Yazarlar

Ayhan Kızıl’ın ardından

post-img
“Ayhan Hoca’nın ardından… 23 Nisan günü Uludağ Üniversitesi’nde ulu bir çınar için tören vardı. Tören, üniversitenin kabuğunu kırmasını sağlayan efsane rektör Prof. Dr. Ayhan Kızıl için düzenlenmişti. Törende yapılan konuşmalarda Ayhan hocanın yaptıkları ve insani özellikleri yoğun bir duygu seli içinde anlatılmaya çalışıldı. Rektörlüğünün son döneminde Ayhan hocayla birlikte çalışmış olmaktan dolayı yakından tanıma olanağı bulmuştum. Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı’nda yöneticilik yaptığım dönemde Ayhan Kızıl’ın sadece karizmatik bir rektör olmadığını anlama fırsatı buldum. Ayhan hoca her şeyden önce kelimenin tam anlamıyla “insandı”. Başarısının en başta bu hasletinden kaynaklandığına inananlardanım. Bana tek kelimeyle anlat deseler şunu söylerim: “Ayhan hoca, üniversitenin çağ atlamasıdır”. Hastanenin uluslararası düzeye çıkartılması, akademik birimlerin hesap makinesinden bilgisayara geçişi, üniversitenin şehir ile bütünleşmesi, çağdaş ölçülerde öğretim ve bugün kanıksanmış atılımlar hep Ayhan hocanın gayretlerinin ürünüdür. Üstelik bunu kısıtlı kamu kaynaklarına bel bağlamaksızın pratik çözümlerle yaptığının en yakın tanığıyım. Hoca, bürokrasiyi hiç sevmezdi. Mantıksız bulduğu kurallara hiç aldırmazdı. Kaç kez aynı sözleri duyduğumu anımsamıyorum. Genellikle şunları söylerdi: “Evladım, sen boş ver mevzuatı; yenilmiş, içilmiş bir şey yoksa yapalım. Mevzuatı beklersek iş yapamayız, ben mesuliyeti alıyorum.” Ayhan hocanın dürüst ve gözü pek yapısı sayesinde Uludağ Üniversitesi kabuğunu kırabildi. Ayhan hoca, bazılarının beceriksizlikleriyle kaptırdıkları imkânları yaratan insandır. Ayhan Kızıl’ın anlaşılmasına hizmet edeceğini düşündüğüm bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. 1997 veya 1998 yılında İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nde, Kamu Maliyesi dersine giriyorum. Sınav kâğıtlarını listeye geçirirken bir isim dikkatimi çekti: “M. Ömer Kızıl” Meraktan küçük bir araştırmayla Ayhan hocanın oğlu olduğunu öğrendim. Sınavda başarısız olmasını gerektirecek not almıştı. Notları listeye aktarmayı erteledim. Akşam, çok sevdiği Vamtes’te yanına gittim ve durumu anlattım. Bana, “maliyeyi öğrenmesi lazım torpil yapma; çalışsın kerata” cevabını verdi. Ayhan hoca kimilerinin hiçbir zaman yakınından bile geçemeyeceği bir “markadır.” Kamu imkânlarıyla akademik birimlerin kırtasiye ihtiyaçlarının dahi güçlükle karşılandığı bir dönemde, Vakıf kanalıyla üniversite için hayati önem taşıyan işleri sorunsuz bir şekilde yürütüldü. Şehirle ve iş dünyasıyla kurduğu yakın ilişkiler Ayhan hoca döneminde Vakfın gelir patlaması yaşamasına neden oldu. Dağda otel, tıbbi malzeme satış birimi, kitap ve kırtasiye, özel yurt, Vamtes ve daha birçok zekice girişim Ayhan hocanın kurduğu veya ihya ettiği işlerdi. Ayhan Hocanın yaşam felsefesini Mark Twain’in şu sözleri çok güzel özetliyor: “Bundan yirmi yıl sonra yapmadığınız şeylerden dolayı, yaptıklarınızdan daha fazla pişman olacaksınız. Demir alın ve güvenli limanlardan çıkın artık. Rüzgârları arkanıza alın, araştırın, hayal edin ve keşfedin”… Çok erken göçtün hocam, seni çok özleyeceğim, özleyeceğiz. Işıklar içinde uyu…”   NOT: Yukarıdaki yazı, sevgili dostum Maliye ve Vergi Profesörü Metin Taş’ın kaleminden çıkma. Merhum Ayhan Kızıl’la ilgili olarak ben de bir şeyler yazmak istiyordum ama dün telefonla görüştüğümüz Metin Taş, “Ayhan Hoca’ya dair bir şeyler karaladığını ve okurlarımla da paylaşmak istediğini” söyleyince, Uludağ Üniversitesi’nde birlikte aynı dönemlerde görev yapmış çok sevdiğim bu iki insanın arasına girmek istemedim. Okuduğunuz gibi, Ayhan Kızıl’la ilgili çok hoş şeyler yazmış Metin Taş. Eline yüreğine sağlık. Bu arada sevenleri ve öğrencileri için duyuralım, Metin Hoca Ankara’da görev yaptığı üniversiteden ayrılıp da emekli olduktan sonra, şimdi de aynı zamanda yeminli mali müşavir olarak özel sektördeki şirketlere maliye, vergi ve diğer finansal konularla ilgili danışmanlıklar yapıp, büyük sorunlarını çözüyor. Boş zamanlarında da ud çalıp, musiki yapan Metin Taş, yine aynen eskisi gibi neşeli ve esprili biri. Dün yazısını okuduktan sonra tekrar yaptığımız telefon görüşmesinde “Demek Ömer Kızıl’a birkaç puan ekleyip torpil yapacaktın ha, seni gidi seni” şeklindeki takılmamıza gülerek yanıt verdi sevgili Metin: “Yapardım tabii oğlum, hem senin gönderdiğin kaç kişiye de yapmadık mı yani?” Doğru, okulu tek dersten dolayı bir dönem daha uzatıp da buralarda kalmaya gücü yetmeyecek birkaç gariban öğrenci de ben göndermiştim kendisine de yazılı notlarına üçer beşer puan ilave ederek geçmelerini sağlamıştı sağ olsun. Uludağ Üniversitesi’nde görev yaptığı sırada başta öğrencileri olmak üzere çok sevilen ve sayılan bir hocaydı Profesör Doktor Metin Taş. Oradaki çocuklar bırakın kaytarmayı, aynı zamanda son derece neşeli ve esprili geçen  derslerini kaçırmamak için gün sayarlardı adeta. Çok teşekkür ediyorum Sevgili Metin. Ayhan Hoca’yla ilgili olarak da çok güzel, çok hoş şeyler yazmışsın. Ne demiş Baki, Huma Kuşunun Gölgesi isimli gazelinde: “Zülf-i siyahı saye-i perr-i hüma imiş İklim-i hüsne anun içiün padişa imiş Bir secde ile kıldı ruh-i aftabı zer Hak-i cenab-ı dost aceb kimya imiş Avazayi bu aleme davud gibi sal               Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş”   AÇIKLMASI: Meğer o sevgilinin kara zülüfleri, Hüma kuşunun kanadının talih bağışlayan gölgesi imiş. Zaten bu yüzden de güzellik ülkesinin sultanı o imiş. Sevgilinin avlusunun toprağı nasıl bir kimya imiş ki, güneş oraya bir secde etmekle hemen yanağı kıpkızıl bir altına dönüşüvermiş. Avazen bu alemde davut gibi çınlasın. Çünkü bu gök kubbede baki kalan ancak hoş bir seda imiş.    

Diğer Haberler