Artık yaşını başını çoktan almış bir akademik eğitim kurumu, Uludağ Üniversitesi var bu kentin.
Hiç konuşuluyor mu üniversite?
Siz hiç bilimsel bir başarısına rastlayıp, uluslararası çevrelerde adından söz edildiğini duydunuz mu onca zamandır?
Peki ya eğitim kadrosu ya da yetiştirdiği öğrencileri açısından var mı böyle bir durum?
Oysa dünyanın gelişmiş tüm ülkelerinde kentler en az futbol takımları kadar üniversiteleriyle de anılırlar.
Hem kulüpleri başarılıdır, oralarda yaşayan insanları sürekli gururlandırır, hem de üniversiteleri bilim üreterek bulundukları şehirleri ve devletleri yüceltir.
Bizdeki gibi hiç bir şey tesadüf değildir oralarda; azmin, çalışmanın ve inancın eseridir bu yapılar.
Fenerbahçe şöyle olacak, Galatasaray böyle olacak, Beşiktaş öteye gidecek, para yere dik düşecek de Bursaspor bir üst lige çıkacak falan!..
Yok öyle şey, her şey ölçülebilecek kadar nettir.
Tekrar "üniversite" konusuna dönersek...
Paris, aralarında École Normale Supérieure ve Paris-Sorbonne Üniversiteleri de olmak üzere 17 bilim kurumuyla anılır tüm dünyada.
Londra, Imperial College, King's College ve London School of Economics gibi okullarıyla tam bir öğrenci ve bilim kentidir.
Keza, Avustralya'nın Melbourne ve Sydney, Çin'in Hong Kong şehirleri de öyle.
Amerika'nın "Atina'sı" olarak tanımlanan ve dünyanın en bilinen akademik merkezlerinden biri olan Boston, MIT ve Harvard gibi iki muazzam üniversiteye ev sahipliği yapar.
San Francisco, Tokyo, Montreal, Münih, Berlin, Barcelona ve Viyana gibi bölgeler de bünyelerinde barındırdıkları bilim üreten kurumlarıyla anılırlar.
Peki ya Bursa?
Yarma şeftali!
Şeftali kadar taş düşsün kafanıza; hala mı şeftali?
Peki ya başka?
Yeni yapılan stadyumdaki timsahın kafası!
Şimdi bir şey diyeceğim ayıp kaçacak!
Şehrimizde bulunan Uludağ Üniversitesi'yle ilgili olarak ne var aklınızda?
Valla benim zihnimde, rektörün talimatıyla solcu öğrencileri kovalayıp sopalayan güvenlik görevlileri ve orada öğrencilere çorba dağıtan Nilüfer Belediyesi'nin personelini kapı dışarı eden ak sakallı Eski Rektör Yusuf Ulcay var sadece, hepsi o kadar!..
Yazarınız dostluklar, arkadaşlıklar, anılar kadar belge biriktirmeyi de sever.
Yapılan iyiyi de unutmaz asla, kötüyü de!..
Sabırlıdır.
Zamanını bekler.
Enteresan bulduğu yazı-çiziyi ayrı ayrı çekmecelere koyup muhafaza eder.
Ta ki vakti gelene dek!..
Şimdi size sözünü edeceğim "basın toplantısı" 26 Haziran 2009 tarihinde Görükle'deki, Uludağ Üniversitesi Rektörlük salonunda yapılmıştı.
Konusu benim de ilgimi çektiği için kalkıp gittim.
Mevzu, eski rektörlerden Mustafa Abbas Yurtkuran zamanında Keles ve Orhaneli bölgesinde başlatılan ve "oralarda eski çağlarda insanların yaşayıp yaşamadığını" araştıran bir çalışmanın sonuçlarıydı.
Ekibin başında Uludağ Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölüm Başkanı Profesör Doktor Mustafa Şahin vardı.
Şahin'in yanına projede çalışan birkaç tane de doçent oturmuştu.
Profesör Mustafa Şahin diyordu ki, basın bülteninin girişinde, "2009 araştırmaları iki önemli hipotezin sona ermesine neden olmuştur. Birincisi, 'Uludağ yöresinde Prehistorik Çağ'a ait yerleşim yerleri bulunmamaktadır, ikincisi de, Alt Paleolitik Çağ ismi verilen insanoğlunun dip tarihine ait kültürlerin Orta Anadolu'nun batısında, Akdeniz Bölgesi'nin kuzeyinde bulunmadığı' savıdır."
Ardından da şöyle devam ediyordu:
"Bu sezon elde ettiğimiz bulgular, her iki hipotezin de yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Basın toplantısının amacı, insanoğlunun dip tarihi açısından çok önemli olan yeni keşfimizden sizleri haberdar etmektir!.."
İnsanoğlunun Keles'teki tarihinden söz ediyor Mustafa Şahin ve bunu da tam 1 milyon yılla ölçeklendiriyordu:
"Söz konusu keşif, Keles'in Kıranışıklar Köyü'nün yaklaşık 1 kilometre batısında bulunan Belen Tepe Mevkii'nde bulunmaktadır. Burada bulunan Alt Paleolitik Çağ'a ait taş aletler sadece Bursa'nın değil, tüm Batı Anadolu'nun tarihini yeniden yazdıracak kadar büyük bir öneme sahiptir. Belen Tepe'de keşfedilen bu kanıtlar yaklaşık 1 milyon yılla 400 bin yılları arasında görülen Acheul kültürün Bursa'da da yaşamış olduğunu açık şekilde göstermektedir..."
2009 yılında o gün heyecandan kafam tavana çarpıyordu neredeyse!
Bir masanın üzerindeki çakmak taşından kesici aletlere, ardından da hocaların yüzlerine birer birer bakıp araya girerek Mustafa Şahin'e sormuştum:
"Bunları bulduğunuz kazı ya da mağaralar nerede, hangi bölgededir?.."
Sorumu üstü kapalı geçiştirdi Mustafa Şahin!
Araştırma ve açıklama Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı bir Profesör tarafından yapılıyordu ve ben de bu işi iyice öğrenmeden öylece ortada bırakamazdım.
O tarihte benim bildiğim Anadolu'da içinde insan yaşamış en büyük mağara Karain Mağarasıydı ve o da içeride bulunan iki kenarlı taş aletlere uygulanan karbon testleri sonucu en fazla 500 bin yıl evveline dek ölçeklendiriliyordu.
Mustafa Şahin'in bahsettiği tarihse 1 milyon yıl öncesiydi.
Aynen Göbekli Tepe gibi dünya bilim çevrelerini ayağa kaldıracak dev bir buluştu bu tabii eğer gerçekse!..
Gerek hocanın kaçamak yanıtlarından işgillenip, gerekse meseleye karşı duyduğum meraktan ötürü Keles'ten Ahmet Hoca'yı (Yıldız) yanıma alarak Kıranışıklar Köyüne gittim o yıl.
Girdik köy kahvesine, "selamün aleyküm, aleyküm selam"...
Meseleyi sorduk muhtar ve ahaliye?
"Valla gardaşım" dediler, "geçenlede geldile bi grup insan göyümüze. Buralada yörede şöle kesgin çahmah daşı felan bulunup bulunmadığını sordula. Bizim üst darafladakı darlaladan, doprağın içinden parça parça çahmah daşı çıka sürehli. Ayıklaya ayıklaya da bitiremeyiz. Onları doplayıp yığdığımız depecikle va yan daraflada. Hadi gidelim beraber, gösterelim size de orayı?.."
Gittik.
Yüz binlercesinden oluşmuş çakmak taşı tepecikleri...
Köylüler eskiden ekinlerini işlemek için adına "döven" denilen aletleri kullanırlarken, bu keskin taşları kırıp kırıp o ahşap yapının altına kakarlardı.
Taşın kırılgan yapısı gereği hepsi de birbirine ve avcı toplayıcı dönemde kullanılanlara benziyor.
Ama hiç birini mağara adamları kullanmamış!
Tümü birden ekin ekerken sabana takılıp, köylüler tarafından yan tarafa atılmış!
Merak eden gidip bakabilir, hepsi hala bu gün de orada öylece durmakta.
İnsanlık tarihiyle, Pale bilmem ne çağıyla filan hiçbir ilgileri yok!
O gün köylüleri, taşları ve anlattıklarını videoya kaydedip beklemeye başladım.
Neyi mi?
Bu inceleme ve de araştırmanın(!) bir dergide yayınlanmasını, dünyada yankı bulmasını ve devamının gelmesini elbette?!.
Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Profesör Mustafa Mustafa Şahin ve arkadaşları ertesi gün yerel gazetelerin manşetlerini süslediler, "İnsanlık Tarihi Adına Dev Keşif" gibi başlıklarla sadece.
Bu memleketin gazetecileri de salaktı çünkü!..
Kimi Bursalıların da gururları okşandı, "bak bak ne kadar tarihi bir kentiz" filan diye!
Maymunumsu atalarımızla bile gurur duyacak kadar milliyetçi bir millettik işte, oysa bizle ne ilgisi varsa?!.
Sonra, http://arkeoloji.uludag.edu.tr/ adresindeki yayınlarına da baktım hoca efendinin!..
Keles'teki yüzey araştırmalarını sunduğu çalışmasında "orada bulduğunu iddia ettiği taşların" adı bile yoktu, hepsini çıkarmış Mustafa Şahin!
O gün tarla taşları arasından baltaya, keskiye benzeyenleri toplayıp bilim dünyasına "insanlık tarihine ait çok önemli verileri keşfettik" diye kakalamaya çalışan Profiteröl Mustafa Şahin hala Uludağ Üniversitesi'nde Arkeoloji bölüm başkanı!..
Uludağ Üniversitesi de öylesine bir üniversite işte.
Dostlar alışverişte, ilim bilim neyin yaparken görsün!..
Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği "Bey Sarayı Sempozyumunu" izlerken gördüm Mustafa Şahin'i yine...
"Arkeoloji, markeoloji" filan diye anlatıp duruyordu işte öyle ancık boncuk!