Yazarlar

"Boşkanim Beni Tanıdinn"?

post-img
Merhum Bayram Yıldız Refah Partisi dönemlerinden beri tanıyıp sevdiğimiz bir Bursalı siyasetçiydi. Daha sonra Saadet Partisi, ardından da AKP’den yana koydu tercihini Yıldız. Her ne kadar dünyaya farklı pencerelerden bakılıyor olsa da hangi partiye mensup olunursa olunsun eğer, arada gönül köprüleri kurulmuşsa devran dönse bile hiç bozulmadan sürüyor aradaki dostluklar. Nasıl her nefis bir gün "ölümü" tadacaksa, her politikacının da günün birinde mutlaka adının önüne “eski” tanımlamasını konacaktır! Kaçınılmaz bir sondur siyasetçi için bu durum. Ama az önce dediğim gibi “gönüllere” girebilenlerse eskidiklerinde bile, en az eskisi kadar itibar ve ilgi görenlerdir. İşte böyle bir insandı Bayram Yıldız. Her insan gibi siyasette hataları, kusurları da oldu ama ihtiyaç duyanlara yardım etmeyi, el uzatmayı seven bir insandı. İnanıyorum ki O’nun inancına göre, amel defteri sağ yanından verilenler arasındadır! Nükteyi, gülmeyi seven ve ince ayrıntıları gören bir insandı Bayram Yıldız. AKP Osmangazi İlçe Başkanlığı’nın ardından BESAŞ’a genel müdür yapıldı ama -ayrıntılara girmiyorum-  daha sonra ayrıldı oradan. Kanser illetine yakalandığını o sıralarda öğrendi. Sonra… Uzun bir tedavi süreci ve acı son. İyilikle analım Bayram Yıldız’ı, güzellikle analım Hatta nükteyle, şakayla analım. Osmangazi İlçe Başkanlığı yaptığı dönemde bir gün telefonu çalar Yıldız’ın. Kendisinin kahkahalar eşliğinde bize anlattığı uslupla, olaylar şöyle gelişir:   -Alooo?   “Buyurun?”   -Boşkanimla mı görüşüyorum?   "Buyrun, ben Bayram Yıldız?"   -Boşkanim beni tanıdiinn?   “Yok tanıyamadım valla?”   -Şehmuzz ben Şehmuz!   “Buyurun Şehmuz bey?”   -Yohh! Heç bi recamız yohtir. Öle hal hatir sormak için aramışez.   Bu diyaloğun ardından çat diye kapanır telefon! Aradan birkaç gün geçer yine telefon:     -Alooo?   “Buyurun?”   “Boşkanimla mı görüşüyorum?   “Buyurun ben Bayram Yıldız.”   -Boşkanim beni tanıdiinn?   “Yok tanıyamadım?”   -Şehmuzz ben Şehmuz!   “Buyurun Şehmuz bey?”   -Yohh! Heç bi recamız yohtir. Öle hal hatir sormak için aramışez.     Hafta geçmez yine arar Şehmuz. Aramaları sıklaşır. Ve bir gün açılışta biri Bayram Yıldız’ın yanına yaklaşarak sırtından dürter:   -Boşkanim?   “..............?”   -Beni tanıdiinn?   “Yok, kusura bakmayın tanıyamadım?”   -Şehmuz ben Şehmuz! Hani telefonla sık sık görüşüyoruz yaa? O Şehmuzz!   Bayram Yıldız ilk defa artık yakından görür böylece, Şehmuz beyi.   “Eveet, Şehmuz bey nasılsınız iyi misiniz? Afiyettesinizdir inşallah?”     Ve böylece tanışılmış olunur.   Şehmuz bey saçlarını ve sümüklükten bıraktığı bıyıklarını koyu kestane rengine boyatıp jöleleyen, orta yaşlı, siyah takım elbise ve gömlek giyen, siyah deri kemeri hayli eprimiş ve hatta uzun geldiği için de ucu  bir tur geri döndürülerek göbek nahiyesinin sağına doğru yılan gibi uzatılmış, doğu illerimizin birinden göçme bir hemşerimizdir.   Şehmuz bir gün kaçınılmaz bir şekilde yine arar Bayram Yıldız’ı.   -Aloo, boşkaniim?   “Buyurun Şehmuz bey?”   -Ben karar verdim, Ak Parti’de politika yapacagım.   “Ee tamam, alalım seni partiye?”   -Alın da ben öyle basit görevler istemem!   “Ee tamam sorumluluk verelim sana?”   -Nassi bir sorumluluk bu boşkaniim?   “Seni işyerin nerde mesela?”   -Gençosman Ayakkabıcılar Çarşısı’nın orda.   “Tamam, sen şimdi oranın sorumlusu oldun.”   -Ee tamam ama nasıl bi görevlerim, sorumluluklarım olacak boşkaniim?   “Şimdi sen parti adına ordaki esnafın düğününü, cemiyetini, cenazesini takip edeceksin ve yine oralara giderek partiyi temsil edeceksin.”   -Boşkaniim?   “Evet?”   -Şimdi ben dügüne gittim?   “Evet gittin?”   -O dügünde o damada altıni taktım?   “Evet, taktın?”   -Şimdi bu altinin parasi, benim cebimden mi çıkacak boşkaniim???   “Evet Şehmuzcuğum, tam olarak öyle. Altının parası da yolculuk masrafı da senin cebinden çıkacak.”   -Boşkanim?   “Hazır mısın yeni görevine yarın başlamaya Şehmuz?”   -Boşkanim, bu çok agır bir mesuliyettir ben az düşünseemm?   “Tamam Şehmuz, düşün ve beni ara.”     Sonuçta ne olur biliyor musunuz? Şehmuz Bayram Yıldız’ı bir kez daha aramaz!..   Bursa’da yaşanmış bu olay aslında ülkemizde yürüyen siyasetin durumuna da güzel bir örnektir. Ucuz ve kolay faydacılığı, bir politikacının uzun yıllar sürecek emeklemesi sırasında yaptığı maddi ve manevi fedakarlıkları, çoluktan çocuktan, işten güçten ve dahi hayattan çalınan zamanı ve ödenen bedelleri işaret eder. Ama daha çok da işleyişteki yanlışlık ve sakatlığı elbette. Senelerce cebinden para harcayıp bir yerlere gelmiş bir insan çalmaz mı sanıyorsunuz? Mis gibi çalar, bal gibi çalar, yalaya yuta çalar! Kimsenin siyasi partiler ve seçim sistemini, işleyişi sorguladığı yok şu memlekette. Asıl irinin kaynağı orası. Merhum Necmettin Erbakan’ın AKP’liler için söylediği “Üzüm idiler, şarap oldular” lafı az bile. Nasıl Osmanlı'nın son dönemlerinde adının önüne "ingiliz ya da Rus" lakabı konulan paşalar çıkıp geçtilerse tarihe... Bırakın şarabı, para ve menfaat insanı “Arap” bile yapar alimallah! Bakıverin Bursa’ya? Son günlerde birileri kentimizin sıcak sularını ve termal potansiyelini Araplar’a pazarlamaya çalışmıyor mu?!.   Fakat şimdi, bu “Üzüm idiler, şarap oldular” lafını Saadet Partisi Bursa il eski Başkanı Hilmi Tanış hocam da söylemişti basın önünde geçmişte. Hem de defalarca. Hilmi hocam daha sonra partisinden koptu, Numan Kurtulmuş’la kurtuluşa ermeye çalıştı ve ardından da Numan’ın Tayyip Erdoğan’la kurtuluşa geçme hamlesiyle birlikte o da soluğu AKP’de alıverdi!   Şimdi insan düşünmeden edemiyor. Kimileri hafta bulmadan mayalanırken, Hilmi hocamın ve beraberindekilerin fermantasyonu niye bu kadar uzun sürdü acaba?  

Diğer Haberler