Son günlerde 2 kişi beni çok bunalıyor, çok yılıyorum doğrusu!
Biri, ömrü uzun olsun sevgili validem.
Hatunun önüne 70’inden sonra çektik “lepi topunu”…
Evine bağlattık İnternetini…
Bize artık hiç rahat huzur yok!
Facebook’un görüntülü konuşma butonunu keşfetmiş hatun.
Ne zaman bir dizi ya da film izlemek için bilgisayar başına oturup da yanımıza iki çerez, iki kadeh de bir şey alsak artık içine mi doğuyor ne…
“lü lü lü lü” insanın içini kaldıran bir ses ve karşı taraftan gelen görüntülü konuşma talebi!
Sıkıysa çevrimdışı ol ya da yanıt verme!
Bu kez telefonla aranıp, “bilgisayar başına geçme talimatı” iletiliyor karşıdan.
Efendim neymiş?
Özlemiş yüzümü görecekmiş.
Az sonra, Leman’daki “hain evlat Ökkeş” tiplemesinin annesi gibi bizim valide de başında kundak yaptığı kır saçlarıyla kıkır kıkır gülmekte; elindeki tesbihle teknolojinin getirdiği nimetlere 33 defa “şükür” çekerek!
Sadece o da olsa yine iyi…
Ne yapıyorsak anında görüyor sevgili validem ekrandan.
-Oğlum, çok fazla kilo aldın o çerezi yeme artık!
-Oğlum, o içtiğinin kalorisi çok yüksek, içme artık!
-Oğlum, Karatay o yediğini çok mahzurlu buluyor, yeme artık!
Bunlara da eyvallah ama…
Bir de her seferinde “mecburi hizmet” gibi on line tavla oynama zorunluluğu olmasa!
Bensiz oynadığı zamanlarda yenilip de puan kaybettiği vakit tüm gece boyunca gözüne uyku girmiyormuş üzüntüsünden.
Onun için de başkalarına kaybettiği puanları ertesi gün benden tahsil etme yoluna gidiyor.
Mesela o eli kazanıyorum…
Bitmesine artık 60 saniye kala “Of oğlum oynama! Bak annen olarak rica ediyorum senden oynama” şeklindeki duygu sömürüsü ve manevi baskılar sonucu zamanı geçirip bitirerek, kazandığım puanların karşı tarafa yazılmasını sağlıyorum emrivaki şekilde!
Tabii, giden bizden gidiyor.
Bizim valide, bizden topladığı puanlarla oymak başı olmuş, grup liderliğine yükselmiş haberimiz yok.
Geçenlerde gece saat 23.00 suları bilgisayar başına geçmiş tavla oynuyor bizim hatun.
Belli ki gençten bir velet laf atıp “Nerden” diye soruyor?
Valide de yazıyor konuşma butonuna “Bursa” diye.
Ardından ikinci soru geliyor:
“Yaş kaç?”
Valide yine yazıyor:
“70”
Çocuk oyunu kapatıp gitmeden önce ne dese beğenirsiniz?
“Hadi sen git yat!..”
………………..
Bir de bizim Ahmet abiden çok çekiyorum son zamanlarda!
Bizim gazetenin Haber Müdürü Ahmet Yıldız’dır sözünü ettiğim kişi.
Geçen gün, küçük küçük kağıtlara notlar almış, gazeteye gittiğim vakit bana çıkışıyor…
“Bi kere” dedi, “o Makro Paşa değil, MarkoPaşa”!..
Daha o saniye anladım, Word belgesinin “yazım denetimi” sonucu Marko’nun, otomatik olarak Makro’ya çevrildiğini. Gözden kaçıp gitmiş işte.
-Eee Ahmet abi?
“İkincisi, Sabahattin Ali yazılıp da Aldırma Gönül şiiri yazılmadan olmaz”!..
Aha da Ahmet abinin gönlü kalmasın diye iki satır da olsa yazıyorum Sabahattin Ali’nin “Aldırma Gönül”ünden bir bölüm şuraya:
Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah’a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül aldırma
……………
Sadece ben değil, bizim gazetedeki tüm arkadaşlar Ahmet abiden bunalmış durumda şu sıralar!
Bir hayli müşkülpesent olan Ahmet Yıldız, şehirdeki neredeyse tüm emlakçıları da bunaltmış vaziyette!
Neden mi?
Geçenlerde Facebook’ta tam 19 kez arka arkaya paylaşarak oradakilerin de bunalmasına sebep olan aşağıdaki metni okuyun, anlayacaksınız durumu siz de:
“Zaman zaman yazdığım köşe yazılarını paylaşmak dışında fes'i özel işlerim için kullanmamaya özen gösteriyorum ama artık biraz da mecbur kaldım. Kredi borcumu ödeyemeyip evimi satınca, kalan parayla mütevazi bir ev almaya çalıyorum ama bunu 5 aydır beceremedim. 15-20 emlakcı beni, yordu ve bıktırdı. (Aslında o emlakçıları sen yormuşsun Ahmet abi! MAY) Bazıları da benim beklentilerimden sıkıldı. (Ee haklılar tabii!) Emlakçıların internet sitelerinden seçtiğim, koşullarıma uygun evleri görmeye gittiğimde ya satılmış oluyor ya kapora alınmış veya internetten indirmeyi unutmuş oluyorlar.
Her gittiğim emlakçı benim istemediğim evleri görmeye yönlendiriyor. Sonra da bakıp bakıp almıyorsun diye bozuluyorlar.
Ya ben türkçe konuşup derdimi anlatamıyorum ya da onlar anlamıyor.
Sonunda baktım olmuyor, küçük ilan sayfalarında rastlayacağınız türden, almak istediğim dairenin özelliklerini içeren bir metin hazırlayıp, her görüştüğüm emlakçıya vermeye başladım.
Sanırım iş yaşamlarında ilk kez böyle bir müşteri ile karşılaştıkları için çok şaşırdılar ama yine de benim sorunu çözmeye yetmedi.
Aradığım dairenin özellikleri özetle şöyle; kesinlikle Kükürtlü ya da İhsaniye merkezde olmalı.
Net 90 metrekarenin altında olmamalı.
20 yaşın üstünde olmamalı, en az yüksek giriş, birinci kat ve üzeri olmalı.
İkinci kattan yüksek ise, asansörü bulunmalı.
Çevresi olanaklı olduğu kadar açık, mümkünse ağaçlı ve yeşil olmalı.
Karanlık odası bulunmamalı.
Site içinde ve kombili olmasını tercih ederim.
Ulaşım, hastane ve alışveriş sorunu olmamalı.
İhsaniye’de bulunuyorsa, vergi dairesi, kaymakamlık ile Fsm bulvarından Nilüfer metro istasyonu arasındaki bölgede bulunmalı.
Öyle 150-200 binlerde bir param da yok.
Paramın azlığının, beklentimin de çokluğunun farkındayım.
Beni tanıyan, eş, dost ve arkadaşlar ile meslekleri emlakçılık olanlar iyi niyetle ve samimi olarak ilgilenirlerse memnun olurum.
Ahmet Yıldız Tel; 0505-411….. (Telefonu vermiyorum, ilgilenenler Agazete’nin telefonlarından kendisine ulaşabilirler) İlgilenenlere şimdiden teşekkür ederim. Umarım telefonum umarım kötü amaçla kullanılmaz.”
Şimdi tabii, yukarıdaki metne bakıp içinizden geçirdiğiniz lafı Ahmet abiye söylemiyoruz!
Ne yapıyoruz?
Bu durumu sağa sola, eşe dosta duyurarak kendisini en kısa zamanda ev sahibi yapmak için tüm imkanlarımızı kullanıyor ve bir an önce bu dertten kurtulmak için seferber oluyoruz!
Haydi bakalım?