Bir Netflix dizisi olan Hause of Cards’ta, Amerika Başkanı Frank Underwood rolünü muhteşem bir performansla oynayan Kevin Spacey’nin hem senatörken hem de o göreve seçildikten sonra uğramadan yapamadığı, bir sokak arasındaki köhne, küçücük işyerinde çalışan bir adam vardır.
İki yıl önce yaşamını kaybeden siyahi sanatçı Reg E. Cathey’nin canlandırdığı “Pirzolacı Freddy Usta’dır” bu kişi.
Frank Underwood sık sık ziyaret eder Freddy Usta’yı, O’nun pişirdiği pirzolaları yemeden yapamaz.
Ben de bu gün size, bir kere tadına vardığınızda bir daha asla bırakamayacağınız, uğramadan geçemeyeceğiniz bir lezzet durağından bahsedeceğim.
Kebapçı Metin Usta’nın nar çiçeğine yakın bir renge boyanmış minibüsü Oulu Caddesi’nde, Oylum sitesinin bahçesinde, yola sıfır noktadadır.
Eşiyle birlikte çalışırlar.
Dün, ciğer dürüm yemek için uğradık yanlarına…
Bir ciğer şiş bu kadar mı güzel yapılır, helva gibi insanın ağzında bu kadar yumuşak mı dağılır?
Yanında acı biber ve kornişon hıyar turşusu, acılı ezmesiyle, kuru naneyle taçlandırılmış yoğurtlu mezesi de müessesenin ikramı…
Adana ve Urfa kebabı da ayrı bir güzel Metin Usta’nın…
Elin Amerikalısı, sokak arasında bufalo pirzolası satan birini senaryoya rol model olarak alıyor…
Sadece şu Bursa’da ne lezzet durakları var be!
Her halde gelip bizdekilerden tadacak olsalar, bir daha buralardan hiç ayrılmayacaklar mazallah!
“Metin Usta’ya gidin” derim; kebaplarından mutlaka tadın…
Ne demek istediğimi işte o zaman anlayacaksınız.
Kışın son demlerinin güneşli, o güzel gününü şehir turu atıp, biraz hava alarak değerlendirelim dedik dün…
Kentte bir süredir her yana yansıyan ciddi bir trafik sıkışıklığı var.
Lakin, biraz sabredin çünkü bu sıkıntı mutlu bir doğumun habercisi.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş uzun süre düşündükten sonra “tüpleri bağlatma” kararı aldı artık!
Evet, yanlış duymadınız, Bursa’nın tüpleri artık bağlanacak ve kent trafiğini önemli ölçüde rahatlatacak bu yatırım geleceğe armağan olacak!
Acemler Kavşağı’nda bir hummalı çalışma var ki hiç sormayın!
Aslında en başta yapılması gerekeni yerine getiriyor Aktaş…
Oradan Oulu Caddesi’ne doğru tüp geçit yaptırıyor.
Böylece Mudanya güzergahından’ndan, Dikkaldırım’a doğru açılan yeni çıkış ve çift yönlü yol güzergahından sonra, resmen bir huninin ağzı gibi daralıp, kent trafiğinde çarpan etkisi yaratan Acemler düğümü de böylece çözülmüş olacak.
Çocukken çekirdek çıtlatırken tekerlemesini de söylerdik:
“Leylek leylek lekirdek, hani bana çekirdek?!.”
Yunuseli’ye girişte yer alan “babanın” ortasınaki, bu dönel kavşaklar için “baba” tanımını da sadece Bursalılar kullanır; örneğin Konyalı hiç bir şey anlamaz bu laftan!
Evet, ortasına anıt gibi bir şey yapmış "göç temalı" Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar.
“Anıt” desen anıt değil, “direk” desen direk değil!
Tepesindeyse leylek tasvirleri var…
“Leylek leylek lekirdek, hani bana çekirdek?..”
Siz hiç siyah leylek gördünüz mü Allah aşkına?!.
Çok yaratıcı canım!
Oradaki leylekler siyah, aynen karga gibi hem de!
Hani hayvanlara Suudi usulü “derin tesettür mü uygulandı acaba” desem, hangisinin dişi, hangisinin erkek olduğu da belli değil birader?!.
İyi Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu, Yunuseli Havaalanı’nın yapılaşmaya açılmaması için sık sık oraya uğruyor ya hani?
Uğrasın…
Şu leylek sorununa da bir el atsa diyorum!
Hani dikkatleri üzerine çekmek için Hazarfen Ahmet Çelebi gibi bir çift kanat takıp, Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Hasan Hüseyin Erdönmez ve ailesinin yaptırdığı her tarafı beton kaplı, “Down” sendromlu o heyula binaların tepesinden mi atlar…
Yoksa, namaz kılıp dua etmek için Ulucami’de, seccadesini mi katlar…
Tencere mi çalar, zurna mı öttürür…
Bir kere de hemen havaalanının yanındaki o yüksek, korkunç binalar için bir şey söylediğini duyalım Allah için!
Bir kent nasıl katledilir?
“Abdest alınır… Sakal bırakılır… Siyasete girilip önce meclis üyesi, ardından da başkan yardımcısı olunur… Sonra ‘Veleddalin amin’ denir!..”
Kurşunlu’ya doğru, Yunuseli çıkışında hemen sağ tarafta bulunan şeftali ve armut ağaçlarının her bahar çiçeklenmesine bayılırım ben…
Az bir zaman kaldı.
Sonra, Gündoğdu’dan aşağı doğru inerken bir sürpriz gibi beliriveren körfezin masmavi sularıyla içiniz açılır, cennet gibi vatanda yaşadığınızı bir kez daha duyumsarsınız…
Yan taraftaki işletmeden karton bardaklarda sıcak içeceklerimizi alıp, Kurşunlu İskelesi’ne doğru yürüyoruz ardından…
Her zaman olduğu gibi üzerinde bir sürü amatör balıkçı var…
İşsiz kaldığım dönemlerde oltayı kapıp, benim de çok gitmişliğim vardır oraya…
Birinin yanına doğru yaklaşıp, “Rasgele” diyorum; “bu gün sadece gümüş balığı var galiba”?
“Yok” diyor adam, balıkların oynaştığı içi su dolu kovayı göstererek; “bir de zargana tuttum”…
Hakan Balamir ve Serpil Çakmaklı’nın baş rolünü oynadıkları “14 Numara” isimli sinema filmi geliyor aklıma…
Genelevde çalışan bir hayat kadınıyla hayat arkadaşının dramatik öyküsünü ve oraları anlatır film…
“Zarganam” diye hitap eder p..vengi rolündeki Balamir, Çakmaklı’ya, “zarganam”…
İşte o yapımı izledikten sonra artık hiç sevemedim zargana balığını!
Eski adıyla Burgaz, yeni ismiyle Mudanya’ya bağlı Güzelyalı’ya doğru ilerlerken sağlı sollu, zeytin ağaçları kesilerek dikilen beton yapıları gördükçe, “bizdeki muhalefet niye sürekli tribünlere oynuyor” diye düşünmeden edemiyor insan?
Sadece merkezde değil ki, Bursa’nın her yanında var sorun.
Bir insan bunca yıldır o koltukta oturur da ilçe halkına hiç mi kalıcı bir hizmeti dokunmaz?
Hemen anladınız siz onu, Mudanya Belediyesi’nin başkanı hayırsız Hayri’dir sözünü ettiğim kişi…
Burgaz, bir önceki yönetimin bıraktığı gibi yıllardır aynı…
Yıpranmış kaldırımlar, amortisörleri yaşlandıran asfalt yamaları…
Yeni hiçbir şey yok ortada!
Yolcu ve araç getiren geminin yarattığı trafik sıkışıklığı bile aynı!
Bi şey yap be adam, bi şey yap artık!
Mudanya da aynı…
Olumlu manada değişen hiçbir şey yok ortada…
Mudanya’ya bağlı Trilye de aynı!..
Belediyenin parmak izi bile görünmüyor ortada…
İnternet sitesine baktım, “Acaba yeni bir şey var mıdır” diye?
O da aynı, 2020 Ekim’inde yaptırdıkları “Solo Türk’ün” banneri duruyor hala hizmet diye!..
Ha! Bir de kaçak et kesimine ceza yazmışlar, haklarını yemeyelim!
Trilye’de, artık yıkılmakta olan ortadaki evin dibinde kendi mahsüllerini satan teyzeden turşu alıyoruz iki kavanoz, hazır buralara kadar gelmişken.
Pek lezzetli oluyor onun ürünleri.
Pek çok insanın belleğinde yer etmiştir o metruk ev…
Satılıkmış, sordum bir esnafa, “Sadece 42 metrekare arsası var... 1 milyon istiyorlar” dedi…
Acayip!
Nasıl da arttı emlak fiyatları böyle?
Sonra da yemyeşil “zeytin denizinin” ortasından Bursa’ya dönmek üzere, Eşkel, Eğerce istikametine doğru ilerliyoruz…
İki şey daha var henüz sizinle paylaşmadığım…
Balık alacaksanız eğer ve zamanınız da varsa, mutlaka Mudanya’ya gidip, Jandarma’nın hemen karşısındaki “İmros Balıkçılık’tan” alın!..
Arkadaşımız Tennur Emir sayesinde öğrendik orayı…
Her şeyi, her yeri kıyı bucak bilir Tennur.
Ve en geç öğleye kadar varmış olun çünkü, çoğu kez tükenmiş oluyor deniz mahsülleri.
Bursa merkezinde her zaman oradaki kadar taze ve lezzetli balık bulmak pek güç.
Bir de şehir turuna çıkmadan önce belediye halk evinin hemen yanındaki “Nilüfer Bostan’a” uğradık yine…
Tüm ürünler organik ve son derecede ucuz.
Litresi sadece 5 liraya sunulan süt daha şimdiden yok satıyor mesela.
Küçük bir kavanozda marine edilmiş domates kurusu, birkaç parça baharat, yıllanmış tam yağlı sert beyaz peynir ve yoğurt da aldık oradan.
Tümü köylerde yaşayanların ya da kurdukları kooperatiflerin ürünü.
Nilüfer Belediyesi’nin “Herkes için eşit ve ulaşılabilir gıda” sloganıyla “Tarım Yılı” ilan ettiği bu senenin, Bursalılara ilk armağanı “Nilüfer Bostan”.
İki aya kadar Nilüfer’in çeşitli bölgelerinde beş-altı tane daha açılacakmış, haberiniz olsun.
“Adım Mesut, göbek adım Bahtiyar
Yıllarca beni hep böyle bildiniz
Mesut Bahtiyar’dan öneriler dinlediniz!..”