Yazarlar

Bir garip avanta hikâyesi

post-img
Sürekli okurlarım aynı zamanda canım istediğinde yazmak kadar yemek yapmayı da çok sevdiğimi iyi bilirler. Dün ikindi vaktine doğru canım nasıl mercimek çorbası istedi size anlatamam. Ama rahmetli anneannem usulünde olandan. Öyle terbiye, rondo filan yok. Önlüğümü takıp geçtim tezgahın başına. Önce küçük diz üstü bilgisayarımı sol yana yerleştirip, harici hopörlörünü  de  taktıktan sonra açtım You Tube’u. Akşam izlediğim Çağan Irmak’ın son filmi “Unutursam Fısılda’nın” dilime takılıp kalan müziklerinden ve Ajda Pekkan’ın seslendirdiği “Ben bir köylü kızıyım” isimli parçayı tıkladım. Off! Keyfe bak, aşk ve umut dolu bir hikayenin melodileri eşliğinde kendime yemek yapıp o günkü yazımı çatacağım. İki taşım ve iki müzik aralarında da ertesi gün yayımlanacak yazımla ilgili olarak bir yandan haber kaynaklarımla telefon görüşmeleri yapıp, diğer taraftan tezgahın üzerindeki defterime notlar alacağım. Aynen şöyle başlıyor macera, 1970’lerden günümüze ulaşan son derece hoş bir aranjmanla: “Ben bir köylü kızıyım, tayy ra ra ray rayy la la lomm…” Ocakta büyük bir hasretle kavuşmayı bekleyen artık yeterince kızmış zeytinyağıyla, ince kıyım soğanları buluşturuyorum önce. Kavrulmaya yüz tutan Karacabey soğanının kokusu geçen yaz Kahramanmaraş’tan aldığım hafif acı biber ve Kulaca’nın domates salçalarını çağırıyor yanına. Az sonra aralarına katılacak Malatya’nın güneşinde kızarıp pembeleşmiş kırmızı mercimek ve bir parça kaya tuzuyla tümü birden kısık ateşte öyle bir halvete giriyorlar ki, tüm evi kaplayan rahiyanın o dayanılmaz cazibesi karşısında kedi Kezban Hanım bile yerinden kalkıp yanıma gelerek “Maaavv, ne zaman pişecek bu çorba” diye soruyor? Ee! Sadece çorbayla olmaz. Yanına bir de yemek yapmak gerek. Aklıma geçen gün pazardan alıp getirdiğim enginarlar geliyor. En son Esse’den aldığım Alman malı çelik düdüklümü çok seviyorum. Muhteşem bir alet. Çiğden iri bir baş ince kıyım soğan “tık tık tık” hoop, içine. Bir parça sarı yağ biberi, onun da verdiği hafif biber lezzetini seviyorum ben. Kabuklarını özenle ayıkladığım iç baklalar. Üç adet üçgen kıyılmış kerevizlerim. Yine kaya tuzum ve bolca dere otum. Üzerine bol zetinyağı, yarım portakalın suyu, iki küp şeker ve az su. Buharı çıkmaya başladıktan sonra düdüklüde kısık ateşte on dakika daha kendi aralarında kalan Enginar ve arkadaşları çok değil, on beş dakika sonra Müjde Ar’ın gençliği misali resmen lokum gibi çıkıyorlar ortaya! “Çok uzun yazıyorsun “ diyorlar kimileri bana. Ben de “okumayın o zaman” diyorum, “bizim dükkan böyle çalışıyor kardeşim!..” “Tayy ra ra ray rayy la la lomm…” “Biz yazılarımızı halk için olduğu kadar kendimiz için de yazıyoruz. Beğenmeyen, uzun bulan küçük kızına almasın” diyoruz! Bu aralar nedense daha fazla seviyorum kendimi ben! Bahardan mıdır nedir? O esnada gelen telefonlar, alınan notlar ve en son üzeri Kütahya’nın Tavşanlı İlçesi’nden gelme ve manda kaymağından çekilmiş halis tereyağıyla taçlandırıldıktan sonra içilen mercimek çorbası, ardından da ağızda dağılıveren enginarın o eşsiz lezzeti. Bu kadar şımarmanın ardından bir kere daha mutlu etsem mi kendimi? Hadi edeyim be! Daha önce de söylediğim gibi Sevilen’in, İzmir’in Menderes İlçesi, Sevilentepe mevkiinde bulunan on bir farklı parsel bağından “dokuzuncusunda”  yetişen Cabernet Sauvignon üzümünden mamul şarabını çok beğeniyorum ben. Fiyatına göre kalitesi de çok yüksek bir ürün. Gerçi talep fazla olacağı için fiyatı yükselecek ama olsun, şarap severlere öneririm; sadece Migros’larda bulabiliyorum ama. Off! Bu günkü yazımızın başlığına bakın:  “Bir garip avanta hikayesi”!.. İçine bir kadeh şarabın kan kırmızısı gizemi ve çalışma masamın üzerinde mis gibi buram buram kokan ve mitolojide Yunan Kralı Amyklos’un yakışıklı oğlu Hyakinthos olarak tanımlanan sümbüllerin yine aşk ve özlem dolu dramatik hikayesi  katılınca ortaya nasıl bir öykü çıkacak kim bilir? Olay Mudanya’da geçiyor. Mudanya Belediyesi’ne taşeron işçi veren firmanın değişmesi sonucu, firmanın çalıştığı banka da değişip de belediye, çalışanların maaşlarını artık o bankaya yatırmaya başladıktan sonra, bu bankadan bir kadın bir erkek olmak üzere iki görevli kişi, taşeron firmada personel sorumlusu olarak çalışan Nurdan Bağcı’ya giderek diyorlar ki, “biz kredi kartları, krediler ve bankamızın sağladığı diğer finansal hizmetlerle ilgili olarak Mudanya Belediyesi personelini topluca bilgilendirmek istiyoruz?” “Buna ben yetkili değilim, sizi belediyenin mali işlerden sorumlu başkan yardımcısı Sevinç Şenşekerci’ye götüreyim” diyor, Nurdan Bağcı. Bu arada Nurdan Bağcı’nın kocası Metin Bağcı da aynı belediyenin personel işlerinden sorumlu başkan yardımcısıdır ki, eşi Nurdan Bağcı’nın belediyeye personel temin eden taşeron firmada çalıştırılıp, kendisine maaş ödenmesi de daha sonra bırkalanıp yazılacak “skandal” teşkil eden ayrı bir durum ve konudur! Nurdan Bağcı bankacıları, o sıra Sevinç Şenşekerci yerinde olmadığı için Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz’ın Mudanya Belediyesi’nden devşirerek  oraya getirdiği Özel Kalem Müdürü Mehmet Kartal’a götürür. Şu an savcılık soruşturma dosyasına da girdiği üzere iddiaya göre Mehmet Kartal Bankacılara “Olur, personele topluca brifing vermenizi sağlarım ama bu size 10 bin liraya patlar. Paranın 7’sini bana verecek, üçünü de belediye hesabına yatıracaksınız” der!.. Üstelik de o anda odada Mehmet Kartal, Nurdan Bağcı ve bir kadın bir erkek iki de bankacı vardır. Ancak bırakın kendisine avanta talep etmeyi, Özel Kalem Müdürü Mehmet Kartal’ın belediyeye para isteme yetkisi dahi yoktur! Resmi ya da gayrı resmi olarak ayrıca bir “rüşvet fonu” bulunmayan Mudanya Finansbank Şube görevlileri bu talep karşısında küçük dillerini yutmuş durumdadırlar. Bankacılardan kadın olanı bu durumu içine sindiremez ve yaşadıkları şoku Facebook’tan, Başkan’ın özel hesabına yazarak bildirir. Daha sonra Türkyılmaz’ın davetiyle yanına Başkan’ın ahbabı olan kayınpederini de alarak belediyeye gider bu hanım. Kartal oraya çağırılır. Bu nasıl bir vaziyettir ki, karşısına gelen herkesten üstelik de göz önünde böyle kolayca isteyebilmektedir Mehmet Kartal? Yoksa daha önceden alışmış mıdır? Nilüfer Belediyesi’ndeyken de mi istemiştir birilerinden? Vermişler midir? “Kendim için istediysem namerdim” der Mehmet Kartal, “ben onlara dedim ki, aslında bu işin bedeli 10 bin liradır ama ben size indirim yapıp, hadi 7 bin lirasını almayayım, kalan 3’ü belediyeye yatırın ama dedim” der yüzleştirme sırasında! Kimdir bu Mehmet Kartal? Belediye başkanı mıdır? Birilerinden para isteme ve indirim yapma yetkisini nereden bulmaktadır? Sonra bu işin devlet kayıtlarında bir tarifesi mi vardır? Daha önce de istemiş midir? Kimlerden istemiştir? Nilüfer Belediyesi’nde daha önce kimler kendisine vermiştir? Kartal’ın inkar etmesi üzerine oraya bu kez Nurdan Bağcı da çağırılır. Bağcı da bankacı kadını doğrulayarak “evet istedi, ben de oradaydım, kulaklarımla duydum” yanıtını verir; “üstelik de kendisine 7 bin, belediyeye de 3 bin lira para istedi!..” Gelişmeler yerel basında da yer alınca Mudanya Cumhuriyet Savcılığı yazılanları ihbar kabul eder ve soruşturma başlatır. Nurdan Balcı ve bankacılar Mehmet Kartal’ın aleyhinde ifade verirler. Ancak bankacı kadın bir şey daha yapmış, delillerin daha sonra karartılma ihtimaline karşı başkanlık makamındaki yüzleştirmeler sırasında konuşulanları kayıt altına almıştır! Dün kendisiyle de konuştuk, Mehmet Kartal’ı Özel Kalem Müdürlüğü görevinden alıp, başka bir yere vermekle birlikte yaşananlar için Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz, eski Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “sıfırlama” iddialarına “montaj” demesi misali “iftira” diyor! Birilerine çok lazım ya hadi, Finansbank’ta görevli o iki bankacı leylek festivallerinin unutulmaz yönetmeni olmaktan ve istemekten başka hiçbir özelliği olmayan  Mehmet Kartal’ın başını yemek üzere Mudanya’ya yollanan MOSSAD mensubu iftiracı iki ajan olsun… Peki, Başkan’ın kendi elleriyle belediye başkan yardımcısı yaptığı Metin Bağcı’nın öz karısı Nurdan Bağcı da mı bu komplo teorisinin içerisinde? Yine Başkan Türkyılmaz’a göre, bankacı kadının kocası haldeki belediye ait üç dükkanda kiracı ve Hayri beyin kiraların yükseltilmesi talebine karşı açtığı yürütmeyi durdurma davalarını kaybetmiş bir insan. Üstelik de “bankacı kadın da Başkan Yardımcısı Metin Bağcı’nın karısı Nurdan Bağcı’yla iyi arkadaşmış” diyor. Kemal Ekinci’nin sokma aklıyla başkalarına da yar olmayan Mehmet Kartal’ı Nilüfer’den alıp, devlet memuru da yaparak Mudanya Belediyesi’ne transfer etmesi Hayri Türkyılmaz’ın epeyce başını ağrıtacağa benziyor. Mesele şimdi yargıda. Mudanya Cumhuriyet Savcılığı hazırlık dosyasını tamamlayıp, davanın görülmesi için ilgili mahkemeye gönderdi bile. Yine biraz uzun oldu ama bu günkü yazımızı yazdık nitekim. Hadi ben gideyim, biraz daha şu enginardan yiyeyim, pek güzel olmuş, ellerime sağlık.              

Diğer Haberler