Bundan çok uzun yıllar önce bir arkadaşım benden 50 lira borç istedi...
Hala da iade etmedi kerata!..
"N'apcan len parayı" dedim?
İnternet'ten, Eskişehirli hemşire bir kadınla tanışmış...
Hafta sonunda ona gidecek...
Parayı da gidiş-dönüş otobüs bileti için istiyor...
"Bak" dedim, "tanımadığın insanların evine gitme! Adamın iki böbreğini alıyorlar da sonra buz dolu bir küvetin içine yatırıveriyorlar!.."
"Yok" dedi "yaa, uzun zamandır görüşüyoruz. Artık davet etti. Gideyim bari, napayım"?!.
-Tamam ama gidişinden dönüşünden beni haberdar et.
Neyse, cumadan bu gitti; pazarı göremeden de geri geldi!
"N'aptın len" dedim?
"Yaa" dedi, "hatun geldi, beni garajdan aldı, evine gittik..."
-Ee?
"Salçalı tavuk pişirmiş; yedik"...
-Ee?
"Sonra sarıldık yattık, seviştik..."
-Ee?
"Ben çoraplarımı çıkarmadım yalnız!.."
-Ee tabi, çoraplar altı aydır ayaklarında, kalıp gibi olmuş, çıkmıyor ki artık!..
"Sonra ertesi gün hatunun bir işi varmış, beni orada bırakıp ayrıldı evden..."
-Ee?
"Otobüs durağında, uzun zaman önce ölmüş, yakın akrabası bir kadınla karşılaşmış!.."
-Ölmüş, yakın akrabası bir kadınla?
"Evet. Kadın ona demiş ki, eski sevgilin olan doktor seni seviyor. Bu adamdan bi cacık olmaz! Sen doktora geri dön!.."
Vışş!
Ve "hadi sen git artık burdan" diyor ardından bizimkine!
"Sen bırak böbrekleri, karaciğeri, dalağı ucuz kurtarmışsın" diyorum bizim İnternet zamparasına!..
Kadın şizofren, bildiğin şizofren!
Gerçekte olmayan insanlarla sanki varmışlar gibi oturup konuşuyor!
Bir insanın kişiliğini yani, karakterini sergilediği tutumlar, düşünceleri, davranışları ve bu yanlarını çevresine nasıl ifade ettiği belirler sevgili okur...
Son zamanlarda yine dehşetle fark ediyorum ki, etraftaki insanların büyük bölümü çok ciddi kişilik kırılmaları yaşamakta!
Mesela karşınızdaki insanın dengesiz ruh halleri, aynı anda birden fazla kişiyi idare eden girift ilişkileri, maddenin kötü kullanımı, abartılı cinsel eğilimler, aşırı harcama ya da dikkatsiz davranışlar gibi tavırları varsa tıp bilimine göre "sınırda kişilik bozukluğu" tanısı konulabilir...
Veya...
Abartılı bir üstünlük duygusu, aşırı kaygı ve kırılgan bir özgüven izliyorsanız muhatabınızda, bunlar empati yoksunluğu yaşarlar, sürekli dikkat çekip, çevrelerinde hayranlık uyandırmaya çalışırlar ki, bilimsel adı "Narsisizm'dir".
Narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler, başkalarının düşünce ya da isteklerine gereken ilgiyi gösteremezler.
Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında, gereken ilgiyi göremediklerinde aynı Narkissos gibi erirler, çökerler.
Başkalarının hakkına saygı göstermeden ve gerçeklerle bağdaşmasa bile daima kendilerini haklı göstererek en önde, en gözde ve tek olmak isterler.
Kendilerini başkalarının yerine koyamaz ve başkalarını anlayamazlar.
Sanki her şey sadece kendileri için vardır ve ne olursa olsun her şeyin kendi amaçlarına hizmet etmesi gerekir.
Başkalarının fikir ve hareketleri kendi amaçlarına hizmet ediyorsa vardır, aksi halde bu fikir ve hareketler tahammül edilemez düşüncelerdir.
Gerçekle bağdaşmayan, başkalarının zararına olup sadece kendi çıkarlarına uygun kazanç sağlayabilecek plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında öfkelerine hakim olamaz, saldırganlaşır, çöker, hatta ağır psikotik tablolara girerler. (Erich Fromm: Sevginin ve Şiddetin Kaynağı)
Nereden mi biliyorum?
Yaşamımın bir kısmını hem "sınırda kişilik bozukluğu" hem de "Narsisizm" tanılı biriyle geçirdim, nitekim yıllar sonra psikiyatrist arkadaşım şunu söyleyecekti bana:
"Üstelik ikisi bir arada!.. Normal bir insanın tahammül süresi bana göre en fazla 3 aydır... Onca sene sen nasıl katlanabildin bu duruma?!."
Diyelim ki, bir bardak süt içtiniz...
Tam o sıra bir arkadaşınız aradı ve "şu an ne yaptığınızı" sordu?
"Az önce süt içtim" diye yanıtladınız onu...
Eğer telefonun karşı tarafındaki kişi şöyle konuşursa "Histriyonik Kişilik Bozukluğu" tanısı konması muhtemeldir:
"Tüt mü iştin ten!.. Tütünü mü içiyon ten!.."
Bu insanlar genellikle sığdır ve sürekli olarak duygusal bir hale bürünürler.
Sürekli çok dramatik, çocukça ve aşırı duygusal tavırlar sergilerler.
Abi, bin bir çeşidi var bu kişilik bozukluklarının be...
Alın mesela size "çekingen kişilik bozukluğu":
Bunlar sosyal temastan kaçınma eğilimindedir hep.
Bu davranış hali, yalnız olma arzusunun bir sonucu değil, utandırılması veya sert bir şekilde yargılanması konusundaki aşırı endişeden kaynaklıdır.
Reddedilme korkusuyla çoğu zaman değerli bir çok sosyal deneyimi, yaşanılası aşkları kaçırırlar.
"Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu'yla" sürdürelim sohbeti:
Bu bozukluk, hata yapma korkusuyla mükemmeliyetçilik, kontrol ve düzenle vücut bulan bir hastalıktır.
Bu korku çoğu zaman karar verememe, işleri bitirme zorluğu ve ayrıntılarla meşgul olmayla sonuçlanır.
Takıntılı insanlardır vesselam...
Bir de "yalançılar" vardır, "yalançılar"!..
Bunlara "Mitomani hastaları" denir...
Yalan söylemeyeceklerine dair söz verirler ancak tutamazlar.
Mitoman kişi sürekli hayali senaryolar, hayali olaylar ve kişiler uydurur.
İşin ilginç yanı söylediği bu yalanlara kendisi de inanır, tüm hayatlarını yalanlar üzerine kurarlar.
Mitomani hastaları hasta olduklarının bile farkında değildir.
Ailedeki arızalar veya diğer akıl hastalıkları öyküsü, çok değer verilen birinin ölümü, çocukluk döneminde yaşanan taciz, dengesiz ve travmatik bir aile hayatı, genler, beyindeki kimyasal durum gibi pek çok faktör kişilik bozukluklarına yol açabilir sevgili okur...
Fakat bu gün toplumun çok büyük bir kısmında görülen, "tuhaf veya eksantrik sapmalar" sınıfındaki "Şizotipal bozukluk" isimli bir tanı daha var ki, resmen evlere şenlik!
Bu tipler çoğu zaman batıl inançlara sahiptir...
Fal meraklıları mesela!
Evrenin geleceğe dair kahve fincanından kendilerine mesaj gönderdiğini düşünecek kadar embesildir bu grup!..
Bu türün en bariz işaretlerinden biri de tuhaf ve dikkat çekmek üzere kurgulanmış abartılı ve çok renkli kıyafetler kullanmalarıdır.
Sürekli boyna takılan renkli fularlar, yaz kış her gün giyilen takım elbiseler, yakalardaki süslü mendiller, papyon kravatlar, kol düğmeleri...
Devam edeyim mi?
Memelere taktırılan slikonlar, botokslar, ışın dolgular, mor renge ya da civciv sarısına boyatılan saçlar, buruna, göbeğe yaptırılan piercing'ler, vücudun her yanını kaplayan dövmeler, her parmağa yüzükler, kolunda bilezikler...
Tüm bunların amacı ilgi çekmeye, "bakın ben burdayım, benimle ilgilenin" demeye yönelik, sevgi açlığı çeken insanların uyguladıkları taktiklerdir ve tıpta "Şizotipal Bozukluk" tanısıyla değerlendirilir!..
Geç andropoz döneminde sadece ensesinde kalmış bir tutam saçı uzatıp, at kuyruğu yapan erkekleri, saçlarını kazıtan kadınları da unutmayalım bu arada...
Bu ilgi ve sevgi açlığı çeken insanları en çok Facebook'ta görebilirsiniz...
Sık sık bir yerlerden alıntıladıkları, bazen de kendilerinin yumurtladığı aforizmaları paylaşırlar...
İnsanlar bunları beğendikçe de tarifsiz bir sanal orgazm yaşar böyleleri, her yorum yapana cevap verip, üşenmeden herkese teşekkür ederler...
Tek dertleri vardır, ilgi ve sevgi...
Toplumdan soyutlanmak onlar için acı verici bir durum olmasına rağmen insanlara karşı hep mesafelidirler.
Gerçekliğe yabancılaşmışlardır.
Duygu, düşünce ve davranışlarında dağınıklık söz konusudur.
Konuşmalarının net olmaması, davranışlarındaki gariplik, kişilerarası ilişkilerinin bozulmasına yol açar.
Başlarına gelen ve etraflarında olup bitenlerin nedenleri ve oluş şekilleriyle ilgili tuhaf ve acayip yorumlarda bulunurlar ve kendi yaptıkları yorumlara hiçbir analitik ve gerçekçi değerlendirme yapmadan ciddi bir biçimde inanırlar.
Belirsiz, ayrıntılı ve basmakalıp konuşurlar.
Bağlantısız bir şekilde konudan konuya atlarlar, aynı şeyleri tekrar edip dururlar.
Karşısındaki kişi hiçbir şey anlamaz.
Anlaşılmadığına dikkat çekilse dahi kendileriyle ilgili bir değerlendirme yapamazlar ve bu konuşma biçimini sürdürürler.
Alışık oldukları sosyal ortamlarda bile aşırı kaygı yaşarlar...
Şimdi bir bakın bakalım...
Etrafınızda bu günkü yazımda geçen tavırları takınan kaç kişi var?