İlk kez yanına Ahmet Kömbe’yle beraber gitmiştik, o vakit tanışmıştık, 90’lı yılların hemen başıydı, Kömbe Osmangazi Belediye Meclis Üyesi, bense henüz 25 yaşımda, DSP’nin Yıldırım İlçe Başkanı’ydım o sırada.
Heykel’de, Kafkas Pastanesi’nden yukarıya, Mahkeme Hamamı’na, Bursa Kız Lisesi’ne, oradan da sizi ortaokuldan itibaren lise 2’nci sınıfa dek okuduğum Erkek Lisesi’ne çıkaran yol, Ressam Şefik Bursalı Caddesi’dir.
İşte o cadde üzerinde solda bir binanın ikinci katında bir ofisi vardı Yüksek Mimar Basri Sönmez’in.
İçerisi rulo rulo yığınla projeyle, bir sürü ozalit fotokopilerle doluydu.
Bir de yanında çalışan yaşlıca, hafif kamburu çıkmış kel bir adam vardı kendi gibi ismi de belirsiz.
Anayurt Oteli’ndeki Zebercet’e benzetmiştim onu, nedense o gün adamın halinden yaşamına bir otel odasında kendisini asarak son vereceği kanısı oluşmuştu bende; o kadar yalnız, o kadar usanmış gibiydi tek düze kendi hayatından.
Sessizce çaylarımızı getirip koymuştu önümüze Zebercet, sonra da yok olup gitmişti birden.
Soldan, sosyal demokrat bir dünyadan geliyordu Basri Sönmez; kabul eder miydi bilinmez ama yapılacak ilk yerel seçimlerde onu belediye başkan adayı göstermeyi düşünüyorduk partiden.
Ağır, sakin, oturaklı bir yapısı vardı Sönmez’in, burnunun üzerine düşürdüğü yakın gözlükleriyle bilge, kültürlü bir hava yayıyordu etrafa.
Sonra, ANAP’tan aday oldu ve Osmangazi belediye başkanlığına geldi; ilçe başkanı Bener Özcan her gün astığı pankartlarla bir önceki başkan Erhan Keleşoğlu’nun kimyasını bozmuş, Doğruyol Partisi’ni darmadağın etmeyi başarmıştı en sonunda.
Seçim kampanyası sırasında kendisini tanıtmak için gittiği kahvehanelerde elindeki teşbihi önce masanın üzerine atar, sonra da şöyle seslenirdi halka Basri Sönmez:
“Benim adım Basri Sönmez, Basri Sönmez sözünden dönmez, söz vermek başka şey vermeye benzemez!..”
Bursa Haber Gazetesi’nde günlük yazılar kaleme almaya başlamıştım o sıra.
Göreve gelişinin 3’ncü yılıydı, vaat ettiklerinin hiç birini yapamamıştı, ağır eleştiri içeren bir makalem yayınlanmıştı gazetede, başlığıysa şöyleydi:
“Söz vermek başka şey vermeye benzemez!..”
Dava etti beni, epey bir süre küs kaldık.
Günahları vardı hepimiz gibi, hataları vardı bilirim, bilirim ama bu gün buradan söylemem, söyleyemem, içimde tutarım, hiçbir faydası yok artık çünkü kimseye.
Sonra çok iyi dost, çok iyi arkadaş olduk.
Değer miydi bir belediye başkanlığı ve o esnada yaşanacaklar için bilemem, en yakınındaki sevenleri bazı hataları nedeniyle terk edip uzaklaştılar ondan?
Sonrasında yalnız yaşadı; yalnız ve beş parasız!..
Durumunu, halini iyi bilen vefakar bazı arkadaşları Kültürpark’ta, Selçuk Restoran’da adına gece düzenleyip yardımcı olmaya çalıştılar ama nereye kadar?
Yalnızlığı ve çaresizliği bedenine yansıdı, gün be gün çöktü vücudu.
Eğer Recep Tayyip Erdoğan sağlık reformunu gerçekleştirip, özel hastaneleri sokmasaydı devreye, muhtemelen içinde derme çatma eşyalar olan bir odada üç-beş gün sonra bulacaklardı cansız bedenini!..
Geçen hafta bilmem kaçıncı kezdir tedavi gördüğü bir özel hastane odasında sessizce aramızdan ayrıldı Basri Sönmez.
O şaşalı günlerde etrafından ayrılmayanların hiç biri yoktu artık yanında.
Birlikte çalıştıkları o adama ne oldu, sağ mıdır, değil midir bilemem ama…
Onun değilse bile Basri Sönmez’in benzedi sonu Zebercet’e!..
Tek başına…
Kendi yalnızlığında…
Sessiz bir odanın ıssızlığında, bu dünyadan göçtü gitti Basri Sönmez.
Allah rahmet eylesin.
Tanrı günahlarını affedip, iyiliklerini üstün kılsın dilerim.