Ermeni kökenli ki, öyle olmasında bence hiçbir mahsur yok; "Atatürkün silah arkadaşı sıfatıyla" yıkanmış beyinlerimize hiç alakası olmadığı halde "kahraman" olarak girdi.
İkinci dünya savaşı sırasında Hitler'in zulmünden kaçıp Türkiye'ye sığınan 103'ü çocuk olmak üzere 768 Yahudinin Karadeniz'de öldüğü "Struma faciasının" birinci derecede sorumlusudur.
İnönü savaşları sırasındaki başarısı çok ama çok tartışmalıdır.
Bu coğrafyada tarih boyunca açlıktan ölen hiç kimse yokken, "Ben sizi aç bıraktım ama babasız bırakmadım" lafı da hiçbir temele dayanmaz!..
Zorluyorum, düşünüyorum, bu iki husus haricinde belleklerde kalan her hangi bir izi de yoktur gerçekte...
Doktor Rıza Nur hatıratında Lozan'da kaldıkları süre içinde eşi Mevhibe'nin otel odasında O'nun kıyafetlerini leğende yıkayıp, oraya astığı bir ip üzerinde kuruttuğunu anlatır.
İstanbul Boğazı'nın kıyısında bir yalıda yaşamıştır ailesiyle birlikte...
Oğlu Erdal bir gün kendisini alıp Bursa'ya getirmek için arayan birinin "Efendim, adresinizi bulamadım, hangi apartmandı acaba" sorusu üzerine "Evladım, ben paşa çocuğuyum, ne apartmanı, yalıda oturuyorum ben yalıda" diyecektir?
Sözde "milli şefiydi" Türkiye'nin...
1944 yılında Rus zulmünden kaçan 146 Azeri gardaşımız bize sığınmıştı.
Tarih bu olayı "Boraltan Köprüsü Vakası" olarak kaydetmiştir.
Topraklarını işgal eden Sovyet birliklerinden kaçmayı başaran aydın insanlar, Iğdır'ın sınır kapısına yakın bölgede, Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü'nü geçerek Türkiye'ye sığınıyorlar...
Milli Şef'in yanıtı:
"Onları iade edin!.."
Ve o köprüyü tekrar geçen 146 kişi oracıkta Rus askerleri tarafından kurşuna dizilerek idam ediliyor!..
Bu gün İsmet İnönü'yü, Mustafa Kemal'le özdeş sanan saftirikler O'nun "Atatürkçü" diyeceğimiz kadroyu hem iktidardan hem de CHP'den kazıyarak 1939'da tasfiye ettiğini bilmezler mesela...
Korkak, tırsak, hiçbir vakit riske girmeyen, kendi iktidarını tehlikeye atmayan, ne akan, ne kokan "tavşan boku" gibi bir adamdı İsmet İnönü...
İkinci dünya savaşı sonrasında Almanya şahlandı, Japonya uçuşa geçti, Türkiye mıhlandı İnönü yüzünden!..
İçine kapalı ve sümsük bir politika izledi bu herifin devr-i iktidarında...
Ne vakit 1972 yılında koltuğunu Bülent Ecevit'e kaptırdı, kendisine yakın milletvekilleriyle birlikte CHP'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'ne başvuruda bulundu...
İsmet İnönü'yü CHP'yle özdeş sananlar meselenin bu yönünü de araştırsınlar...
Bir büyüğüm demişti ki, "Türkiye Cumhuriyeti'ndeki iktidar mücadelesi Yahudiler ve Ermeniler arasında sürer"!..
Devlet Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi de Devletti o yıllarda...
Valiler CHP'nin neferi, İl başkanıydı aynı zamanda...
Adına "halkevi" denilen binaları Devlet yapıyor, bunlar partinin mülkiyetine geçiriliyordu devamında...
Mesela memleketi O'nun idare ettiği dönemde, 2'nci dünya savaşı sırasında İtalyanlar, Türkiye'ye teklifte bulundular Ege'deki 12 adalar için, "Biz bunları sizden almıştık, gelin İngilizler işgal edeceğine yine size devredelim" diye...
Almadı İsmet biliyor musunuz?!.
Hitler gördü ki, Ege'de üstünlüğü İngilizler ele geçirecek, 12 adayı Almanlar işgal etti bu kez!
Dahası, savaşın sonuna doğru Naziler anladı mücadeleyi kaybetmek üzereler, "Biz gidiyoruz" dediler Türkiye'ye, "siz bunları İtalyanlara vermişsiniz, şimdi onlar da yok, gelin bunları İngilizler ve Yunanlar almadan size devredelim"; sağır İsmet'ten gelen yanıt, "I-ıh, bizim yabancı topraklarda gözümüz yok"!..
Ulan daha 1400'lü yıllarda, Fatih Sultan Mehmet döneminde binlerce şehidin kanıyla sulanan o topraklar sana yurt olmuş be!..
Bu gün Amerika'nın, İngiltere'nin, Almanya'nın, Fransa'nın, İtalya'nın, orta doğuda, Afrika'da, Asya'da işi ne?
Hiç olmadığı kadar zararı vardır bu millete İsmet İnönü'nün...
Bize öncelikle "fizik" değil, "büzük profesörü" lazım!..
Bunun oğlu, her türlü ihtiyacı devlet olanaklarından karşılanan, Avrupa'da tahsil yapıp geri dönmüş Erdal İnönü'yü 12 Eylül sonrasında güya sosyal demokrat bir parti olan SODEP'in başına geçirdiler...
Sonra SHP, ardından CHP'de pozisyonlar falan filan...
Oysa Erdal'ın ne sosyallikle, ne sosyalizmle ne de demokrasiyle en ufak bir ilgisi bile yoktu!..
Yalılarda büyümüş, bir dediği iki edilmemiş bir paşa çocuğuydu O...
Yok efendim, Amerika'da okurken araba almak istemiş de...
Devlet Başkanı babasına mektup yazmış da...
O da "Bu kadar dövizi bulamayız, sen sıfır yerine ikinci el bir otomobil al" diye yanıt vermiş de falan filan!..
Fakir, Devlet ve millet düşkünü yapacaklar akıllarınca!..
Beni "salak" yerine koyabilirsin ama bari kendini koyma ey sevgili okur!..
Ardından başına geçirildiği partiyi "müteahhit dostu" Murat Karayalçın'a devredecek kadar siyaset bilginiydi bu Erdal İnönü!..
Ermeni kökenli Sevinç Sohtorik'le evliydi...
De, hep merak ederim, nedir bu Ermeni düşkünlüğü?
Şimdi bazı siyasilerin armatörlükleri sorgulanıyor ya?
Türkiye'nin ilk "gemiciklerine" sahip ailedir İnönü Sülalesi'nin dünürü olan bu "Sohtorikler"!..
Karısı bir gün Erdal'a, "Mutfakta fare var" der...
Gelen yanıt şöyle olur:
"Ben kedi miyim?.."
Bu adam bu ülkede yıllarca bakanlık, Başbakan yardımcılığı, dış işleri bakanlığı yaptı...
Hatırladığım, bu memlekette bıraktığı bir tek çeşme dahil, bıraktığı hiçbir eser, hiçbir hizmet yok...
Öldüğü yerse Amerika'nın Teksas Eyaleti...
Alçak gönüllüymüş, mütevazıymış, ayakkabısını kendi giyermiş, şemsiyesini kendi tutarmış...
Bana ne ya!..
Ölüm yıldönümü nedeniyle sosyal medyada adına ağıtlar yakılıyor...
Bana ne!..
Kime dokunmuş, nereye dokunmuş, siyasette geçen hayatında?
Bu gün herkes kendi çorabını kendi kendine giyiyor...
Meziyet mi?!