Biri size zırt pırt habire “K.İSKENDER, K.İSKENDER” diye mesaj çekip dursa, kimden geldiğinidüşünürsünüz?
Sizi bilmem ama benim aklıma sadece “karardı geceme sarkan o pırıltılı ay, ben yoktum”diyen Şair “Küçük İskender” gelir.
Neyse, uyardılar demek ki, artık kendi adıyla gönderiyor; kebapçı Yavuz İskenderoğlu yıllarca bayramda seyranda “K.İSKENDER” diye mesaj gönderip durdu bana!
Meğerse kendisini “K.İSKENDER” yani, “KEBAPÇI İSKENDER” olarak tanıtırmış da biz anlayamazmışız bir türlü!..
Yavuz abiyi severim, çok tatlı, muhabbetçi adamdır.
Diğerleri gibi Soğanlı Botanik Parkı’nda yaptığı İskender kebap da gayet güzeldir ama şehir merkezinde ben her zaman Cemal Aga’yı ya da Tayyare Kültür Merkezi’nin yanındaki rahmetli Cevat beyin dükkanını tercih ederim.
Aslında “et yemeklerinin çoğu” doğu mutfak kültürünün bir ürünü gibi algılansa da kökeni Bursa olan tam 3 adet etli yemek var.
Üstelik de bunların tamamı enteresandır, Kayhan Mahallesi’nden çıkma.
Yavuz İskenderoğlu’nun dedesinin açtığı ilk dükkan Kayhan Mahallesi’nde, caminin hemen alt tarafındaydı.
Geçen sene Hilton Otel’de başka bir kebapçı aileden gelen Hazım Adanur ve Globus Dil Okulu’nun kurucusu Zülfikar Yüksel’le beraber Bursa Sanayici ve İşadamları Derneği’ninbir toplantısında kocaman, yuvarlak bir yemek masasının etrafında oturmuş, bir yandan atıştırıyor, diğer yandan da sohbet ediyoruz.
Masada kadınlı erkekli ki çift daha var ve iki sandalye de boş.
Az sonra orta yaşlı, yakışıklı, iyi giyimli bir bey ve yanında da son derece güzel ve şık kıyafetler içerisinde zarif bir hanım gelip oturdular.
Biz masada diğerleriyle birlikte sohbeti çoktan koyulttuk, az sonra da akraba çıkacağız neredeyse ama beyefendiyi de sohbete katmamıza rağmen, eşi dönüp de hiç bakmıyor yüzümüze!
Fakat parmağında tek taş pırlanta öyle bir yüzük var ki, ışıltısı neredeyse o kocaman salonun tümünü aydınlattığı gibi, taşı da fırlatıp atsa birinin kafasını yaracak kadar büyük.
Ee ben de kafaya taktım, kim olduğunu mutlaka öğrenecek, iki satır da olsa sohbet edeceğim o güzel hanımla?
Beyefendiye dönüp sordum:
“Eşiniz hanımefendi kimlerden acaba?”
-Kendisi İskender Ailesi’ndendir. Cevat beyin kızı olurlar.
Hımm!
Hala oralı değil hatun, hiç kıpırdamadan dim dik karşıya bakıyor!
Bu kez kadına doğru dönerek yaptım yorumumu:
“Ee o zaman belli ki, hanımefendi tek taşını kendisi almış!..”
İlgihan Erdem’in başını artık yavaşça ve gülerek bana doğru çevirdiği andaki ruh halinin ışıltılı yansımaları gerçekten de izlemeye değecek kadar güzeldi!..
Eşininkini ise hiç anlatmayacağım!
Bir ara oturduğu sandalyeden masanın altına doğru kaydığını sandım!
Sonra, eski mahallemizi anıp hep birlikte epeyce sohbet ettik.
“Hala rüyalarımı bile o evde görüyorum” dedi İlgihan hanım.
Cevat İskenderoğlu’nun evi de Kayhan’a yakın, Selçuk Hatun Mahallesi’nde yani, benim deçocukluğumun geçtiği yerdeydi.
Erkek kardeşleri İskender benden küçük, İlgihan ve Neslihan’sa büyüktü.
O vakitlerde de çok güzel iki genç kızdı İskenderoğlu kardeşler.
Bakan bir daha bakardı.
“Yaptırın artık” dedim, “o güzelim eve çok yazık oluyor, yıkılıp gidecek pek yakında!..”
Son derece güzel, iki katlı bir Osmanlı evinde yaşarlardı artık içinde hiç kimsenin oturmadığı, avlusundaki sundurmanın altında Alaçamlı köylülerin makta yapıp ürettikleri meşe kömürlerinin bulunduğu çuvallar dururdu.
Artık tüm dünyada meşhur olan etli yemek İskender kebabın ilk çıktığı yer Kayhan’dır dediğim gibi.
Keza, pideli köfteyi de doğuran orasıdır!
Ben Kayhan’da pideli köfteyi babasının yani “Kebapçı İdris’in” adını taşıyan dükkanındaİbrahim Alakoç’tan ya da Gemlik Kebapçısı veya Güven Pideli Köfte’den yerim.
Diğerleri damak tadıma uymaz.
Ve cantık…
Elbette ki cantığın ana vatanı da Bursa’nın Kayhan Mahallesi’dir.
Ülkenin pek çok yöresinde yapılıp satılan “kıymalı pide” başka bir şeydir, “cantık” başka bir şey!
Cantık, hamuru ve harcıyla birlikte kıymalı pideden çok ötedir.
Kayhan’da üretilen cantıktaki lezzet başka hiçbir şeyde yoktur.
Yine Bursa’nın, Bursalıların spesiyallerinden olan “tahanlı pidenin” (tahinli pide) bile önüne geçmiştir artık cantığın ünü.
Kayhan’da Acı Dayı Fırını ya da Pidecioğlu’ndan, Tuz Pazarı Caddesi’nin sonundaki belediye Pazar yerindeyse Kardeşler Cantık’tan yiyin ama “şefin de tavsiyesinde” belirttiği gibi özellikle de hanımlara “Çok yimeyin” derim!
Bu eski kadim kentin her köşesi, her lezzeti gibi “köftelerine” de vurgunum ben.
Önceki gün CHP Parti Meclisi Eski Üyesi Ali Nihat Irkörücü’yle dükkanının önünde ayaküstü sohbet edip çay içiyoruz.
Kapalıçarşı’dan yetişme eski Bursa çocuğudur Ali.
Onun dükkanının hemen üstünde, Ulucami’nin yan aralığında, kapalı çarşıya doğru inerken soldaÖmür köftecisi vardır mesela ki, köfteleri gerçekten de bir ömürdür!
Uluabat Han’da yıllardır bu iş yapan Köfteci Kemal Koşudağ’ın köfteleri de nefistir ve sayacaklarımın hiç birinin lezzeti diğerininkine benzemez.
Başka bir köfte vardır her birinde köfteden içeru!
Peki, Kapalıçarşı’da mobilyacılar bölümündeki “Üç Köfte’yi”, Bakırcılar Çarşısı’nın girişindeki“Dört Köfte’yi” anmadan geçmek olur mu?
Olmaz elbette.
Hepsi de kendine has apayrı lezzetler barındırırlar bünyelerinde.
Ama İnanç Köftecisi’nin sunduklarından tatmayan “ben bu dünyaya geldim de köfte yedim”demesin sakın!
Zafer Plaza’nın otopark çıkışının yanındaki dar aradan girdiğiniz vakit hemen az ötede soldadırİnanç cız bız köftecisi.
İnce kıyılmış kıvırcık marul, közde pişirilmiş taze körpe yeşil biber ve domatesten oluşan garnitürüyle birlikte yanına bir de ayran söyleyin de şöyle bir görün bakalım, şu fani dünyada henüz tatmadığınız, tanımadığınız ne lezzetler varmış daha!
Madem bu gün eski Bursa’nın o bölgesinde dolaştık, Ali’nin Ulucami batı kapısının tam karşısında bulunan gözlük mağazasının hemen arkasındaki “Namlı Ciğerciyi” anmadan geçersek eğer vebali ağır olur!
Oraya vardığınızda yerini Ali’ye sorun, o size söyler.
Arkadaş, bir ciğer tava bu kadar mı güzel yapılır, bu kadar mı şahane olur, yediğinizde bir türlü inanamazsınız gerçekten de!
O daracık dükkanda çoğunlukla kuyruk beklenilerek yadılan ciğerler, Paçacı Hüsnü’nün o ab-ı hayat, muhteşem çorbaları gibi öğle vakti erkenden tükenip biter Namlı Ciğerci’de de.
Bu gün çiğ börekçilere hiç girmiyorum, onu da hanımlar için ayrı bir yazı konusu yaparız!
Yalnız, ciğerinizin yanına cacık söylemeyi sakın ihmal etmeyin; İlgihan hanımla eşi Şükrü Erdem kadar çok yakışıyorlar birbirlerine, bayılacaksınız.
Ali Nihat Irkörücü’ye “işler nasıl” diye sordum, “piyasa berbatmış”.
Vefalı insandır Ali sağolsun.
Rahmetli babamın cenazesini kaldırmak için ta Keles’e kadar gelmişti.
Geçen gün İstanbul’a, CHP Genel Sekreter Eski Yardımcısı Mehmet Sevigen’in vefat eden annesinin cenaze törenine gitmiş bu kez de.
“Deniz Baykal var mıydı” dedim; varmış?
Fakat Gürsel Tekin’in orada olmaması ne kadar büyük ayıp!
Onu İstanbul İl Başkanı yapan Mehmet Sevigen’dir.
Hayat varılan bir yol değil, sonu gelene dek hep gidilen bir yol, öyle değil mi?..
İnsan dostu düşmanı daha iyi görüyor böyle zamanlarda.
Umut oran, Çetin soysal, Berhan Şimşek, Enis Tütüncü, Eşref Erdem, Fethi Akkoç ve İlhan Kesici gibi tanınmış isimler de hep oradalarmış.
Ve kim varmış başka biliyor musunuz?
Adam hakikaten bir uçtan diğer uca tüm siyasi partilerin eski ya da yeni yöneticileriyle son derece yakın ilişkiler kurabilen, eski-yeni demeden gerektiğinde tümünün yanında durabilen bir sosyal ilişkiler uzmanı gibi adeta!
Mehmet Sevigen artık siyasi açıdan tam bir mefta!
Ona rağmen kalkıp cenazesine gidiyor Cavit Çağlar; “helal olsun” diyorum, başka da bir şey demiyorum!
Bursa’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin kiracı olarak bulunduğu bina da Cavit Çağlar’ındı, yazmıştım, hatırladınız mı?!.
İşte o binadan aşağıya doğru inip de sağa, Gazcılar Caddesi’ne döndükten sonra ilk aradan da sola kıvrıldığınız vakit rahmetli Cemal Aga’nın, Uludağ Kebapçısı’na varırsınız.
Oturun oraya.
Bir porsiyon da bol etli, yoğurtlu Bursa kebabı söyleyin.
Yanına da nefis bir kuru üzüm şırası…
Ve körpe Çubuk hıyarlarından kurulmuş muhteşem hardal aromalı turşu…
Hadi…
Durmayın, yiyin gari!