“Bildiğiniz gibi, 29 Mart 2015 Pazar günü partimizin milletvekili adaylarını belirlemek için önseçim yapılacaktır. Tabanın söz ve karar sahibi olma ilkesine denk düşen böyle bir uygulamayı yaşayacak olmaktan son derece memnunum. Bu kararı alan genel merkez yöneticilerimize teşekkür ediyorum.
Ülkemizin içinde bulunduğu durum ve bu seçimlerin önemi hepimizin malumudur. Bu nedenle uzun uzun Türkiye tahlili yaparak vaktinizi almak istemiyorum. Önseçimde ben de bütün partililerimiz gibi aday olan arkadaşlarımız arasından bir tercih yapacağım. Böyle bir tercih yaparken hangi hususları göz önünde bulunduracağımı siz değerli arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum.
Benim için “sol” insan kişiliğinin her türlü dış etkiden bağımsız olarak gelişebileceği bir düzeni hedefleyen politik hattın adıdır. Günümüzde insan kişiliğini olumsuz yönde etkileyen en önemli etkenin “para” olduğunu düşünürsek, politik hedefini “paranın padişah olmadığı bir düzen” olarak belirlemiş arkadaşlarımı tercih edeceğim.
Partimiz gerek kuruluş felsefesi, gerekse yaptıklarıyla sol bir partidir. Antiemperyalist, antifaşist olduğu gibi aynı zamanda emek eksenli bir siyasi oluşumdur. Doğaldır ki, belirleyeceğim arkadaşlarımın da bu görüşte olmasına dikkat edeceğim.
Örneğin yüzlerce işçinin çalıştığı bir fabrikanın sahibi ya da yöneticisiyse aday arkadaşım, “fabrikasında sendika var mı yok mu” diye bakacağım?
Sendikasız işçi çalıştırıyorsa eğer tercihimi ondan yana kullanmayacağım.
Yine tek kişi çalışanı da olsa aday arkadaşımın, bu kez işyerindeki o tek kişinin sigortalı olup olmadığına bakacağım.
Sendikasız, sigortasız işçi çalıştıran birinin ne denli sol söylemlerde bulunursa bulunsun emekten yana bir tavrının olacağını düşünemem.
Sol, sadece bir politik hat olmayıp aynı zamanda da bir yaşam tarzıdır. Üniversite öğrenciliğinde hiçbir demokratik eyleme katılmamış, hayatında bir kez olsun bir grev çadırını ziyaret edip başarı dilememiş bir yetişkinin milletvekili olduğu zaman emekten ve demokrasiden yana saf tutacağını düşünemem. Tercihimde bu kriterleri de göz önünde bulunduracağım.
Tercihimi yaparken adaylarda Atatürk’ün tam bağımsızlık ve sürekli devrimcilik anlayışını özümsemiş olmalarını da arayacağım.
Politika bir inanç işidir ve kişisel çıkara yönelik olmamalıdır.
Politika yaparken yeteneklerinden, bilgisinden, birikiminden ziyade “parasını” öne çıkaran, siyasi uğraşını ticari uğraşına katık eden hiç kimseyi listeme almayacağım.
Yalan, insan kişiliğinin yozlaştığını gösteren en önemli belirtidir. Ağzından hangi güzel sözcükler çıkarsa çıksın, adayların içinde “yalanı yaşam tarzı haline getirmiş” ve bu özelliğini politikaya da taşımış birileri varsa asla listeme almayacağım.
Irkçılığı, dinciliği, mezhepçiliği sadece ülkemiz insanının değil, bütün insanlığın baş belası olarak görürüm.
Hırsızın olmadığı gibi, ırkçının ve dincinin de Türk’ü, Kürt’ü, Alevi’si, Sünni’si olmaz.
Listemi belirlerken bu kriterleri göz önüne alacağım.
Listemi yaparken, gençliğini sağ partilerde geçirdikten sonra partimize gelmişlerden ziyade yıllarını parti çalışmalarına vermiş, yetenekli, birikimli parti emekçilerini tercih edeceğim.
Tabi bunu yaparken o arkadaşlarımızın salt partili olmalarını değil, aynı zamanda halk içinde karşılıkları olup olmadığını da ölçeceğim.
Değerli arkadaşlarım, partimiz son elli yıldır birisi rahmetli Bülent Ecevit, diğeri de yine rahmetli Erdal İnönü döneminde iktidara ortak olmuştur.
Her iki dönemde de parti programı “sol “ olduğu gibi, o programı yaşama geçirmek üzere aday gösterilen kişiler de “solcu” özellikleriyle bilinen kişilerdi.
Bu sefer de öyle olsun isterim.
Selam ve sevgilerimle…”
Yukarıdaki mektubu Cumhuriyet Halk Partisi Nalbantoğlu Delegesi Avukat Necati Yentürk, Osmangazi İlçesi’ndeki delegelere posta yoluyla göndermiş.
Ülkesinin geleceğine karşı sorumluluk sahibi ve duyarlı bir insanın yazabileceği satırlar bunlar.
Üstelik de son derece hoş ve uyarıcı olmuş.
Daha çok insana ulaşabilmesi açısından ben de paylaşıyor, Necati Yentürk’ü bu duyarlı girişiminden ötürü kutluyorum.