Yazarlar

Babam ahiretten aradı!

post-img
Geçmiş zaman, telefonum çalınca “kim arıyor” diye ekrana baktım? Dehşetle irkildim arayanın kim olduğunu görünce! “Babam” yazıyordu can ekranda. Başımın en tepesinden ayaklarıma doğru bir sıcaklık indi. Rahmetli pederin sağlığında kullandığı telefon numarası iptal edilmişti çünkü! Benim cihazdaysa kayıtlı kalmıştı, silmemiştim. Fakat nasıl arayabilirdi? Ahiretle dünya arasında bir bağlantı kurmuş da o hat üzerinden mi görüşmeye çalışıyordu acaba? Bu sefer tüm bedenim buz kesti! Gerçekten de konuşabilecek miydim onunla? Bir kez daha olsun sesini duyabilecek miydim? Hayal kırıklığına uğramaktan korktuğum için açamıyordum bir türlü telefonu. Saniyeler geçiyor, o hala çalmayı sürdürüyordu. Artık ya “kapanır da ben bu şansı kaçırırsam” diye düşünüp açıyorum en sonunda. Konuşamıyorum bile. Uzun bir sessizlik… Sonra karşı taraftan gelen ses: “Alooo, Mehmedali bey le mi cörüşüyorum?..” Garadenuzlu bu ses tanıdık geliyor, yabancı değil ama arayan babam da değil! -Buyurun, kimsiniz? Karşıdaki kişi kendisini tanıtınca anlıyorum durumu. Oğluyla bir vakitler karşılaşıp, “babasının telefonunu benim cihaza kaydetmesini” rica etmiştim. O saf laz uşağu da “Babam” diye kayıtlamış numarayı benimkine! İnanır mısınız, birkaç saniye de olsa arayanın babam olmasını ne kadar çok ümit etmiştim o gün. Oysa, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sessiz Gemisi’ne” binip de gidenler dönmüyorlar ki artık: “Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli, Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu. Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden, Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.” Hem babasını, hem de bir evladını kaybetmiş, o acıları yaşamış bir insan olarak çok iyi anlarım engelli çocukları bulunan ailelerin hislerini. Ne büyük bir acıdır o kaybetme, kaybolma korkusu. Ne büyük acıdır yaşarken o duyguyu her gün tatmak, her gün ölmek! Otizmli evladı olan bir anne demişti ki geçmişte, “Hiç bir akşamımız yok ki, ‘Biz öldükten sonra oğlumuzun hali ne olacak’ diye düşünmeden başımızı yastığın üzerine koyalım; hiçbir sabahımız yok ki gözümüzü açtığımız andan itibaren, ‘Biz öldükten sonra oğlumuzun hali ne olacak, ona kim bakıp, ilgilenecek’ diye düşünmeyelim”? Geçen baktım, otistik oğlu olan Emel Kanberoğlu Facebook’tan yazmış “Alanya Otizm Festivali İçin Bursa Büyükşehir Belediyesinin Otobüs desteği ile Otizmli çocuk ve annelerimizle yola çıktık” diye. Belediyenin engeli bulunan vatandaşlarımıza ilgisi, desteği elbette takdire değer bir durum ancak, biz Başkan Ali Nur Aktaş’tan çok daha geniş kapsamlı projeler bekliyoruz artık! Bir “engelli köyü” bekliyoruz örneğin… İçinde iş atölyelerinin, spor salonlarının, gezinti alanlarının bulunacağı bölümler hatta, “anne babalar birkaç gün başbaşa tatile çıkabilsin” diye engelli çocukların konuk edilebileceği misafirhaneler olsun. Hafta sonlarında ebeveynleri sağlıklı çocuklarını köye götürüp, kaynaştırabilsinler onlarla. Birlikte yemek yesinler, oyunlar oynasınlar. Acılar azalsın. Daha mutlu olsun dünya.

Diğer Haberler