Yazarlar

Bir zamanlar Topal Basri

post-img
Yazılarımda zaman zaman Bursa tarihinde yer etmiş, pek çok insanın belleğinde anılar barındıran bazı mekânlardan da söz edip, bir yerlere not düşmeyi sever ve buna da özellikle gayret ederim. Bir vakitler hem çevredeki esnafın, hem de artık palazlanmak üzere olan yeni sanayicilerin akşam olduğu vakit uğrak yeriydi Topal Basri Meyhanesi. Heykel’den aşağıya, İnönü Caddesi’ne doğru inip de alt geçide varmadan önce solda daracık, iki katlı, sahibinin ve çalışanlarının muhabbetleriyle şenlenen, müşterilerinin kendilerini evlerinde hissettiği küçücük ama sıcacık bir mekândı. Müdavimleri arasında kimler yoktu ki? İpekçi Osman Arpacıoğlu, Tekstilci Halil Solaklar, Dingilci Nail Yenice, Çorbacı Tacettin Yazıcı, Tekstilci Cavit Çağlar ve daha kimler kimler. 1938 yılında açılmıştı Topal Basri Meyhanesi. Son zamanlarda arkadaşlarla Sırameşeler’de bulunan Atatürkçü Düşünce Derneği Lokali’ne fazlaca uğrar olduk. Şöminesi yok ama  devamlı çıtır çıtır yanan odunlarıyla şömine görüntüsü yayınlayan bir kanalın televizyon ekranı var! Fakat içerideki sıcaklık bu ekrandan değil, daha çok lokalin çalışanı Emin Özen’den kaynaklanıyor. Emin Özen de dağlı, Uludağ’dan, bizim oralardan. Geçen gün baktım, masaya ekmek sepeti getirirken dilimlerden birini yere düşürdü; sonra da yerden alıp sepete koyarak sanki hiçbir şey olmamış gibi şaşkın bakışlarımız altında önümüze sürdü! “N’apıyosun sen Emin” dedim, dehşet içerisinde, “hem de gözümüzün önünde o ekmek yerden alınıp da sepete tekrar konur mu hiç”? “N’apem be ya” diye yanıt verdi, “ben o ekmeği yere düşürdüğüm zaman alıp, üç kere öptükten sonra alnıma götürerek kendim yiyiyom ya?!. Sen de yiyiversen incilerin mi dökülecek!.. Hem yeni paspas yaptım ben daha oraları.” İşte böyle bir adam bizim emin, hiç kimseye müdahenesi yoktur. Emin, Topal Basri’de tam 43 yıl çalışmış. Sonra mekân mirasçıları tarafından başkasına satılıp da tadı tuzu kaçınca buraya gelmiş. Geçen gün ayaküstü laflıyoruz… “1970’li yıllarda henüz zengin değilken Cavit bey (Çağlar) gündüz köfte ve  piyazını da bizden alır, paket yaptırıp giderdi…” (Bu arada o senelerde Topal Basri’nin köfte ve piyazının çok meşhur, çok özel olduğunu belirtelim.) “Her gelişinde de ‘tek mi çift mi’ oynardık?” -Eee? “Beş liralık banknotu çıkarıp kendisine sorardık, ‘Tek mi çift mi diye’? Üzerindeki rakamın son hanesini bilirse biz altı personel bedelini paylaşıp kendisine elli gram rakı ısmarlardık. Yok eğer bilemezse o da hepimize birer çay söylerdi ocaktan. Sonra köfteler pişerken oracıkta rakısını içer, ardından da ‘Hayırlı işler’ diyerek, arabasına binip giderdi…” Bayılıyorum böyle şehir anılarını dinlemeye. Her biri ayrı bir hikaye; hayattan ayrı bir sayfa açıyor insanın önüne. İşte onun için de dürtüyorum Emin’i biraz daha bir şeyler anlatması için: “Aradan yıllar geçti. Hem zengin oldu Cavit bey, hem de Bakan. Ama Topal Basri’ye gelmeden, misafirlerini o salaş meyhanede ağırlamadan yapamazdı. Ne hikmetse her seferinde de Demirel arardı dükkânın telefonundan. ‘Buyur babacığım’ diye açar, sonra içerideki herkesin ayrı ayrı selamlarını söylerdi Başbakan’a!.. Bir gün yine geldi, etrafında bir sürü korumalar. ‘Sayın Bakanım’ dediler, ‘Burası güvenli bir yer değil’!.. ‘Siz boş verin onu çocuklar’ dedi o da, ‘oturun aşağıda keyfinize bakın’. Sonra o ara mekâna akşamcı müdavimlerden Demirci İbo girmek istemiş, korumalar almamışlar. Yukarıya haberi gelince talimat verdi, “Alın İbo’yu, bekletmeyin dışarıda’ diye…” -Eee? “Sonra aramızda adet olduğu üzere cebinden bir banknot çıkarıp, bana ‘tek mi çift mi’ diye sordu? Benim için o çok para, ‘ben 50 liraya giremem Bakan’ım’ dedim. Yirmi lirasına anlaştık. Almıştım parasını ama…” Kurnaz ya! Sonra iki beş liralık kağıt parayı tam ortadan keserek, bir yanındaki rakam tek, diğer taraftaki çift olacak biçimde bir araya getirip Uhu’yla yapıştırıyor bizim Emin!.. Amacı, duruma göre işine yarayan kısmı uzaktan gösterip, her seferinde parayı kapmak!.. “N’oldu sonuçta Emin “dedim? “Yemedi, adam kurnaz” diye yanıt verdi Emin! Yüz ifadesinden işgillenip daha ilk seferinde parayı elinden alarak, her iki yanına birden bakmış Cavit Çağlar! Olay’da çalışırken bir kere de bizi götürmüş, gazetenin yazar ve yöneticilerini bir akşam Topal Basri’de ağırlamıştı. Kimin ne içeceğini herkesten iyi bilirdi. O akşam için düzenlenen upuzun o masaya gelen garsonlara Rahmetli Kahraman abi (Atılgan) için “Bu bira içer, Sen Ahmet’e (Emin Yılmaz) rakı getir, bak Engin abin (Özpınar) de rakı sever…” gibi tanımlamalarla siparişleri kendisi vermiş, yazarınızı da aşağıda, arabasının bagajından getirilen o çok sevdiği Chivas Regal içecek grubun arasına yerleştirmişti; ‘iki Mehmet Ali’ler viski sever’ diyerek. (Diğer kişi Olay Medya Genel Müdürü Mehmet Ali İnan’dı) “Topal Basri” dedik, laf lafı açtı, yine nereden nerelere geldik. O gece aynı ortamı paylaştığımız Olay Medya’nın müdürlerinden İsmail Öztat’ın Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı için nabız yokladığını işitiyorum son günlerde. İsmail Öztat patronuna inat çok eski CHP’lidir. CHP’nin yönetim kurullarında da görev yapmış, emeği geçen isimlerden biridir. O da Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı gibi konuşmayı, oturup kalkmasını bilen, üzerine giydiği kıyafeti kendisine yakışan, güngörmüş, bilgili, birikimli ve de kaliteli bir insandır. Bendeniz geçenlerde kaleme aldığım bir yazıda CHP’nin Bursa milletvekili listesinde artık bu özelliklere sahip bir gazetecinin de bulunmasını arzuladığımı, Başkan Kolaylı’nın da sözünü ettiğim kalibreye uyan bir insan olduğunu yazmıştım. İsmail abi de (Öztat) öyledir. CHP Örgütü’nde ayrıca sevilir sayılır, tanınır. Bence Kolaylı’yla bir görüşsün. Nuri abi aday olmayıp, bir dönem daha Cemiyet’in başında bulunmayı tercih edecekse eğer, kendisi düşünsün CHP’den bu göreve talip olmayı? Aynen dinciler nasıl “dincilik” satıp dümenlerini yürütüyorlarsa, şu sıralar CHP’de de “solculuk satarak” üstelik de başkaca hiçbir meziyeti olmayan herifler kapladı meydanı, ortalık “yanık pis yağ kokusundan” geçilmiyor.    

Diğer Haberler