Yazarlar

Arzu Hanım’ın dalgın halleri

post-img
Cumbalı eski Bursa evlerinin bulunduğu eski bir Bursa sokağında, tarihi Irgandı Köprüsü’yle kentin güney yakasına bağlanan Selçuk Hatun Sokak’ta ve Gökdere havzasında geçti çocukluğumun bir bölümü. O vakitler sadece köprülerle aşılabilen Gökdere söğüt ve kokan ağaçlarla kaplı bir ormanın ortasından akar, ağaç dallarından yaptığımız yay ve mızraklar elimizde, komşu kümeslerdeki tavuklardan koparıp çaldığımız tüyler tepemizde, bir birimizle çizgi romanlardaki Kızılderililer gibi “hugh” diye selamlaşır, her evin bahçesinin bulunduğu dere kenarlarına annelerimizin ütülü kolalı bembeyaz çarşaflarını aşırarak kurduğumuz çadırların önünde ateşler yakıp, bağdaş kurarak saatlerce otururduk yine Kızılderili reisi Oturan Boğa’ya öykünerek; abartılıp yaratılmış Amerikan çizgi roman  kahramanlarının değil, onlar tarafından katledilip yok edilen yerlilerin yani,  Kızılderililerin tarafında durur, belki de yine o çocuk aklımızla Sam Amca’nın o yok edici emperyalist yüzüne karşı farkında olmadan insani bir tavır geliştirirdik kim bilir? Sokağımızda, Irgandı Köprüsü’nün hemen başındaki barakada çalışan gözlüklü,  yaşlı, tonton bir kundura tamircimiz, onun yanında mayasıl hastalığından muzdarip olduğu için arada bir kirpi yakalayıp dükkanına getiren bir hacı  kalaycımız, bakkalımız ve onun yanında da bir yorgancımız vardı. Bizim eve her gün bir Günaydın Gazetesi alınırdı, neredeyse sırf Kara Murat çizgi roman karakteri’nin ertesi günkü maceralarını okuyabilmek için. Yorgancı Ziya abi de her gün bir adet Bursa Hakimiyet Gazetesi alırdı dükkanına. Tüm mahalleli yine her gün Ziya abinin dükkanına uğrar, mutlaka o gazeteyi okurdu. Düzenli yerel gazete okuma alışkanlığımı kulakları çınlasın Yorgancı Ziya abi sayesinde edindim. Şimdi yaşlandı artık, evinde dinleniyor, mesleği oğlu Metin sürdürüyor aynı yerde. Bir de yıllar sonra Arzu Yılmaz’ı tanıdım yine o’nun sayesinde. “Olay’ı çok daha iyi yapıyorlar. Bu gazeteyi artık sırf bu kız için alıyorum, çok güzel yazıyor” derdi onun için. Çok güzel yazardı Arzu Yılmaz. Çok zekice yazılar kaleme alırdı. Çetin Altan’ın gerçekçi ve ironik yazılarının, Aziz Nesin’in komik ve insanı güldüren öyküleriyle izdivaç yaptığını düşünün ve ortaya çıkan sonucu bir getirin gözünüzün önüne? Mesela Nietzsche ve Zerdüşt’ünü ilk kez O’nun yazılarından duydum, aynen daha pek çok felsefeci, yazar ve edebiyatçı gibi; sürekli zenginleştirirdi Arzu Yılmaz okurlarını, kimileri gibi ahkam kesmez, her seferinde yeni bir şeyler katardı insanlara. Sürekli yazan her kişinin dalgın bir ânı, dalgın bir yanı mutlaka vardır. Bazen “Ahmet” yazacağınız yerde o an “Mehmet’i” düşünüp, onun yerine farkında bile olmadan “Mehmet” diye yazıverirsiniz, çok olur bu. Yıllar sonra birlikte aynı kurumlarda Bursa Hakimiyet ve Olay’da çalıştık; Arzu hanımda da vardı belli belirsiz bir dalgınlık hâli. Mehmet Gazioğlu İçişleri Bakanı o sıralar. Ve şimdiye dek Bursalı hiçbir politikacının yapmadığını yapıyor ve Zamanın Başbakanı Tansu Çiller, yardımcısı Erdal İnönü ve kabine mensuplarının katılacağı bir güneydoğu gezisine kentimizden de bir gazeteci davet edip, Arzu Yılmaz’ı da oraya götürüyor. Helikopterlerle birkaç kente inilip ziyaretler yapıldıktan sonra dönüşe geçildiği sırada Gazioğlu bir de bakıyor ki Arzu hanım ortalıkta yok!.. Etrafta gezerken dalgınlığından helikopteri kaçırmış hepsi o kadar!.. Neyse, sonra tekrar bir hava aracı kaldırılıyor ve bulunduğu noktadan alınıp sağ salim geri getiriliyor Ankara’ya. Geçen akşam Facebook’tan yazdı: “Şahane bir yazı olmuş Mahmut Özdilek’le ilgili olan, eline sağlık.” Tabii bir ustadan övgü almak olağanüstü keyif verici ama teşekkür ettikten sonra dedim ki, “İyi de adamın adı Mahmut değil ki, Hüseyin Özdilek”?!. Arzu Hanım başladı parantezler halinde gülmeye. Sonrasında ikimizi de en az iki düzine parantez eşliğinde kahkahalara boğan çok hoş bir anısını anlattı bana. Meğerse kendisinde bunlar yıllar önce ortaya çıkan bir “Mahmut Özdilek takıntısı” varmış, seneler sonra da bu gün bile “Özdilek” dendiğinde yine belirip  nükseden! Arzu Yılmaz, -bu arada pek çok Bursalı onu eski soyadıyla tanıdığı için böyle yazıyorum, şu anda soy ismi Arınel- o sıralar Bursa Hakimiyet Gazetesi’nde çalışıyor. Ve yine günlerden bir gün Hüseyin Özdilek’in kaçak fabrika binalarıyla ilgili bir makale kaleme alıyor. Yazının yayımlandığı gün Hüseyin Özdilek gazetenin patronu Celal Sönmez’i, Sönmez de Genel Yayın Yönetmeni Nuri Kolaylı’yı arayınca, Kolaylı soluğu telaşla Arzu Yılmaz’ın yanında alıyor: -N’aptın sen böyle Arzu! İçinden “Eyvah” diyor Arzu Yılmaz, “şimdi adamın kaçak inşaatını yazdık diye bir ton laf işiteceğiz”!.. Kolaylı devam ediyor: -Naptın sen Arzu, adamın adını “Mahmut Özdilek” diye yazmışsın, oysa ismi  “Hüseyin Özdilek”!.. Bak, patrona şikayet etmiş, “Gazetende daha benim adımı bile doğru dürüst yazamıyorlar kaardişim” diye!.. Rezillik, rezillik!.. Arzu Yılmaz ertesi gün iki satırlık bir özür yazısı yazar. Yazı gazetenin tashih yani düzelti servisine gidince artık önceden tembihli olan düzeltmenler bir de görürler ki bu kez “Mahmut” yerine doğrusu yani,  “Hüseyin” ismi yazılmış ancak soyadında yine küçük bir hata var: Hüseyin Özdelik!..      

Diğer Haberler