Bazen üzüyorsun insanları ister istemez.
Hiciv ya da eleştiri görevini yerine getirip, okunası yazılar kaleme almak istiyorsan ne yazık ki bu böyle!
Batıda işler bizim gibi yürümüyor.
Adam mesela dış politikada uzman, gidiyor, inceliyor, araştırıyor ve çalıştığı gazete için haftada ya da ayda sadece bir adet yazı kaleme alıyor.
Bizde her gün bir makale yazacak, her gün yeni bir konu bulacaksın!
Üstelik de kelebek ömrü gibi, 24 saat içinde ölmeye mahkum olacak!
Hal böyle olunca malzemesi de ağırlıklı olarak iyisiyle, kötüsüyle, şakasıyla, gırgırıyla insan oluyor tabii.
Aydın Keleşoğlu’nu kaliteli ve nitelikli bir insan olarak tanırım ve beğenirim.
Ordudan emekli olduktan sonra tahsiline devam edip mali müşavirlik belgesini de almıştır.
Okuyan, yazan ve hatta kitaplar üreten bir insandır.
Boş durmayı hiç sevmez.
Ben de aleyhimde yalanlar söyleyip, iftira atanlarla aynı karede bulunmayı sevmem!
Keleşoğlu Cumhuriyet Halk Partisi Osmangazi İlçe Örgütü’nde yürüttüğü siyasi çalışmalarında çok da iyi bir ivme yakalamıştı.
Her kesim tarafından seviliyor, sayılıyor ve itibar görüyordu.
Hatta bir ara benim gözümde seçimi kazanmaya en yakın adaydı.
Ne yaptı karşı taraf?
Bazı adamlarını sanki onu destekliyorlarmış gibi Aydın Keleşoğlu’nun yanına gönderdi!
Bu sayede hem kimlerin gelip gittiğini öğrendiler, hem de kimlerin gerçekten destek verdiğini!
Tam bir ajanlık faaliyetiydi bu “kara siyaset” örneğiydi.
Aydın Keleşoğlu’nu destekleyenler üzerinde her yöntemle birebir çalıştılar.
Akşamları içki masalarına davet ederek hindinin mısır toplaması gibi tek tek topladılar Osmangazi delegelerini.
Seçime az bir zaman kala da artık bu kez yanından kendi adamlarını çektiler!
Dımdızlak ortada kalıvermişti Aydın Keleşoğlu.
“Boş çerçevenin” öyküsü aynen böyleydi işte.
Artık Aydın Keleşoğlu’nun “siyaset bülbülü” ötmüyordu!
Çekilmekten başka çaresi kalmamıştı…
Da…
Türk Ordusu’nda yıllarca namusuyla, şerefiyle hizmet veren Aydın Keleşoğlu için bir de “eski jitemciydi” iftirasını attı “kara siyasetin” yancıları.
Güya “kara” çalacaklar ya…
Her kulağa bunu fısıldadılar.
Ben olsam o salonda bana bunu yapanlarla aynı karede asla bulunmazdım.
Geçen günkü yazımda Keleşoğlu’nun ast subayken yaşadığı bir anısını paylaşıp, kendisi hakkında sitem ve hiciv dolu bir yazı kaleme alıp yayınlamıştım.
“Geçmişle ilgili konuşmak istemiyorum, o olay da tam olarak bir iftira” dedi Aydın Keleşoğlu ve ekledi:
“Recep Tek ve Recep Çohan da fotoğraf verdi, onları niye tenkit etmiyorsun?”
Bir kere Recep Tek’e “dağa adam kaldırıp infaz eden, uyuşturucu kaçakçıları ve Kürt işadamlarından haraç toplayan” manasında “jitemciydi” diyerek iftira etmediler ki!
Rakip olarak bile görmediler onu!
Recep Çohan’sa eski ilçe başkanı sıfatıyla içi kan da ağlasa o fotoğrafı görev gereği vermek zorundaydı.
Keleşoğlu’nun tavrını işte bu yüzden yadırgadım.
Dediğim gibi, ben yapmazdım!
Kendisi, “birlik ve beraberlik mesajı vermek için o kareye girdiğini” söylüyor.
Sınır ötesindeki görevle ilgili bizzat söylediği “anlatılanlar doğru değil” sözünü referans olarak kabul ediyor yani, kendisine güveniyor, “Aydın Keleşoğlu’nu her zaman nitelikli ve donanımlı bulduğumu” buradan bir kez daha ifade ediyorum.
Benim eleştirim sadece siyasetiyle ilgiliydi, tekraren de bunu vurguluyorum.
Benim çok tatlı, tonton bir ablam var.
Doktor Ayşe Kuşkan Sarıhan.
Türkiye ve dünya meselelerine karşı duyarlı, dünya tatlısı bir insan.
Ayşe ablam aynı zamanda ülkesini ve ulusunu da çok seven gerçek bir yurtseverdir.
Kaçımızın aklına gelir, kaçımız yapar, geçen gün kalmış, Çekirge sırtlarındaki evinden Dikkaldırım’a inmiş.
Orada 3 banka var yan yana:
Vakıflar, Ziraat ve İş Bankası.
Önce Mehmetçik Vakfı’na yatırmış gönlünden kopan meblağı.
Ardından Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’na da bağış yapmak istemiş.
“İlave olarak 30 lira havale ücreti vereceksiniz” demişler!
İnat etmiş, gereksiz yere bu parayı vermemek için ve 3 bankayı da dolaşmış.
Hepsinden de aynı yanıtı almış Ayşe ablam.
Tümü 30 lira havale ücreti istemişler.
Kanada’dan torunlarını sevip dönmüş.
Geçen gün beni aradı.
“Polis evlatlarımız da güney doğuda en az askerlerimiz kadar mücadele ediyor, her gün vatan uğruna canlarını feda ediyorlar. Fakat gördüm ki asker bankalarla arasındaki sorunu çözmüş ama polisimiz henüz çözememiş, yaz şunu da birileri düzeltsin bu yanlışı” dedi.
Askere yapılan bağıştan komisyon alınmıyor, polise yapılandansa alınıyormuş meğerse!
Bursa İl Emniyet Müdürü Selami Yıldız’a sesleniyorum…
Hatta Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı yapmış, Bursa’nın da suyunu içip, ekmeğini yemiş İzmir Emniyet Müdürü Celal Uzunkaya’da duysun bu sesi?
Celal abi, “Ankara nezdinde bir girişimde bulunun, uyarın” derim?
Ne kadar ayıp bir şey polisimize, şehit polis ailelerine yapılan bağıştan komisyon almak!
Konuşsunlar Bankalar Birliği’yle?