Yazarlar

Yeşil Türbe’nin Çinileri

post-img
Klasik “geyik” sorulardandır: “Tavuk mu yumurtadan çıkar yoksa yumurta mı tavuktan?” Elinin körü! İkisi de birbirinden çıkar; hem önce biri diğerinden çıkmış olsa ne fark edecek ki, zaten habire çıkıp duruyorlar işte?!. Hiç hazetmediğim bir diğer “geyik” soru: “Çok gezen mi daha çok bilir, çok okuyan mı?” Hayda! Bunun bir ortası yok mu Allah aşkına? Yani, hem çok gezen, hem çok okuyan, hem de çok dinleyenin daha çok bilebileceği gibi bir varsayımdan söz edilemez mi mesela? İşte çok gezdiğim ve dinlediğim bir zaman diliminde öğrendiğim, bir ucu Semerkant’a, bir ucuysa Bursa’ya dayanan hoş ve enteresan ama bir o kadar da dramatik bir yaşanmışlığı paylaşmak istiyorum Haziran ayının bu güzel gününde sizlerle. Ve işte Ali bin İlyas’ın hikayesi. …………………. Osmanlı’nın resmi tarihinde bize onu kötülemek için “aksak” ya da “topal” gibi tanımlamalarla anlatılan Timur, gerçekte son derece yetenekli ve başarılı Türk hakanlarından biridir. Türk boylarını bir araya toplayıp, aralarındaki ihtilafa son verdiğinden beri devam eden Cengiz Han’ın “kurultay” geleneğine göre kendisine yakın “Cengiz soylu” bir prensi kaan seçtirmiş, bu nedenle Yıldırım Bayezid’le girişeceği Ankara Savaşı’nda “kurultay bayrağını” gören tüm Türk boyları Timur’un ordusunda yer almıştır. Yıldırım’ı büyük bir yenilgiye uğratır Timur. Daha sonra Bayezid’in karısı, Sırp kralının kızı Despina başta olmak üzere tüm haremine ve hazinesine de el koyacak, bu olaydan sonra Osmanlı padişahları eşleriyle “nikah kıymaya” artık son vereceklerdir! Yıldırım’ı bir kafese koyup yanında gezdirerek teşhir eder Timur. Bu durumu kendine yediremeyen Yıldırım Bayezid ise söylencelere göre yüzüğünde sakladığı zehri içerek yaşamına son verir. İşte ondan sonra Osmanlı’da adına “fetret devri” denen kargaşa ve iç savaşlar dönemi başlayacak, tam 11 yıl devam eden bu sürenin sonunda Yıldırım’ın çocuklarından biri olan ve bu gün Yeşil Türbe’de yatmakta olan Çelebi Mehmet devleti adeta yeniden kurarak, babasının bıraktığı yerden yola devam edecektir. …………………… Fakat bundan tam 11 yıl önce enterasan bir olay yaşanmıştır. Bize “barbar, vahşi” hatta “topal” gibi tanımlamalarla küçümsenerek anlatılan Timur, gittiği yerlerdeki zamanın bilim adamı, sanatçı ve zanaatkarlarını toplayıp yanında götürmekte, onlara para da ödeyip himaye ederek, çalışmalarını yürütebilmeleri için destek vermektedir. Bursa’dan iç Asya’ya götürdüklerinin arasında nakkaş Ali bin İlyas da vardır. Ali bin İlyas yıllarca yaşadığı Semerkant, Buhara ve Timurlular’ın sanat merkezi olan Tebriz’de çini sanatını öğrenecek ve dünyada Türk rengi olarak kabul edilen, aynı zamanda yeşille mavinin o muhteşem kucaklaşmasını yansıtan Turkuvaz’ın en canlı şekliyle vucut bulduğu harika eserler çıkaracaktır ortaya. Aslen Bursalı bir sanatçı olan Ali bin İlyas oralarda yeni teknik ve üslubu öğrenmiş ancak bu arada Timur ölünce, çocukları da taht kavgasına girişmişti. O kargaşa içinde daha fazla barınamaz İlyas’ın oğlu Ali ve beraberinde Tebrizli bazı ustalarla birlikte memleketine yani Bursa’ya geri döner. …………………. İşte, Timur yüzünden padişahını kaybeden o Ali bin İlyas, yine Timur sayesinde öğrendiği çini sanatını bu kez Bursa’da konuşturacak ve kaderin garip bir cilvesi olarak, Osmanlı’yı yeniden derleyip toparlayan Yıldırım’ın oğlu Çelebi Mehmet’in yani, Yeşil Türbe’nin o eşsiz güzellikteki çinilerini yapacaktır döndüğü vakit! ………………….. Bu gün, Yeşil Türbe’nin mihrabındaki iki şamdan arasından çiçeklerin fışkırdığı vazo ve tepede asılı olan kandil kompozisyonu, Ali bin İlyas’ın o dönemdeki o muhteşem süsleme üslubunu gösterir bize. Çelebi Sultan Mehmed’in tümüyle renkli sır tekniğindeki çinilerle kaplı lahdiyse, çinili lahitlerin en görkemlilerinden biri olarak kentimizin ziynetlerinden biridir. Peki, Osmanlı’dan bize miras kalan bu harika eseri koruyup kollayabiliyor muyuz? Ne gezer! Bırakın korumayı, dış cephede çalınan ve kırılıp dökülenlerin yerine yaptırılan yenileri bile daha üzerinden on yıl bile geçmeden kendiliklerinden patlayıp dökülmekte…

Diğer Haberler