Yazarlar

Arkadaşlardan gelenler

post-img
Bir arkadaşım bana küsüp, gönül koymuştu… Hatta daha da ötesi bulunduğumuz yerden kalkıp gitmeye bile  niyetlenmişti!.. Peki, niye? Sohbet sırasında, “Geldiğimiz noktada milli gelirimiz hayli arttı, yaşam standardımız da yükseldi” dediğim için!.. Niyesini, niçinini, devamını getirmeye fırsat bile bulamadım! Kronik bir “Tayyip Erdoğan takıntısı” var kimilerinde!.. “Eğer O yaptıysa mutlaka kötüdür; bunun lamı cimi yok!..” Bir başka arkadaşımı eşiyle birlikte eve, yemeğe davet etmiştik… Keyfimiz gıcır, masada “yok” yok!.. Derken, O da “Hanım hadi kalk, yürü, gidiyoruz” demesin mi?!. Kötü ya da nezaketsiz bir lafım yok; iyi birer davet sahibi olma görevimizi yerine getirmek için çırpınıyoruz adeta… Peki, sorun ne? “Adam aklını mı yitirdi ki, hadi saray bile olsa, 1150 odalı bir konut yaptırmak istesin kendine?  Mesela şu mudur: “Hanım bu gün 1085 nolu odada uyuyalım, yarın da 333 numaralı odaya geçeriz!..” İşte bunları dediğim için! Dünyanın en kötü örneklerini sergileyen bizdeki muhalefet partilerinin “algı oluşturma” gayretine nasıl da kolayca inanıyor bu insanlar?!. Üstelik de hepsi okumuş çocuklar… Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin onların düşlerinde kurduğu gibi keyif için kullanılan bir saray olmadığını, bir devlet yönetim merkezi olarak planlandığını, içinde bakanlıkların ve personelin çalıştığını, orada gelen konukların ağırlandığını hala anlayamadı kimi alıklar!.. Esasında ne Topkapı bir saraydı ne de Dolmabahçe!.. Devlet erkanı oralarda toplanır, dünyanın dört bucağına yayılan Osmanlı coğrafyasını buralardan idare ederlerdi. Yabancı elçiler bu külliyelerde kabul edilir, koca bir imparatorluğun nizamı o mekanlardan sağlanırdı… Fakat halkımızın kafasında bir saray merakı ve oralarda yaşayamamış, yaşayamıyor olmanın getirdiği bir “kompleks” vardı ne yazık ki, bilinç altının en derinlerinde yatan! İşte bunun içindir ki ulaşabildikleri her yapıya “simit sarayı, nikah sarayı, ebenin sarayı” gibi isimler koyup, oralara meylediyorlardı! Her yaldızlı boyayla kaplanmış koltuğu taht sanıyordu birileri!.. Halbuki İnegöl’de binlercesi vardı… Türk sinemasındaki “Kel Oğlan” tiplemesinin, “Padişah Hulisi Kentmen’in” tek evladı ola “Bal Kızı” kapabilmek için yanındaki “Bebe Ruhi’yle” birlikte içinde koşturduğu dekor zihinlerde anlam buluyor ve “Rüştü Asyalı’nın” yerinde olmak için pek çoğu can atıyordu aslında!.. Neyse ki sağduyulu, aklını çalıştıran insanlar da kaldı ortalıkta… Osmangazi Belediyesi’nin yaptırdığı “Panorama Müzesi’nin” oraya park etmiş aracını… “Yahu” diyor, “Büyükşehir, Osmangazi ve Yıldırım belediyeleri sahip oldukları son model yepyeni otobüslerle ziyaretçi getirmişler müzeye. Eskiden belediyeler kötü birer 302 Mercedes otobüs kattılar mı bünyelerine, kurbanlar kesilir, davular zurnalar çalınırdı… Şimdi üstelik en iyisi, en gelişmişinden binlerce araç hizmet ediyor vatandaşa… Biz eskiye göre hayli gelişmişiz de farkında değiliz birader!..” Rahmetli babam o eski püskü BMC kamyondan başka bir yeni  vasıta kullanabilseydi, gözleri açık gitmeyecekti öte dünyaya!.. Şimdi yollarımızda vızır vızır yük taşıyan lüks ve yeni model  TIR’ları, kamyonları görse, şaşkınlıktan küçük dilini yutardı her halde!.. Gençken bizi Amerikan, Marshall yardımlarıyla keklediler yıllar boyunca… Sözde Amerika lastik satmak için otomobil endüstrisini destekliyor, demiryoluna onay vermiyordu! Oysa şimdi, biz Amerika’ya lastik satıyoruz!.. İsmet İnönü’nün diktacı, faşist iktidarı dönemine kadar  yurdu “Demirağlarla” donatan ve sırf bu nedenle soyadı “Demirağ” konulan merhum Nuri Demirağ’ın devran değişince önce devlet tarafından iflas ettirilmesi, Şair ve Yazar Sebahattin Ali gibi kafasına taşla vurularak değil, kahrından öldürtülmesi bir yana…  Uzun yıllar boyunca Amerika’nın halkın sesine kapalı, demokrasi katili sağır İsmet’e sözde “demiryolu yapımını” yasaklaması gibi komik yalanları da geçin… Hızlı trenleri, şehir içi raylı sistemleri, yurdu çelik bir çatı gibi sarıp abat eden demiryolu ağlarını bu iktidar zamanında gördük biz. Derdim “güzelleme” yapmak falan değil, kimi “17 kocalı şıpıdık terlikli Hürmüz’ler” gibi buna ihtiyacım da yok ayrıca!.. Bundan sonra “sahipleridir” muhatabım! Derdim, “vicdan” sahibi olabilmek sadece… Devam etti arkadaşım: “Bu Alinur Aktaş çok şanssız be!..” -Niye? “Hatırlar mısın, Erdoğan Bilenser yaklaşık 5 sene iki eliyle yakın çevre yolundaki iki tüp geçidi doğrultamamıştı da giderayak temel atma gibi uyduruktan bir tören düzenlemişti o yıllarda?..” -Evet? Bay Bilenser DSP’nin Bursalılara kazığıydı zaten! “Bu gün Geçit’in arka tarafını kullandım, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş otoban gibi öyle bir yol yapmış ki oraya, cillop cillop!.. Yarınlar için Mudanya güzergahına alternatif olacak kadar stratejik bir çalışma bu… Eskiden millet iki adet 302 otobüse, dandik temel atma törenlerine bile davul zurna çalarken, Alinur Başkan’ın yaptığı bu tür hizmetleri Bursalıların çoğu bilmiyor; farkında bile değil insanlar!..” Doğru söylüyor arkadaşım… Bir çift şıpıdık terlik nereye, kime ulaşacak ki? Olsa olsa kapıya kadar belki! Yine bir başka arkadaşım… Ramazan Ayı’nın ilk teravi namazı için gittiği İstanbul’dan, telefonuyla çektiği birkaç fotoğraf göndermiş… İşte bu da tam 88 yıldan beri her gün kirletilen “millet onurunun” ayağa kaldırıldığı yer!.. Koca bir yüzyıla yakın süredir yok “tadilattı”, yok “tamirattı” diye kandırılan bir halkın “milli egemenlik ruhuyla” secdeye  durduğu yer!..  Bundan sonrasında konuşmaya gerek yok; arkadaşımın çektiği birkaç kare fotoğraf konuşsun yeter:

Diğer Haberler