-Alo Bilal?
-Efendim babacım?
-Baban değil yavrum ben, annen Emine ben.
-Efendim babacım pardon, yani annecim?
-Bak şimdi, ocağa kapuska koyduydum önce onun altını kıs bi?
-Tamam anneciğim, kısıyorum inşallah.
-Afferin sana. Maşallah benim akıllı oğluma maşallah.
-‘……..’
-Bilal?
-Efendim babacım?
-Otomatiğe bağladı bu oğlan yine kendini!
-Pardon annecim.
-Şimdi bak babanın yanında söyleyemedim…
-Hı?
-Kendinden tırtıkladığım için kızacak bana diye…
-Bi daha söylesene annecim?
-Babanın yanında söyleyemedim diyorum…
-Evet?
-O ocağın altındaki fırında ve yandaki bulaşık makinesinin içinde şeyler var.
-Neyler var annecim?
-Evladım, anlayıver işte şeyler var!
-Bulaşıklar mı var annecim?
-Yok yavrum şeyler oluyo ya hani şeylerden?
-Paralar mı yoksa annecim?
-Açık konuşma evladım?
-Bizi kim dinliyo olabilir annecim yaa? Korumalar mı dinliyo, yoksa yan villada oturan Kerimeler mi dinliyo, kim dinliyo?
-Şimdi sen o makinelerdeki şeyleri, şeyini şey ettiğimin şeylerini…
-Hı?
-Aşağıdaki dolapta düdüklünün içinde de var biraz…
-Evet halacığım, pardon anacığım?
-Sonra çeyiz sandığımın içinde kefen şeysi olsun diye ayırmıştım… Benim eski yeşil mantoya sarılı bir çuval da olacaktı orada yavrum…
-Sümeyye yanımda çağırayım mı annecim?
-Hayır evladım, hayır… Sonra, misafir odasındaki halının altına da diktiydim biraz…
-Hı?
-Tavus kuşu desenli eflatun yün yorgan da olucaktı yüklükte, 2 çift yastığıyla beraber?
-Yuh anne! Sen de bayağı ilerletmişin bu işi yaa! Hani, “Körle yatan” diycem ama!..
-Sus evladım, o kadar açık konuşma!
-Evet annecim?
-Sen onları da bi şey ediver. Yani sıfırlayıver.
-Sümeyye yanımda çağırayım mı anne?
-Sümeyye’ne sı..cam şimdi az kaldı bak!..
-Tamam anne tamam ya ne kızıyon? Tamam ben o paraları alır, Feriha yengemlere, Nezaket halamlara filan dağıtırım… İstersen düdüklüdekileri bi taşım kaynatıp öle dağıtayım, akşama suyuna pilav pişirirsin ne dersin?
-Komik çocuk! Maşallah benim yavruma maşallah.
-İnşallah annecim inşallah. Az sonra seninkileri de sıfırlarım Allahın izniyle. Var mı söyleyecek başka bir şeyin annecim?
-Bu tarlaya bir şinik kekere mekere ekmişler. Bu tarlaya da bir şinik kekere mekere ekmişler. O tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlıklı pis porsuk, Diğer tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlıklı pis porsuğa demiş ki; Sen ne zamandan beri bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala başlıklı pis porsuksun? O da ona cevaben, sen ne zamandan beri bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala başlıklı pis porsuksan, Ben de o zamandan beri bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala başlıklı pis porsuk'um demiş!
-Bi daha tekrar eder misin annecim?
-Zııt Erenköy!
-Sizin sesiniz niye böyle kalınlaşmaya başladı babacım, pardon yani annecim?
-Sesimi sana daha iyi duyurabilmek için yavrum!
-Sümeyye yanımda çağırayım mı?
-Çarşı ben çarşı!.. Çarşı’dan Rıfat!
(Telefonun diğer ucundan gülüşme sesleri gelir.)
-Siz hangi numarayı aramıştınız?
-46'yı aramıştım, orası mı acıba?
-Yanlış numara kardişim! (Düt düt düt…)