Yazarlar

Allah müstehakınızı versin!

post-img
Ben bu güne dek dünyanın hiçbir yerinde sağlıklı şekilde işleyen bir demokrasi görmedim. Olan biten her şey bir göz boyama çalışmasından ibaret. Yapılan seçimler de bir gaz alma ve zaten maniple edilmiş kitleleri sandığa götürerek kandırma meselesinden ibaret. Bazıları diyecektir ki, “özellikle İskandinav ülkeleri başta olmak üzere bazı batılı gelişmiş toplumlarda çok da güzel uygulanıyor demokrasi.” Siz öyle sanın! Danimarka’nın ilk kadın başbakanı Birgitte Nyborg’un yaşamını anlatan  “Borgen” isimli televizyon dizisini İnternet’ten hele bir izleyin bakalım, nasıl uygulanıyormuş oralarda demokrasi? Hem İsveçliler gelsinler, Anadolu’da hüküm sürsünler bakalım da, bin yıllardan beri tam anlamıyla kurtlar sofrası olan bu coğrafyada hükümet olmak neymiş? Hülasa eski Yunan’da, İyonya’da filizlenen demokrasinin günümüzde bize yutturulanla arasında şu kadarcık benzerlik yok. Türkiye’de son 15 yılda gelişen asıl olay, ülke kaynaklarını Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yiyen ve İstanbul dükalığında konuşlanmış sermaye gruplarına AKP Hükümeti’yle birlikte “dur, artık biz de pay istiyoruz” diyen “Anadolu sermayesinin” yükselişi. Tavuğun yumurtadan, yumurtanın da tavuktan çıkması gibi bir şey bu; tüm dünyada siyaset paradan, para da siyasetten çıkıyor! Düşünebiliyor musunuz iş baba Bush’la başladı, sonra oğlan Bush’la devam etti ve Obama’ya kadar uzandı. Demokratik(!) Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin göreve gelen her başbakanından özel ricacı oldular Amerika’nın başkanları. Bu iş için sırasıyla Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Bülent Ecevit ve Recep Tayyip Erdoğan özel talimatlar verip, özel çaba gösterdiler. Siz sanıyor musunuz ki yargı bağımsızlığını sadece AKP hükümetleri ihlal etti bu ülkede? Devreye yıllarca valiler, belediye başkanları ve yargıçlar sokuldu!.. Elin oğlu büyük bir stratejik planlamayla senin memleketine hiç kimseye sormadan, hiç bir planlama ve izine gerek duymadan üstelik de suyun dibine, İznik Gölü’nün yanına o fabrikayı gelip kurdu. Ne çok davalar açıldı, ne çok davalar kazanıldı bu süreçte. Fakat devleti yönetenler “vatandaşlarına karşı” ne yaptılar ne ettiler, bin bir türlü hileyle dediğim gibi, devreye bazı yargıçları da sokarak önce arka arkaya Ankara’dan yönetilen plan değişiklikleriyle, ardından sadece oraya özgü planlamayla en sonunda meşru hale getirdiler Cargill fruktoz fabrikasını. İbretlik bir durumdur. Gerçekte bağımsız değil, yarı sömürge bir ülke olduğumuza işaret eder. Tam bağımsız olunmayan yerde demokrasi olur mu hiç? Nitekim gelişmiş batı toplumlarında olduğu gibi(!) her siyasi görüşün Meclis’te temsil edilmesine bile izin vermiyorlar çok uzun yıllardan bu yana ülkenin egemenleri; seçimlerde baraj koyuyorlar. Partiler baraj altındayken ağlaşıyor, üstüne çıktığı vakit de söylediklerini unutuveriyor! Bakınız, Bülent Ecevit’in tarihteki halleri. Bu arada bir de napıyorlar biliyor musunuz? Kendi konumlarını güçlendirmek, en azından aynı seviyede durabilmek için yüzde 7’yi geçmiş partilere her yıl hazineden, yani bizim cebimizden milyarlarca lira paralar aktarıyorlar! Bu paralar daha çok reklam ve tanıtım demek, halka kendini daha iyi anlatmak demek ama başta en tepedeki birileri olmak üzere harcanırken aradan alınan komisyon ya da sahte harcama belgeleriyle acayip zenginleşmek demek! Bırakırlar mı herifler koltukları kolay kolay? Bırakmıyorlar tabii. Demokrasinin gerçek manada uygulanabilmesi için ne olmalı? Bir siyasi partinin tüm gelirleri küçük küçük gönüllü bağışlar ve üyelerinin hiç aksatmadan ödedikleri ya da taahhüt ettikleri aidatlardan oluşmalı. Ancak o zaman hak arayabilir parti üyesi ve yöneticisi de hesap verir bu durumda. Bu gün nasıl devletin karşıladığı camilerin su faturalarını dolaylı olarak gayrı Müslüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da ödüyorlarsa, yani helalliği alınmamış bir kul hakkı varsa ince düşünenler için ortada, aynı şey seçim yardımı olarak siyasi partilere Hazine’den ödenen paralar için de geçerlidir. Devleti yönetenler AKP’lilerin ödediği vergileri CHP’ye, CHP’lilerin ödediği vergileri de MHP’ye veriyorlar açıkça! Buna gönlünüz var mı? Bir yerden para almak bağımlılık demektir, göbek bağı demektir. Böyle bir durumda da demokrasiden zaten hiç söz edilemez. Amerika’nın tüm başkanları neden Cargill için devreye giriyorlar? Dünyanın her yerinde yüzlerce fabrikası olan bu dev holding, seçim kampanyalarında önlerine milyonlarca dolar para koyuyor da onun için. Türkiye’de Ankara’dakilerin yanı sıra yerelde de parayla kontrol altına alınıyor siyasi oluşumlar. “Bağış” adı altında büyük kısmı partilerin İl ya da ilçe başkanlarının cebine giden paralar veriliyor kentin egemenleri tarafından. Dün de dediğim gibi iktidar partilerine ayrı muamele ediliyor, muhalefet partilerine ayrı. Gelenler iktidardaysa cüzdanın ucu açık oluyor ama muhalefete mensuplarsa kalibresine göre bir zarfın içine 5-10 bin lira konulup giderlerken de sıkıştırılıyor ellerine. “CHP’liler Hüseyin Özdilek’i niye öptü?” başlıklı dünkü yazımda, CHP Osmangazi İlçe Yönetim Kurulu üyelerinin “seçim çalışması”(!) yapmak için işadamı Hüseyin Özdilek’i ziyarete gittiklerini yazmış, Yönetim Kurulu Üyesi Oymak Başı Ahmet Haşim Peker’e de açık açık “Özdilek’ten para aldınız mı” diye sormuştum? Ne demişti? “Hayır” demişti. Dünkü yazıyı okuduktan sonra CHP Osmangazi İlçe Yönetimi’ndeki “kuşum Aydın” aradı! Almışlar!.. Hüseyin Özdilek giderlerken 10 bin lira sıkıştırmış daha dün üyesi olduğu CHP için “aslında bu parti benim için çok sağda ve aşırı milliyetçi” diyen bir zamanların en hızlı sosyalisti, 12 Eylül öncesinde dağa taşa çizdiği kızıl yıldız içinde yumruk figürleriyle ünlü olan zamanın en güzel duvar yazıcısı Ahmet Haşim Paker’in eline! Tescilli kaçak inşaatçı Hüseyin Özdilek’ten aldıkları 10 bin lirayı sevip okşayarak CHP Osmangazi İlçe Başkanı Recep Çohan’a götüren Ahmet Haşim Peker, Arzu Omurtay, Ümit Kemal Bay’dan oluşan bu memleket sevdalısı üçlü alınan ganimeti heyecan içinde sevinçten titreyerek teslim ederler dönüşte. Recep Çohan’ın gözlüklerinin arkasındaki gözleri 75 Vatlık led ampul gibi ışıldar. Temel Reis’in Safinaz’ı gibi kirpiklerini sürekli kırpıştırıp, ellerini de ovuşturarak “iyi iş çıkardınız çocuklar” der! Yönetim Kurulu Üyesi Arzu Omurtay yılışarak sırıtır: “Artık bizi bir akşam çalgılı eğlenceli bir yere yemeğe götürürsünüz di me?” Recep Çohan’ın, Hüseyin Özdilek’i tavaf etmeye niye çıkmadığı anlaşılmıştır. Oralarda görünmekten ve durumun öğrenilmesinden korkan Çohan bu nedenle çoh dikkatli davranmıştır. Ve böylece koskoca Cumhuriyet Halk Partisi Bursa’da “on kuruşluk parti” konumuna düşürülmüştür! Biri gider Hüseyin Özdilek gibi bir adamdan para alır… Diğeri yanına baldızının baldırını, öteki danışman olarak abisini, kocasının akrabasını alır… Beriki, AKP’li belediye başkanına seçim öncesi “Allah sizi başımızdan eksik etmesin, hemi maşallah, hemi de işşallah tekrar bu göreve seçilir yine gelirsiniz” dercesine “nazar boncuklu plaket” verir. Ne diyem ben size? Zaten veriyor da “Allah müstehakınızı versin” diyem, başka da bir şey demeyem!    

Diğer Haberler