“İnkâr ve asimilasyon politikalarını kaldıran, bizim iktidarımızdır. Bunlar kalktıktan sonra hâlâ bu ülkede “Kürt sorunu vardır” denilebilir mi?”
Bu sözleri söyleyen kişi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 12’nci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Devlet politikası açısından hadi “inkar” belki kabul edilebilir bir sözcük ama teyzemin kızının gönlünü bir Kürt gence kaptırıp da ardından daha geçenlerde kıydıkları nikahı Recep Tayyip Erdoğan engellemeye çalışmış da biz mi bilememişiz acaba?!.
Siz duydunuz mu bu ülkede “Kürtlere asimilasyon” yani bir nevi yok etme politikası izlendiğini?
Tam tersi yok olan, toplam nüfus içerisinde sayıları azalanlar Kürtler değil, Türk’lerdir bu coğrafyada.
Bir Cumhurbaşkanı hiç böyle bir laf eder mi?
Gelin görün ki sırf oy uğruna “açılımdı-saçılımdı” diyerek her iki tarafta da devletin sinir uçlarıyla oynayanlar söyleyip duruyorlar işte.
İpleri daha en baştan beri yabancı ellerde bulunan “Kürtçülükten geçinenler grubu” Erdoğan’ın verdikleriyle tatmin olamamış olacaklar ki, Cumhurbaşkanı’nı bile artık sinirlendiriyor ve aynen geçmişte cemaate de dediği gibi, “Ne istedilerse verdik. Kürt sorunu mu kaldı bu ülkede” lafını söyletiyorlardı.
Ukrayna dönüşünde gazetecilere açıklama yapan “açılım politikasının mimarı” Erdoğan artık Dolma Bahçe sarayında yapılan görüşmeleri, basına birlikte verilen pozları eleştiriyor ve Hükümet’i kendisine bilgi vermemekle suçluyordu!
Tayyip Erdoğan’a yanıt tam da beklenen birinden geldi. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç Cumhurbaşkanı’na üstü örtülü ama siyasi jargona göre açıkça “Sus ve yerini bil” diyerek, “neyi konuşup, neyi konuşmaması gerektiğini” öğretmeye kalkıyordu!
AKP Hükümet olup da Erdoğan’ın Siirt’ten milletvekili seçildikten sonra Başbakan olduğu sıralardı.
Makamında gazetecilerin bir sorusu üzerine “Tayyip bey bizim genel başkanımız. Kendisi bizim öğretmenimiz mi ki bize bir şeyler öğretmeye kalkışacak” cümleleri ağzından çıkıveren dönemin Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır’ın bu kadarcık laf üzerine bile siyasi yaşamı daha o dakika bitecek, Erdoğan tarafından bir daha asla milletvekili filan yapılmayacaktı.
Böylesine kinci bir İnsandı Tayyip Erdoğan.
Erdoğan’ın, Bülent Arınç’ın bu çıkışını kendi içinde kabul etmesi mümkün değildi.
Karizma çizilmiş, ilk kan akmış durumdaydı.
Açıklamayı hemen Bakanlar Kurulu toplantısı bitiminde yapan Arınç, hükümetin Cumhurbaşkanı’na çektiği “restin de” habercisiydi aynı zamanda.
Aradan saatler geçiyor, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da sesi soluğu çıkmıyordu üstelik bu durumu doğrularcasına.
Bulunduğu pozisyon gereği kendisi de yanıt vermek istemiyordu Erdoğan.
Ve imdadına AKP Genel Merkezi’nden her halde oğlunun milletvekili yapılmayacağı bilgisi kendisine ulaşmış bulunan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek yetişti.
Tayyip Erdoğan’dan sinyal almadan asla böylesine büyük ve sarsıcı bir çıkış yapması beklenmeyen Gökçek, Arınç’ı Gülen Cemaati’nin adamı olmakla, oradan talimat almakla suçlayarak, “Hükümet Sözcülüğü ve Başbakan Yardımcılığı görevlerinden istifa etmesi gerektiğini, eğer etmezse de Davutoğlu’nun onu görevden almasını” istedi.
Ve top bu kez yine Arınç’ın önüne düşmüştü.
Melih Gökçek’e “Terbiyesiz ve haysiyetsiz” diyerek dalan Arınç, aynı zamanda siyaset tarihinde bir ilke de imza atıyor ve Başbakan Yardımcısı sıfatıyla partisinin bir belediye başkanını “Ankara’yı parsel parsel satmakla” yani, üstü kapalı biçimde rüşvet alıp, yolsuzluk yapmakla suçluyordu!
Melih Gökçek’se tam bir “sarıca arı” gibiydi. Önce gidip iğnesini defalarca batırıyor, daha sonra gelip tekrar hem sokuyor, hem de ısırıyordu:
“Senelerdir yaptığın açıklamalarla hep partinin başına dert oldun. Partide on kişiye sor dokuzu bunu teyit eder. Her kırdığın potu parti temizlemek için günlerini harcar. Son olarak sanki Başbakanımızın tarafındaymış gibi gözüküp, Cumhurbaşkanımızı eleştirip araya fitne sokmaya çalıştın. Ve bunu sanki hükümet adına yapıyormuş gibi gözüktün Şimdi soruyorum; önceki günkü Bülent Arınç ne yapmak istedi? Bugünkü Bülent Arınç ne yapmak istiyor. Eğer bir gün öyle, bir gün böyle konuşuyorsan hükümet sözcülüğünde ne işin var?”
Ancak Pandora’nın Kutusu açılmıştı bir kere. Ok yaydan çıkmıştı ve nereye isabet edeceği bilinmiyordu henüz.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yapması gereken şey basitti. Bülent Arınç’ın “istifasını” isteyecek, Melih Gökçek’i de “bir parti büyüğüne kötü laflar etmekten” dolayı ağzına acı biber sürülmesi için disiplin kuruluna sevkedecekti.
Bu yazıyı kaleme aldığımız vakte dek Davutoğlu’ndan öyle bir haber çıkmadı.
Ancak arka arkaya gelen suç duyuruları sonucu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan bomba gibi haberler gelmeye başlamıştı bile.
Açılan soruşturma dosyalarında Arınç “görevi kötüye kullanma ve suçu gizlemek”, Melih Gökçek’se, Arınç’ın “Ankara’yı parsel parsel sattı” lafına istinaden “zimmet ve görevi kötüye kullanma” iddialarıyla suçlanıyordu.
Her şey Cumhurbaşkanı’nın “Kürt açılımı” ile ilgili olarak Hükümet’i “gevşek davranmakla” suçlamasının ardından Erdoğan’a “bu durum hükümetin sorumluluğunda. Otur oturduğun yerde. Fazla konuşma” diyen Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın kafa tutmasıyla başlamıştı.
Erdoğan’ın deyimiyle Bülent Arınç da “asimile edilememiş” saf kan bir Kürt’tü!
1948 Mayıs’ının 25’nci günü Bursa’da dünyaya gelmişti.
Hayatının hep tersliklerle dolu olmasının nedeni belki de doğumu sırasında anne karnından ters gelmesi sonucu ebenin onu yaşama güçlükle çevirebilmesidir kim bilir?
Arınç'ın, Manisa Merkez ilçe Büyük Sümbüller Köyü'nde yer alan kütüğü 1959 yılında Manisa merkez ilçeye naklediliyordu.
Baba Arınç’sa Manisa’da doğmuştu.
Oraya da Bergama’dan, Bergama’ya da Girit’ten gelmişlerdi.
“Aslen Kürt olan bir sülalenin Girit’te ne işi olabilir” diyeceksiniz?
Gerçekte Bedirhan Aşireti’nin bir uzantısı olan Arınç’lar, Osmanlı’ya karşı da isyana kalkışınca Siirt’in, Baykan İlçesi, Arınç Köyü’nden alınıp, Girit’e sürgüne gönderiliyorlar.
Hoş Osmanlı bunları Girit’e sürdükten sonra orada da isyanlar başlıyor ve en sonunda Girit de elden çıkıyor ancak…
Ayrılıkçı Kürtler henüz ülkeyi bölemediler ama AKP’nin bölünüp parçalanması bu gidişle onlar eliyle ve de onların sayesinde gerçekleşecek gibi görünüyor, ne dersiniz?!.
Baksanıza, bir “Kürt açılımından” nerelere gelip, ne hallere düştüler iki dakikada?