Dünkü yazımda Doktor Tamer Kaya’nın, Bursa Tabip Odası tarafından yayımlanan “Hekimce Bakış” isimli dergide yer alan makalesinden bazı alıntılar yapmış, değerli bir tıp adamı olan Kaya’yı sizlerle de tanıştırmıştım.
Aynı dergide Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Eski Başkanı Doktor Erdal Atabek de “Akıl ve Vicdan” isimli bir yazı yazmış.
Eğer Atabek’in de makalesinden bazı bölümleri paylaşmazsam içimde bir şeyler eksik kalacak.
Buyurun başlayalım:
“Vicdansız akıl tehlikelidir, akılsız vicdan çaresiz.
Onun için de tarih boyunca bütün egemenler aklı bastırarak, vicdanı susturarak kitleleri istedikleri gibi yönetmişlerdir.
İnsanlığın en büyük kazanımı ‘eleştirel akıl’dır.
Bundan vazgeçen insanın aklı da işe yaramaz vicdanı da.
Ahlak, aklın ve vicdanın ortak sunucudur.
Akılsız olanın vicdanı ahlaklı olmaya yetmez.
Vicdansız olanın aklı da ahlaka ulaşamaz.
Ahlak, korkunun ürünü değildir, akılla vicdanın ortak sonucudur.
İşte, Mustafa Kemal Atatürk’ ün ‘Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştiriniz’ sözünün büyüklüğü de buradadır.
Özgür düşünce, özgür vicdan, özgür kültür.
Dogmaların esaretinden, sultanların vesayetinden, yabancıların ipoteğinden kurtulmuş insanlar olmak.
Bugün öyle bir Türkiye’de mi yaşıyoruz?
Sorunlarımızın çözümünü akılla ve vicdanla mı arıyoruz?
Yoksa, bütünüyle ortaçağa doğru yol mu alıyoruz?”
Gidişimiz ileriye mi yoksa geriye mi bu tartışılır ancak…
En azından toplumun bazı kesimlerinde akıl ve vicdan konularında bir takım sorunlar bulunduğu ortada!
Samsunlu bir kadın avukat CHP’nin İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu hakkında “kamu görevini usulsüz üstlendiği” iddiasıyla Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmuş.
Türk Ceza Kanunu’nun 261/1 maddesi uyarınca bu suçu işlediği sabit olanlara 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilebiliyor.
Bu maddeye ve bu konudaki Yargıtay içtihatlarına, gazetelerde çıkan haber ve yorumlara şöyle bir baktım?
Suçun oluşması için yargının göz önünde bulundurulması gereken husus, kişinin haksızca üstlenmeye çalıştığı “kamu görevinin yetkilerini kullanmaya teşebbüs” etmesiymiş.
Teşebbüs etmekse, göreve ait yetkilerden birini fiilen kullanarak bir işlem yapmaya kalkışmakmış.
Hani İmamoğlu, Anıtkabir’de anı defterinde isminin altına “İstanbul Belediye Başkanı” diye yazmıştı ya?
Efendim, sadece böyle yazmakla hiç görevi olmadığı halde bu makamı kullanarak suç işlemişmiş İmamoğlu.
Mesela bir içtihada göre sağlık ocağına gidip kendisini doktor olarak tanıtan biri ilaç yazmak, enjeksiyon yapmak ya da hastaları muayene etmeye başlamadan önce “şüphe” üzerine yakalanmış.
Yüksek yargı demiş ki, “Herhangi bir fiil işlemeden kimliği tespit edildiği için suçun yasal unsurları oluşmamıştır”, mesele bu kadar basit!
Dolayısıyla Ekrem İmamoğlu da İstanbul Belediye Başkanının yüklendiği görevlerden birini yapmaya kalkışmadığı için kendisine atfedilen suçu işlememiş.
Suç duyusunda bulunanlar bu gerçeği bilmiyorlar mı?
Bilmez olurlar mı hiç?!.
Ekrem İmamoğlu’na ceza aldırmaya çalışmakla kimin eline ne geçecek?
Hani Erdal Atabek diyor ya yazısında “Ahlak, aklın ve vicdanın ortak sonucudur” diye?
Acaba vicdanlar mı yok oluyor yavaş yavaş bugün içinde yaşadığımız toplumda?
Vicdanın bulunmadığı bir yerde “adil olmaktan” söz edilebilir mi?
Bu da bir kenara…
“Akıl tutulması” yaşayan insanlar bu memleketi ileriye götürebilir mi?