diye baslar…
İnsanlar hep umutlu, hep bir umut var içlerinde.
Bu “af” lafı çıktı çıkalı yatamaz oldular.
Emin olun televizyonda biri “af-edersiniz” dediği zaman bile millet heyecanlanıyordu.
Bu durum böyle devam etmez.
Ceza evleri bu koşullardan dolayı patlamazsa iyidir.
Çıkar çıkmaz gerekli yerlere şikayet dilekçeleri yazdım, mektuplar yazdım ama ben tek yetmiyorum.
Rabbim mahkumlara ve ailelerine yardım etsin.
Rabbim onların yanında olsun.
Hakkınızı helal edin yazımı okuduğunuz için.”
İşte böyle sevgili okurlar.
19 Mayıs 2018 tarihine kadar işlenmiş suçlardan “şartlı ceza indirimi yapılmasına” dair teklifi geçen yıl Milliyetçi Hareket Partisi sundu Meclis’e.
Eğer gerçekleşirse tam 162 bin tutuklu ve hükümlü tekliften yararlanmış olacak ki, yakınları ve aileleriyle birlikte en az 1 milyon kişiye yapılan bir dokunuştur bu.
MHP’nin şartlı ceza indirimi istediklerinin arasında cinayet, devlete karşı işlenen, terör, kadın ve çocuklara yönelik olanlarla, cinsel suçlar bulunmuyor.
Toplumsal vicdanı yaralayacak bir durum söz konusu değil sizin anlayacağınız.
Fetö’nün hain darbe girişiminin ardından ceza evlerinde adım atacak yer kalmadı.
Adalet Bakanlığı mevcut 389’a ek olarak 132 yeni cezaevinin yapımını sürdürüyor.
Tam 35 cezaeviyse proje aşamasında.
Günümüzde cezaevlerinde kalanların sayısı 264 bin civarında.
Bu rakam, birçok ilin nüfusundan bile daha fazla.
Toplam 250 bin 764 erkek, 10 bin 285 kadın ve 2 bin 982 de çocuk var içeride.
Annesiyle birlikte kalan çocuk sayısıysa 743.
Bu masum yavruların tam 343’ü, 0’la, 3 yaş arasında bulunuyor.
Öte yandan 60 binden fazla personel barındırıyor cezaevleri; bu yıl bir 10 bin kişi daha alınması planlanıyor.
2017 yılında 57, 2018’deyse 44 kişi içerideki koşullara dayanamayıp intihar etmiş!
“Damdan düşenin halinden ancak damdan düşer” diye düşünen, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisini destur edinmiş bir milletiz.
Bırakın aç yatmayı, yatacak yer bulmaktan bile mahrum Türkiye’deki tutuklu ve hükümlüler.
“Ne halleri varsa görsünler” diyebilir misiniz?
Ben diyemiyorum!
Bizler geceleri rahat yataklarımızda uyurken oralarda, hem de yanı başımızdaki birilerinin beton zemin üzerine kıvrılıp yatmak zorunda kalması benim içimi kanatıyor.
Ve…
Madem ağızdan çıktı bir kere bu “af” söylemi…
İnsanlara daha fazla acı çektirilmesin, “boşaltılsın artık cezaevleri” diyorum.