
ANAR kamuoyu araştırma şirketinin yaptığı anketlere göre, ortada henüz hiçbir şey olmadığı halde Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında kurulacak bir siyasi partiye destek vereceklerini söyleyenlerin oranı yüzde 30 civarındaydı o vakitler.
Belli ki dar alanda paslaşıp, meselelere ideolojik ya da ırksal açıdan bakan partilerin artık Türkiye’de iktidar olma şansları kalmıyordu.
2000 yılı geride bırakılmıştı.
Neredeyse her yerde her gün bu “yeni parti” konuşuluyor ama bir türlü start verilemiyordu.
İnsanlar mevcut hükümetten umudunu kesmiş, gelecek beklentilerini de ertelemişlerdi; ülkede siyaset kurumu tam anlamıyla iflasın eşiğindeydi artık.
Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Abdüllatif Şener ve Bülent Arınç sık sık bir araya geliyorlar ancak bu toplantılardan bir türlü karar ve takvim açıklanmıyordu.
Kısa bir süre sonra bir “çatlak” çıkar ortaya.
O çatlak da Bülent Arınç’tan başkası değildir!
Bülent Arınç hiç sebepsiz yerde bu çalışmalara katılmamaya başlar.
Daha sonra ortalıktan kaybolmasının nedenini “Bana bir teklif yapılmıştı. Gerçekleşmesi mümkün değildi ama yine de nefse hoş geliyor, biraz vaktimizi aldı” diye açıklayacaktı sonradan!..
Peki neydi Arınç’ın nefsini böylesine derinden etkileyen, daha ilk başta Recep Tayyip Erdoğan’ı bir dakikada satmasını gerektiren olay?
Geçen dönem Ankara’ya, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bazı ziyaretlere gitmiş, bu gezide Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin’e de uğramıştık.
Hüseyin Şahin’in kütüphanesinde bulunan o kitap dikkatimi çekmiş ve kendisinden istemiştim.
Hüseyin Besli ve Ömer Özbay’ın yazdığı “Recep Tayyip Erdoğan-Bir Liderin Doğuşu” isimli bu çalışmayı ancak dün itibarıyla bitirebildim.
AKP’nin kuruluşuna dair satır aralarında pek çok anı, ayrıntı ve anekdotun yer aldığı kitapta hayli çarpıcı bilgiler var.
Bunlardan biri de Bülent Arınç’ın “genel başkanlık” sevdasıyla Erdoğan’ın yanından çark ederek merhum Necmettin Erbakan ve çevresiyle pazarlıklara girişmesi, Hoca’dan aldığı “naş-naş” yanıtının ardından da Tayyip Erdoğan kanadından gelen “genel başkan yardımcılığı teklifi” sonucu “milli görüş gömleğini üzerlerinden çıkaranların” safına katılması olayıdır!
Bu “çarkçılık” döneminde Erbakan’la dört saat süren uzun bir görüşme yapan Arınç, o güne dek cesaret edip de söyleyemediği pek çok şeyi dilinin altından çıkarmış, en sonunda da Hoca’nın elini öperek ayrılmak durumunda kalmıştı yanından.
Arınç o günleri şöyle anlatıyor kitapta:
“Kendisine ta Milli Nizam’dan bu yana yaşadıklarımı anlattım. Hoca duygulandı, Ahmet Tekdal ağladı.
‘Hocam, siz beni seviyorsunuz, güvendiğinizi de defalarca ifade ettiniz ama görev noktasında bize karşı hep ketum davrandınız’ diyerek içimi döktüm.
Artık bir anlayış değişikliği olması gereğinden söz ettim.
‘Sizin yeriniz önemli, siz bilge kişi olarak bize yön verin, yol gösterin ama siyaseti bize bırakın, biz de bazı tecrübeler edindik’ dedim.
Hoca, ‘yok, bizim sistemimizde böyle bir şey olmaz’ diyerek kestirip attı.
Ben de elini öpüp ayrıldım.”
Peki, iş noktaya nasıl ve neden geliyordu?
Bülent Arınç anlatmayı sürdürüyor:
“Hoca’mızın etrafındaki bazı arkadaşlar ‘-kapatılan-Fazilet’in yerine kuracağımız partide Bülent Arınç genel başkan olursa birleştirici olur’ diye bir laf attılar ortaya.
Bana da gelip gidiyorlar.
‘Böyle bir şeyin mümkün olamayacağını, Hoca’nın buna müsaade etmeyeceğini’ söylememe rağmen çok ısrarcı oldular.
‘Peki, deneyin’ dedim.
Bu arada Tayyip Bey’le temas halindeyiz.
Ona da gitmişler zaten, ‘Bülent Bey’in genel başkanlığına ne dersin’ diye?!.
O da ‘hiç ihtimal vermiyorum ama deneyebilirsiniz’ demiş.
Tam anlamıyla iki arada bir derede kalmıştım!
İş uzayınca kendilerine son olarak bir gün müsaade ettim.
O bir günün sonrasında ‘Genel Başkan Yardımcılığı’ teklifiyle geldiler!
Bunun üzerine bir basın toplantısı yaptım ve ‘Saadet Partisi’yle bir ilişkim olmadığını’ açıkladım.
20 Temmuz’da Saadet kuruldu.
14 Ağustos’ta da biz Ak Parti’yi kurduk.
Yollar kesinlikle ayrılmıştı artık.
Fazilet’in kapanmış olması, ayrılışımıza meşru bir zemin oluşturdu. Cemil Çiçek buna ‘ayıpsız ayrılık’ der. Anadolu’da eşler anlaşarak ayrılırsa kullanılırmış bu söz. Allah’a şükür, biz de ayıpsız ayrıldık ki, sonradan teşkilatın büyük çoğunluğunun tercihi bizden yana oldu.”
Evet, Fazilet’in kapatılmış olmasını bahane ederek o vakit “milli görüşe” ettikleri ihanete bir kılıf bulmaya çalışıyor Bülent Arınç.
Aslında gerçekten Erbakan’dan ayıpsız ayrılmamışlar, o sırada karınlarında taşıdıkları “milli görüş bebeğini” daha sonra Amerikan avlusunda doğurarak, Büyük Ortadoğu Projesi’ne kurban etmişlerdir.
Şöyle bir düşünün bakalım, Necmettin Hoca sağ ve iktidarda olsaydı, Amerikan askerleri Irak’ta, 1 buçuk milyon Müslümanı dünyanın gözü önünde katledebilirler miydi sizce?
Evet, Arınç’ın dediği gibi partililerinin büyük bir kısmı sonradan AKP’ye geçti, bu doğru ama birinci nedeni elbette ki aynen Bülent Arınç gibi nefislerine kurban olarak siyasi ya da ekonomik menfaatlerinin peşinde koşmaları veya Hoca’nın kafalarına çaktığı “milli görüş” çivilerinin gevşemesi halidir.
Kafalarındaki çiviler ve çivi yatakları yalama olmuştur artık.
İkinci sebepse Saadet Partisi’nin Gobalak ya da Oğuzhan Asiltürk gibi eski Kars kaşarı tekaüt takımı tarafından ele geçirilip, ‘Erbakan’ isminin partiden kazınması cihetine gidilmiş olmasıdır ki, bu kişiler de partinin önünü kesip, küçük tutarak yıllarca AKP’nin değirmenine su taşımışlardır.
Necmettin Erbakan’ın oğlu, Fatih Erbakan’a saygısızlık yapanların yönetimindeki bir partinin mensupları ‘saadet’ içerisinde olabilirler mi hiç?
Evet…
Daha kurulmadan yüzde 30’ları gören, daha sonra yüzde 50 bandına dek ulaşan, son seçimde de yüzde 40 çizgisine inerek ‘tek başına iktidar’ şansını kaçıran Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi bakalım bundan sonra ne kadar oy alacak ben de çok merak ediyorum doğrusu?
Bu arada Gobalak ve arkadaşlarının AKP’yle seçim ittifakı için görüşüp, milletvekilliği pazarlıkları yaptıkları bilgisi de geliyor kulağıma.
Ahmet Davutoğlu, ölüsü bile yüzde 2 yapan Saadet Partisi’nin tepedeki tekaütleri için Meclis’te 3 sandalye versin, daha o dakika partiyi satıp gitmezlerse dişimi kırarım!
Oysa geçmişi ve üstlendiği misyonuyla ülke siyasetinin en önemli yapıtaşlarından biridir Saadet Partisi; AKP’ye yem edilemeyecek kadar da değerlidir.