Yazarlar

Albert Einstein ve müzik

post-img
Genç adam, Newyork’lu tanınmış bir ailenin evine akşam yemeğine davetli… Yemek sonunda aynı zamanda küçük bir “oda müziği konserine” de yakalandığını anlıyor ve bu beklenmedik sürpriz etkinlik sırasında yüzüne entelektüel bir ifade takınmaya çalışarak başlıyor kendi ızdırabını çekmeye! Çünkü klasik müzik onun için hiç anlamı olmayan, sinir bozucu gürültüden başka bir şey değildir. İlk bölüm bittiğinde sağ tarafından bir ses kendisine “Bach’tan hoşlanıp hoşlanmadığını” soruyor? “Şey” diyor genç adam, “Bach hakkında hiçbir şey bilmiyorum; müziğini de hiç dinlemedim.” Bu soruyu soran kişi ünlü fizikçi Albert Einstein'dan başkası değildir! Karmakarışık bembeyaz saçları, ağzından hiç eksik etmediği piposuyla, o sıralar dünyanın en meşhur yüzü karşısındadır işte. Einstein'ın değişen çehresinde karmakarışık bir hayret ifadesi belirir: -Demek Bach'ı hiç işitmediniz?!. Genç adam sıkılarak yanıtlar bu soruyu: -Bu, Bach'ı sevmek istemiyorum anlamına gelmiyor. Sadece, müzik kulağım yok veya yok gibi. Yaşlı adamın yüzünde endişeli bir ifade belirir ve birdenbire, “lütfen gelir misiniz benimle” der? Birlikte üst kata çıkarlar. Evi çok iyi bildiği her halinden bellidir. Duvarları kitaplarla kaplı bir odaya girip de konuğunu da içeri çektikten sonra kapıyı kapatır: -Lütfen bana söyleyin. Beğendiğiniz herhangi bir müzik türü var mı? Yine "şey" der genç adam, "sözleri olan ve melodisini takip edebileceğim müzik türlerini severim." Einstein gülümser ve başını sallar; memnun olduğu her halinden bellidir: -Belki bir örnek verebilirsiniz? - Mesela, Bing Crosby'den herhangi birşey olabilir. Bir iki dakika içinde evin çalışma odasındaki pikaptan Bing Crosby'nin o insanı rahatlatan, keyifli şarkısı yayılır etrafa: "When the Blue of the Night Meets the Gold of the Day…" Einstein memnuniyetle adamın tekrar yüzüne bakar ve üç dört pasajdan sonra pikabı durdurarak, "Şimdi, lütfen bana ne duyduğunuzu mırıldanır mısınız" diye sorar? O da aynen öyle yapar. Einstein'ın yüzüne güneş doğmuştur. Bitirdiği zaman sevinçle, "Gördünüz mü," der; "müzik kulağınız var sizin..." “Bu şarkının belki de yüzlerce defa işittiği en sevdiği parçalardan biri olduğunu, işte bunun için zorlanmadan tekrarlayabildiğini” anlatır adam.  Einstein, "Saçma" diye karşılar, “pek çok şeyi kanıtlar bu durum! Okuldaki ilk aritmetik dersinizi hatırlıyor musunuz? Sayılarla ilk karşılaştığınız zaman öğretmeniniz, bölmeli veya kesirli bir problem üzerinde çalışmanızı istese, yapabilir miydiniz?" -Tabii ki, hayır. "Elbette öyle, yapmanız mümkün olmazdı; paniğe kapılırdınız. Bölme ve kesirlere karşı da zihninizin kapılarını kapatırdınız. Öğretmeninizin bu hatasının sonucu olarak da matematikten derhal soğuyarak, rakamların zevkini bütün hayatınız boyunca hiç tadamazdınız!  Fakat, hiçbir öğretmen ilk gününüzde size karşı bu kadar akılsız davranmaz. İşe önce temel bilgilerle başlar, sonra basit problemlerde beceri kazandığınızı görünce sizi bölme ve kesirlere yöneltir. Bu durum müzikte de işte böyledir." Einstein, Bing Crosby'nin plağını yerinden çıkarır: "Bu küçük güzel şarkı, basit bir toplama veya çıkarmaya benziyor. Onu iyice kavramışsınız. Şimdi daha karmaşık bir şeye geçeceğiz." Odayı bu kez John Mc Cormack'ın, "The Trumpeter"ı söyleyen altın sesi doldurur. Birkaç mısra sonra Einstein pikabı yine durdurarak, "şimdi" der, "bana lütfen bu şarkıyı da tekrarlayın." Genç adam dediğini yine yapar. Hem de kendinden oldukça emin ve hayret edilecek kadar kusursuz bir şekilde. Pikaba yerleştirilen plak bu kez hiç tanımadığı, kendisine tamamıyla yabancı olan dünyaca ünlü tenor Enrico Caruso’nun seslendirdiği,  Pietro Mascagni tarafından bestelenmiş, Cavalleria Rusticana’dan çok güzel bir parçaydı. Genç adam bu sınavı da başardıktan sonra birlikte bir düzine daha parça dinlerler. Einstein birdenbire pikabı kapatır ve koluna girerek, "haydi bakalım delikanlı, artık Bach için hazırız" der. Salondaki yerlerine döndüklerinde müzisyenler yeni bir seleksiyonun hazırlığını yapmaktadır. Einstein güler ve cesaret vermek için adamın dizine vurur: "Sadece dinle delikanlı, hepsi bu kadar!" Olayı bizzat yaşayıp aktaran kişiyse daha sonra çok ünlenecek Amerikalı oyun ve roman yazarı Jerome Weidman’dır. Einstein sadece fizik ve matematik konusunda değil, müzik konusunda da son derece başarılı bir insandı. Sağlığında "eğer ki bir bilim insanı olmasaydım, mutlaka bir müzisyen olurdum." demişti. Einstein'ın annesi Pauline yetenekli bir piyanistti ve ailesine müziği getiren de oydu. Albert Einstein, 6 yaşındayken keman çalmaya başlamıştı. Onüç  yaşına geldiğindeyse  Mozart'ın sonatlarını kusursuz bir şekilde çalabiliyordu. 1895'te İsviçre'nin Aarau kentine büyük kemanist Joseph Joachim ile tanıştı. Sırf onu etkileyebilmek adına Brahms’ın G-minör'ünü  eksiksiz bir şekilde çalabilmek için müthiş bir çaba harcadı ve çok uzun saatler boyu pratik yaptı. 17'inci yaş gününde okuluna bir müfettiş geldiğinde, ondan keman çalması istendi. Müfettiş, sonradan elde edilen notlarında şunları yazacaktı: "Einstein isimli bir öğrenci, Beethoven'ın sonatlarından birindeki adagio'yu içimize derince işleyecek bir şekilde çaldı." Einstein için müzik sadece bir eğlence değil, ayrıca işini kolaylaştıran bir araçtı. İkinci eşi Elsa şöyle anlatıyor: "Piyano da çalabiliyordu. Müzik, teorileri hakkında düşünmesine yardımcı oluyordu. Çalışmaya giderdi, geri gelirdi, piyanosunda birkaç nota çalardı, birden aklına bir şey gelir, heyecanla çalışmaya geri dönerdi." Albert Einstein’ın, ünlü yazar  Jerome Weidman’a verdiği “müzik dinleme dersini” anlatan makaleyi lise yıllarımda Bütün Dünya isimli dergiden  okumuştum. Sahi, okullarda felsefe ve mantık dersleri yer ile yeksan oldu… Nereden aklıma geldiyse: Müzik ya da enstrüman eğitimi ne alemde yurdumda, haberi olan var mı?

Diğer Haberler