Yazarlar

Allah’a kalmış!

post-img
Nisan ayına artık saatler kala ılık bahar güneşinin altında ilçe pazarlarını kuran Gedizliler, günün yorgunluğunu atmak üzere artık uyumaya hazırlanıyorlardı. Tarih 28 Mart 1970’ti. Saat de 23.00’ü iki dakika geçiyordu. Önce büyük bir gürültü geldi yerin altından. Sonra 7.2 şiddetindeki deprem bir kabus gibi çöktü bölgeye. Zifiri bir karanlık kaplamıştı her yeri. Gecenin içinden kopup gelen çığlıklar, yardım isteyen acı dolu iniltiler, çıkan yangınlarda cayır cayır yanan insanların feryatları, korku, dehşet, çaresizlik ve aniden başlayan yağmur… Toplam 6 saniye içinde 1086 can almış, 1258 kişiyi de yaralamıştı. Türkiye’nin yarısında hissedildi bu sarsıntı. Tabi, Kütahya’ya çok yakın olan Keles’te de yoğun olarak hissedildi. Zelzeleyle ilk tanışmam 1970 yılına denk gelir. İki katlı evlerden çıkıp, İsmail dedemin evinin avlusunda bulunan tek katlı misafir odalarına taşınmıştık cümbür cemaat. Orada haftalarca kalındığını hatırlıyorum. Sadece bizim aile değil, sülalenin pek çok mensubu da bu odalarda  gecelemişti uzun süre. Sarsıntılar çok uzun süre devam etti ve en sonunda dindi. Depremle ikinci karşılaşmamızsa 1976 yılında Denizli’de oldu. Orada asker olan Yavuz dayımın evinde uyuyoruz. Vakit gece yarısını çoktan geçmiş. Dayımın çekiştirmesiyle fırladım yataktan. Önce kendimizi sokağa attık. Sonra, bir cesaretle içeri girip giysilerimizi aldık içeriden. Pek çokları gibi tugayın misafirhanesinde etmiştik sabahı o gece. Ertesi gün gidince bir de gördük ki, beş katlı koca binanın duvarı boydan boya çatlamış, dışarısı görünüyor. 1999 körfez depremindeyse Kütahya’nın, Tavşanlı ilçesinde misafirlikteyiz. Gece 3’ü beş gece yığma tuğla kagir bina bir beşik gibi sallanmaya başlayınca, yer yatağında uyumakta olan kızımın üstüne kapanıyorum hemen; tavan üstümüze çökerse ona bir şey olmasın diye! Çok acılar çekti bu coğrafyada yaşayan insanlar depremlerden. Anadolu’ya sahip olmanın bedellerinden biri de bu işte. Yapacak bir şey yok. Bir vakitler on binlerce insanı barındıran taş bloklardan imal edilmiş antik kentler depremler nedeniyle birer harabeye dönüşmüş durumda. Örnek, Gediz’e çok yakın olan Aizanoi (Çavdar Hisar) antik kenti. Apollon tapınağının bir bölümü hariç,  kentte taş taş üstünde kalmamış. Dünyadaki tüm kara parçaları istisnasız her yıl kuzeye doğru 1 ya da 2 santim kadar ilerliyor. Arap yarımadası altına doğru girip baskı yaptığı için Anadolu’ysa kuzeybatı istikametine doğru hareket halinde. Bu nedenle yıllar itibarıyla oluşan bu büyük basınçtan ötürü sıkışan kara parçaları bir boşaldı mı pelte gibi titreşmeye başlıyor artık yeryüzü. Ve ne yazık ki şu aşamada yapılabilecek çok az şey var. Yedinin üstündeki bir deprem, İstanbul’da en son meydana gelenden yüz misli daha fazla etkili oluyormuş! Önümüz kış, insanların barınmaya ihtiyaçları var, sokağa çıkaramazsın! Kaçınılmaz olan hangi gün, hangi saatte gelecek onu da bilemezsin! İşimiz tek cümleyle “Allah’a kalmış”! Çaresiziz deprem karşısında.

Diğer Haberler