Kulakları çınlasın, pek komik ve esprili bir adamdır ANAP’lı eski Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan.
Hala anlatır gülerim.
Yanında şoför Hasan’la birlikte yolda yürüyerek giderlerken bir gün, ha bu arada “Şoför Hasan” o yıllarda Feridun beyin hem şoförlüğünü yapıyordu, hem de sürekli yanında olan en büyük yardımcısıydı; eski bir tanıdığa rastlarlar.
Politikacı illa biraz yalan söyleyecek ya!
Hemen enseden çekip, iki yanaktan da birer öpücük almak için hamle yapan Pehivan bu arada “Vayy, sevgili kardeşim, canım benim” der, “inanır mısın, dün akşam seni rüyamda gördüm!..”
Adamın bu yalana pek fazla itibar etmediğini fark edince de ardından hemen ekler:
“İnanmazsan sor Hasan’a?”
Şoför Hasan cevap verir:
“Gördü valla!..”
Fıkra kahramanı gibi bir adamdır Feridun Pehlivan.
Davet edildiğin binlerce düğünde öyle her gittiğin yerde altın takamazsın!
Koç Holding bile batar gider vallahi.
İşte onun için de bir tanesinin içinde oyuncak su tabancası, diğerindeyse damat ve gelinden oluşan cici birer bibloyu hediye paketleri şeklinde yaptırıp, gereğinde sunulmak üzere arabasının bagajına koydurur Feridun Pehlivan.
Tahmin ettiğiniz gibi su tabancası sünnet, damat ve gelin biblosu da evlilik cemiyetleri içindir.
Yine bir gün Şoför Hasan Pehlivan’ın kaş göz işaretiyle arabaya gidip, yeni evli çiftlerin hediyesini alarak milletvekiline verir.
O da damada takdim ederek, “mutlu bir ömür” diler.
Düğünden dönerlerken aklına şüphe düşen Pehlivan, Şoför Hasan’a sorar, “Oğlum, evladım Hasan, bagajın sağ tarafındaki paketlerden getirdin değil mi yavrum?”
Şoför Hasan:
“Hayır efendim, sol taraftakilerden getirdim!”
-İyi b.k yedin evladım Hasan, damat sabaha kadar kızımıza su sıkıp duracak şimdi!
Nedense dün İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın makam odasının arka bölümünde bulunan dinlenme alanındaki kutuyu dolduran ve çocuklara verilmek üzere hazırlanmış oyuncakları görünce aklıma Feridun Pehlivan geldi yine.
Feridun bey kara kayıp! Epeydir hiç yok otalıklarda. “Elma” dersem çıksın, “armut” dersem çıkmasın!
“Elma” diyorum, başka da bir şey demiyorum.
Bizim Hamza yani, gazetemizin sahibi Hamza Eren işi öğrendi. Bir ziyarete yanında yazarınızı da götürmek istiyorsa eğer, artık önce “rüşveti” koyuyor ortaya!
Dün İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş’a bir iade-i ziyaret yapacakmış mesela, önce arayıp soruyor:
“Abi yarın sabah birlikte Paçacı Hüsnü’de çorba içmeye ne dersin?”
Ne diyeyim, her zaman “Allah” derim elbette!
-Çorbayı içtikten sonra İnegöl’e de bir gider gelir, başkanı ziyaret ederiz, ne dersin?
Ucunda Hüsnü’nün şöyle o nefis çorbası olsun da Fizan’a bile giderim ben, hiç sorun değil. Hem zaten üstelik, uzun zamandır da görmemişiz Ak Partili Başkan Aktaş’ı, çok da iyi olur.
İnegöl’ün üçüncü dönemdir görev yapan 34’ncü belediye başkanı Alinur Aktaş, bu makama seçildiğinde henüz 33 yaşında gencecik bir insanken, şimdiyse orta yaşlı olgun bir erkek olmanın 44’ncü baharını yaşıyor.
Başkan Aktaş’ın başarısındaki sır, şimdiye dek yaptığı hizmetlerle İnegöl’ü ihya etmek değil sadece, daha en baştan beri son derece başarılı ve sürekli bir halkla ilişkiler çalışması yürütüyor kendisi.
Mesela ilçesinde her gün doğan her bebeğin ailesi belediyedeki bu konuda görevli personel tarafından mutlaka ziyaret edilip içinde işte bir zıbındır, pijamadır ya da çocuk bezi gibi ihtiyaç malzemeleri bulunan bir paket hediye olarak kendilerine takdim ediliyor.
Tümüne Alinur Aktaş’ın gitmesi imkansız tabii, o sadece ikiz, üçüz ya da dördüz doğum yapanlara gidebiliyor ancak çünkü, İnegöl’de sadece geçen yıl tam 4 bin dokuz yüz bebek dünyaya gelmiş!
Cenaze hizmetleri konusunda da pek mutlu İnegöl halkı. Tek bir telefonla cenazenin alınması, yıkanması, defini, hocası ve duasına varıncaya kadar İnegöl Belediyesi tarafından yapılıyor.
“Ne farkı var ki, başka belediyeler de aynı hizmeti sunuyorlar” derseniz eğer, İnegöl’ün farkı, ilave olarak mezarlığa gelenlere ücretsiz sunulan sıcak kıymalı cantıkla, yanında ayranı!
Yaklaşık 5 bin doğuma karşılık, tam 1.350 kişi de geçen yıl hayatını kaybetmiş İnegöl’de.
Verilen nikah cüzdanı sayısının da 1.750 olduğunu düşünürsek eğer, bir politikacının sadece cemiyetlere katılabilmek için zaman yaratmak adına çektiği güçlük çok iyi anlaşılır ki, gördüğümüz kadarıyla Ali Nur Aktaş bunu profesyonel bir ekip kurarak daha en baştan çözmüş bile.
Partisinde “belediye başkanı ya da milletvekillerinin arka arkaya en fazla üç dönem görev yapabileceklerine” dair bir kural var Aktaş’ın ve “bunu çok doğru bulduğunu, bir devlet geleneği olarak da yerleşmesi gerektiğini” söylüyor.
Bursa’dan, İnegöl’e giderken ilçe girişine yakın hemen sağda devam eden mobilya fuar alanı inşaatı devasa boyutuyla göz dolduruyor.
İnegöl Belediye Başkanı’na “geriye ne kaldı” diye soruyorum?
Gülerek, “yapılacak iş hiç biter mi” diye yanıtlamaya başlıyor sorumu, “önümüzdeki iki yıl içinde ilçemizde aynı Bursa’daki gibi hafif raylı sistem bitmiş olacak. Yeni 100 yataklı bir huzur evi yapıyoruz. Şimdiki kültür sarayını yıkıp yerine meydan, altına da otopark yapıyoruz. Kültürpark’ın oraya bir “kültür vadisi” projesiyle içinde kültür sanat ve kongre merkezi, bilim sanat merkezi, çevre ve ekoloji merkezi, gençler ve çocuklar için masal köyü parkı, Minia İnegöl ve mevlevihanemizin de bulunacağı bir kompleks yapıyoruz, İnegölspor’u yeni tesislerine taşıyoruz, yani yapılacak daha çok iş var!..”
Başkan’ın “İnegöl köftesi yeme teklifini” Paçacı Hüsnü’nün halen daha damarlarımızda dolaşan ab-ı hayat çorbasının verdiği tokluk hissi nedeniyle başka bir zamana erteleyip, bizim Hamza’nın giderken Bursa Çiçekçiler Odası Başkanı Ertan Tanırgan’dan aldığı, anavatanı Madagasgar Adaları olan Dracaena Marginata isimli süs bitkisi ve Kafkas’ın kestane şekerini de son olarak Başkan’a takdim edip, geçiyoruz bu kez “eski Bursa yolu güzergahından” dönüşe doğru ilerlemeye.
Bilenler bilir, doğa müthiş oralarda hele şu sıra baharın yerden adeta fışkıran güzelliği ve kokusu da insanı büyüleyecek kadar muhteşem.
Bir başka sürprizi daha var Hamza’nın. Dönüşte anne tarafından akrabası ve Çilek Mobilya’nın sahibi Muzaffer Çilek’in tabi şimdi Kestel’e bağlı mahalle oldu, Kazancı Köyü’nde kurduğu “Tabiat Çiftliği’ne” de uğruyoruz birlikte. Çiftliğin bir bölümü dışarıdan günü birlik piknik yapmak ya da ata binmek isteyenlere de açık. Müthiş derecede güzel yarış atları ve bir de sevimli midillisi var çiftliğin. Orada Muzaffer Çilek’in genç oğlu Ahmet Hakan Çilek’le de tanışıp sohbet ederek Çilek Mobilya’nın, dünyanın 66 ülkesinde tam 444 bayisi olduğunu öğreniyor ve İnegöl’den başlayan bu başarı öyküsünü belki daha sonra sizlerle de paylaşmak üzere bir kenara not alıyoruz.
“Abi acıktım” diyor artık Hamza. “Ben de senin sipariş edeceğin menemenin kenarından bir iki banarım” diye yanıtlayınca, bu kez de Kazancı Köyü’ndeki “Muhtarın Yeri’ne” uğruyoruz. Hamza’nın dediği kadar var, eşsiz lezzette harika bir menemen sunuyor bize muhtar emmi.
Oradan da ayrılıp Kestel’e doğru yaklaştığımızda belli ki güzel bir yemeğin üzerine kahve içmek isteyen Hamza, “Cüneyt beye uğrayalım mı” diye soruyor?
“Cüneyt Bey” dediği tekstilci, Haber Gazetesi’nin sahibi Cüneyt Dizdar. AKP’den Bursa milletvekili aday adayı olmuştu kendisi. Sonra, adayların belirlenmesine kısa bir süre kala “suç örgütüne üye olmak iddiasıyla” önce gözaltına alındığını, daha sonra da tutuklanıp Metris Cezaevi’ne konulduğunu öğrenmiştik. Yaklaşık 17-18 gün de içeride tutuklu kaldı. İfade vermesi için İstanbul’a çağırılıyor evvela. Daha önce hiç tanıyıp görmediği, aralarında ticaret de dahil hiçbir ilişkisinin bulunmadığı 55 kişilik bir zanlı listesine, ortada hiçbir delil de olmadan “Cüneyt Dizdar” ismini de ekliyor soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı! “Nasıl olabilir” böyle bir şey demeyin? Tam olarak aynen böyle oluyor işte! İlk sorgulama sırasında Emniyet’te tam dört gün sıranın kendisine gelmesini bekliyor önce. Avukatının “bizle ilgili en ufak bir şey yok, ifade verdikten sonra çıkar gideriz” demesine rağmen savcının talebi üzerine hop, tutuklanarak doğruca diğerleriyle birlikte cezaevine gönderiliyor.
Siyasi partilerin kesinleşmiş milletvekili listelerini Yüksel Seçim Kurulu’na en son verme tarihi olan günün akşam üstü saat 5’i iki geçesinde de aynı savcı bu kez salıverilme talebini yazıyor!
Birilerinin siyasi rakip olarak gördüğü ya da geçmişte gazetesinde çıkan bir haberden dolayı kendisinden intikam alındığı çok açıktır bu durumda.
Yaşadıkları şaka gibidir.
Ama işte burası ne yazık ki artık iyice güç zehirlenmesine uğramış bazı AKP’lilerin yönettiği, mesnet ya da delil olmadan dileyenin, dilediği zaman, dilediği kişiyi içeri tıktırabilme özgürlüğünün bulunduğu, ileri demokrasiyle (!) idare edilen, demokratik ve laik bir guguk devletidir!..
Kahvelerimizi içtikten sonra bize birer de üzerinde “Cüneyt Dizdar” yazılı el havlusu hediye etti Cüneyt Dizdar, “eğer aday olursam bunlardan millete dağıtır oy isterim” diye düşünüp, ilk etapta tam 5 bin adet birden yaptırmış!
Böylesine adice ve sinsi bir kumpasla siyasi yaşamına son verilmek istenen Dizdar bu havluları şimdiyse gelen misafirlerine dağıtıyor.
Elinde daha çok var, siz de uğrayın.