Yazarlar

Dedeler ve torunları

post-img
“Cephanesi bittiği için artık kaçmaktan başka çaresi kalmayan küçük Türk müfrezesi süngü takıp yere yatınca düşmanın ilerlemesi duraksamıştı. Yarbay Mustafa Kemal’in haber gönderdiği 19’ncu Tümen’in mola vermiş birlikleri de marş marş’la koşar adım geliyordu. Mustafa Kemal Bey’in anılarından dinliyoruz: “…Kolun başında bulunan bölük yetişti. Bu bölüğe, cephanesiz bölüğü takviye edip, düşmana ateş açmasını emrettim. Yanıma gelmiş olan 57’nci Alay 2’nci Tabur Komutanı Yüzbaşı Ata Efendi’ye bütün taburlarıyla bu bölüğü takviye ederek 261 rakımlı tepe üzerinden düşmana taarruz etmesini emrettim. Cebel bataryasına su yatağında mevzi aldırarak düşman piyadesi üzerine ateş açtırdım. Dereye saptığından biraz geciken diğer tabur, kumandanı üzerinden açılarak taarruza katıldı. Bundan sonra iki alay kumandanına bütün alayı ile benim işaret ettiğim yönlerden düşmana taarruz etmesini emrettim…” …Yarbay Mustafa Kemal’in o gün ve daha sonra çarpışmaları yönettiği yer, “Kemalyeri” olarak adlandırılır. Bu gün Gelibolu Milli Parkı’nda savaş bölgelerini ziyaret edenler için, “Kemalyeri” büyük bir anlam taşır. O küçücük alan Türk milletine bir kahramanın, büyük bir komutanın, büyük bir liderin armağan edildiğine dair işaretlerin ilk ortaya çıktığı yerdir…” Sevgili Tayfun Çavuşoğlu’nun kaleme aldığı “Çanakkale 1915 İftiralar, Yalanlar, Polemikler” isimli kitabı okumaya başladım şu sıralar. Son derece hoş, aydınlatıcı bir çalışma yapmış Tayfun Çavuşoğlu ve daha da mühimi, çok önemli bir boşluğu doldurmuş bu konuda ortaya koyduğu eserle. Ama benim gerek Kurtuluş Savaşı, gerekse Çanakkale Savaşı’nda yaşanan olaylara, verilen mücadelelere karşı aşırı bir zaafım, üstesinden gelemediğim çok yoğun bir duygusallığım var nedense. Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” kitabını okurken her elli sayfada bir gözyaşlarımı tutamamış, hıçkırıklara boğulmuştum da o gün açık havada elimde kitapla beni habire ağlarken gören insanlar “bir şey mi var” diye yanıma gelip sormuşlardı?!. Keza yine Özakmanın “Diriliş-Çanakkale” kitabını okurken de o hallleri yaşamıştım ne yalan söyleyeyim. İşte onun için de kendi kendimle kalmayı daha çok seçeceğim bir zaman dilimini bekliyordum Tayfun Çavuşoğlu’nun yazdığı kitabı okumak için biraz da bu durumdan korkarak! Bereket versin ki sevgili Tayfun kitabını biraz da didaktik bir dille yazmış. Yani aynı zamanda çok öğretici ve ders ve bilgi verici mahiyette bir eser çıkmış ortaya. “Çanakkale 1915 İftiralar, Yalanlar, Polemikler” isimli bu çalışma Kastaş Yayınları’ndan. Tüm kitapçılarda mevcut. Herkese mutlaka öneririm. İnsan beyni bir konu üzerinde düşünüp çalışınca, o duruma ilişkin bilgi ve objeler de bireyin karşısına çıkıveriyor ne hikmetse! Ben bunu çok yaşadım, mıknatıs gibi çekiveriyorsunuz etraftan üzerinde düşündüğünüz şeyin farklı unsurlarını. Geçen gün bir dost ziyareti sırasında tesadüfen orada bulunan bir bey durup dururken yüzüme bakarak demesin mi “bizim hanım da davayı kazandı” diye! Pardon! Sizin hanım kim? “Hani daha önce yazmıştınız, “Yayınımız ses getirdi” diye?” Haa! Sizin eşiniz hangisi? “Gülsüm Anafarta” Şimdi oldu işte. Daha önce kaleme aldığımız “Gavur mu bu insanlar ve Yayınımız ses getirdi” başlıklı yazıları okuyanlar anımsayacaklardır. Bursa Büyükşehir Belediyesine kapatılan İl Özel İdaresinden gelen bir genel sekreter yardımcısıyla dört daire başkanı ve Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yıllardan beri görev yapmakta olan bazı daire başkanlarına uygulanan “gavur eziyetini” anlatmıştık. Başkalarına yer açmak için görevlerinden alınan bu insanların bulundukları yerdeki elektrikleri kesilip, kaloriferleri kapatılmış ve ardından da uzak ilçelere sürgüne gönderilmişlerdi. Bursa Büyükşehir Belediyesi eski Çevre ve Koruma Daire Başkanı Bahattin Kuşoğlu, Zabıta Daire Başkanı Esat Yalman, Kaynak Geliştirme ve İştirakler Daire eski Başkanı Gülsüm Anafarta ve Kültür ve Sosyal İşler Daire eski Başkanı Enver Fatih Karakoç gibi uzun yıllarını hizmet etmekle geçirmiş değerli bürokratlara uygulanan zulmü kaleme almıştık o yazılarda. İşte onların tümü görevlerine dönebilmek için açtıkları davaları kazanmışlar. Hatta Bursa Büyükşehir Genel Sekreter Yardımcısı Neşet Çakmaklı görevden alınıp yerine, mahkeme kararıyla dönen Ayla Yenidünya atanmış. Mahkemeden tebligatların gelmesiyle birlikte diğerleri de eski görevlerine iade edileceklermiş. Sevindim, umarım tekrarı yaşanmaz. “Sizin” dedim, “isminiz ne” karşımdaki beye? “Ahmet Faik Anafarta” Peki, bu Anafarta? “Evet” dedi, “dedem Ahmet Faik Anafarta, Çanakkale’de Atatürk’le beraber savaşmış. Binbaşıymış o sıra rütbesi. Soyadımız oradan geliyor. Ben doğmadan iki sene önce de vefat etmiş. Dedemin ismini koymuşlar bana da. Ömrünün sonuna dek başında savaştan kalan bir şarapnel parçasının bıraktığı izle yaşamış rahmetli gazi dedem.” Gazi Anafarta ayrıca 6 sene boyunca da Yemen’de de savaşıyor bu millet, bu devlet için. Aynı zamanda kurtuluş savaşı kahramanlarından olan Çanakkale Gazisi Ahmet  Faik Anafarta daha sonra da Kuvva-i Milliye Hareketi’ne katıldığı gerekçesiyle  Osmanlı yönetimi tarafından rütbe sökme cezasına çarptırılıyor. Dedeleri vatan için bir an bile çekinmeden canlarını ortaya koymuşken bu insanların, bu gün torunlarıysa o büyük insanların hatırasına şu kadarcık saygı duyulmaksızın hiç acımadan sürgün üstüne sürgünle büyük eziyetlere maruz bırakılıyor. Çok yazık.                 Geçen gün kaleme aldığımız bir yazıda, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde yapılan “bürokrat kıyımından” söz etmiş ve tüm yaşamını mesleklerine adamış bazı daire başkanlarına sırf aşağıdan gelen yandaşlara yer açabilmek için nasıl da  “gavur eziyeti” uygulandığını anlatmaya çalışmıştım.   Aralarında kapatıldığı için il özel idaresinden Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne geçen beş daire başkanıyla bir de genel sekreter yardımcısının, büyükşehirden de dört daire başkanının bulunduğu gurup uyduruk işlere atanarak önce görevlerinden alınmış, sonra da BUSKİ’deki bir apartman dairesine topluca tıkılarak Facebook’ta müebbet şeker patlatmaya mahkum edilmişti.   Sadece bununla da kalınsa yine iyi.   Daire başkanlarının yerlerine getirilen halefleri daha sonra eski amirlerinin ayak altında dolaşmalarına da tahammül edememişler ve bulundukları yerden belediyenin yakın çevre yolundaki arama kurtarma binasına gitmelerini istemişlerdi.   Eski daire başkanları da “bu talebin kendilerine yazılı olarak iletilmesini” istemişler, “resmi yazı gelene dek de yerlerinden kıpırdamayacaklarını” bildirmişlerdi eski çömezlerine.   İşte asıl komedi ve de trajedi geçtiğimiz pazartesi günü başladı.   Göreve yeni gelen belediyeciler, görevlerinden alınıp da boş boş oturtulmak üzere BUSKİ’deki bir apartman dairesine tıkılan eski amirlerinin önce elektriklerini kestiler!   Umdular ki elektrikler kesik olduğunda kalorifer de çalışmayacağı için ayazda tir tir titreyecekler ve en sonunda istedikleri yere gitmeye mecbur kalacaklar!   Fakat ertesi gün yaşananlar hiç de bekledikleri gibi çıkmadı.   Kalelerini aslanlar gibi koruma kararı alan eski daire başkanları bu kez içlerine yün don ve fanila giyip, yanlarına da battaniyelerini alarak gelmişlerdi ertesi sabah olmayan işlerine!   Karşı atak nasıl mı geldi?   Aradan bir gün daha geçer.   Ve yine yün içlikler giyerek olmayan vazifelerini icra etmek için işe gittiklerinde  yaklaşık bir yıldır kendilerine mekan olan dairenin kapılarının da kitlendiğini, anahtarlarınsa Genel Sekreter Yardımcısı Neşet Çakmaklı’ya bağlı olarak görev yapan İnsan Kaynakları Eğitim Daire Başkanı Muammer Karaduman tarafından alınıp, pantolon kemerinin g.t cebine doğru olan kısmına asıldığını  öğreneceklerdir.   Bu durum karşısında yine yılmaz “aslan sosyal bürokratlar”!..   Battaniyelerine sarılıp, BUSKİ bahçesindeki çam ağaçlarının altındaki banklara da tüneyerek Mart ayının kapıdan baktıran, kazma kürek yaktıran soğuklarının bitmesini beklemeye girişirler açık havada.   Nasılsa bahar sıcak yüzünü göstermeye başlamıştır artık yavaş yavaş.   Ee yazı da böyle böyle atlatırlarsa bir dahaki kışa Allah kerim!   Biz işte geçen gün bu durumu sizlerle de paylaşıp, her biri  “belediyeye en az otuz yıl hizmet etmiş bu koca koca daire başkanlarına yapılan eziyetin hiç yakışık almadığını üstelik de fevkalade ayıp, fevkalade günah olduğunu” söylemiştik.   Evet…   Yayınımız ses getirdi sevgili okurlar.   Yayınımız ses getirdi.   Bankların üzerinde titreşirken şifayı kapıp hasta olanlardan biri kendisi.   Yayınımız ses getirdi.   Rapor süresi bittiği vakit eski Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkan Fatih Karakoç’un da dağ yöresinin ekonomik gelişimine katkı sağlamak amacıyla Orhaneli’ne, “kültür mantarı yetiştiriciliği kursları vermek için” gönderileceği öğrenildi.

Diğer Haberler