Yazarlar

Bu bir Rüstem Aşkın analizidir

post-img
Geçen hafta kaleme aldığım “Bursa’yı sarsacak şok iddialar” başlıklı yazıda Bursa Kamu Hastaneleri Birliği’nin başına oturtulan Rüstem Aşkın hakkında hemşire bir kıza cinsel taciz uyguladığı iddiasıyla Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunulduğunu kaleme almış ve kadının bu yüzden intihar girişiminde bulunduğunu anlatmıştım. Çalıştıkları hastanenin sorunlarını paylaşmak için Aşkın’dan randevu isteyen bir grup hemşireye önce İznik Gölü’nün kıyısında randevu verilmiş, (!) kabul etmemeleri üzerine de “makamına gelmeleri” söylenmişti. Yine iddialara göre Rüstem bey ziyaretçilerine “hemşire hanım” demek yerine sürekli “güzel kız, güzel kız” diye hitap ederek başlamıştı konuşmaya, amirleri olmanın verdiği rahatlık ve pervasızlıkla hareket ediyordu. Bu görüşme sırasında kendisine gelen kadınlara görev yaptıkları hastaneyi kastederek  "Size uzun, güzel bir kız yolladık müdür olarak oraya’’ gibi ifadelerle yine resmiyetten uzak konuşmalar yapmaya devam etmiş, bir taraftan da cep telefonundan müdür olarak atadığı Nesrin Demirkan’ı arayarak, "Bak burada kızlar var Dörtçelik’ten, yarın akşam seni onlarla buluşturayım Sümbüllü Bahçe’de. Şu senin eve yakın olan, geçen gün oturmuştuk ya." şeklinde bir görüşme de yapmıştı? "Yarın akşam gelin, sizi Nesrin’le buluşturayım, kaynaşın, O'na yardımcı olun” diyor ziyaretçilerine en son olarak  Rüstem Aşkın iddialara göre. Sonra da ertesi gün Sümbüllü Bahçe’de  "Nesrin ne derse o olacak, he de bana, güzel kız, he de bana" gibi gayrı ciddi ifadelerle tacize devam ediyor ve "Ama" diyerek başladıkları her sözü, "He diyeceksin bana, he diyeceksin bana"(!) diyerek kesip, konuşmanın sonuna doğru da yanında bulunan bazı hastane yöneticilerine dönerek, "Bak bu kızlar bekârmış, bunları Kurşunlu’ya götürelim!" diyor. Şimdi bu “Kurşunlu” lafı çok enteresan. Neden Kurşunlu da başka bir yer değil? İnsanda biraz 50 gramcık da olsa romantizm, biraz yaratıcılık olur dey mi? Ağva’ya götür mesela? Ay ışığında yüzeyinde menevişler oluşan ırmakta su samurları eşliğine sandalda bi gezdir kadını önce. Ne bileyim, al Burgaz’a Beyaz Kayalar’a götürüp, bir gün batımı izlet. Kumyaka Muhtarı Ramiz Batmaz’ın limanda denize sıfır noktaya kurduğu restoranda mum ışığı eşliğnde bi balık yidir. Orada denizde yüzen ördeklere bi ekmek atın birlikte önce. Ne len o öyle “bunlar bekarmış, Kurşunlu’ya götürelim” lafı?!. Hiç mi yaşamadın, hiç mi bir şey görmedin, Çamaş’ta, Fatsa’da, Samsun’da yok muydu böyle işler? Fakat bu yazının sonunda “Rüstem Aşkın’ın niye Kurşunlu’yu tercih ettiğinin” yanıtını bulacak, iddiaları işaret eden bazı sinir uçlarına dokunacaksınız. Rüstem Aşkın uzman bir doktor, dahası psikiyatri profesörü. Fakat gelin görün ki hal ve hareketleri, algı ve düşünce yapısı kendisine “bi bakılmasını” gerektiriyor. Ee biz de artık bir parça “insan profesörü” sayılırız! Hadi gelin “bi bakalım” Bursa Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Rüstem Aşkın’a şöyle bir yakından? Bilinç altına doğru şöyle bir inelim. 0-5 yaş dönemine doğru acık uzanalım. Geçen yıl belli ki kendisine şirin görünmek isteyen Acil Tıp Uzmanları Derneği’nin (ATUDER) uyanık yöneticileri Aşkın’ın egosunu beslemek için ona “yılın sağlık yöneticisi” isimli bir ödül ve bir plaket veriyorlar! Geçen yılın ödülü kimindi, ondan önceki kimdi, bu yılki kim, hangi kriterlere göre belirleniyor dahası, ATUDER diye bir meslek örgütünün varlığından bile habersizdir benim gibi pek çok insan. Neyse… Orada daha önce hazırladığı bir konuşmayı okuyor Aşkın. Daha sonra da aynı metni muhtelif devlet hastanelerinde hemşirelik yapan bazı kadınlara mail olarak atıyor. Benim elime öyle bir kaynaktan ulaştı. Konuşmasının içeriğinde öyle ifadeler var ki hakikaten çok sıkıntılı bir tablo ortaya koyuyorlar. Ve okuyunca diyorsunuz ki kendi kendinize, koskoca Bursa’nın sağlık sistemi bu adama mı emanet edilmiş?!. Hadi gelin bazı cümlelere birlikte bakalım:   “…Ben doktoru ilk kez beş yaşımda gördüm. Çocukluğumdan aklımda kalan tüm doktorların cennetlik oldukları ve benim asla o mesleğe ulaşamayacağım duygusu idi. Sanırım bu cennetlik olma işi siz acilciler için doğru…”   İşte size klasik, “insan hayatı kurtarma durumu yüzünden” doktorlardaki kendilerine “tanrısallık atfetme” duygusu ancak, Rüstem beyde bu durum ilahi bir kimliğe bürünerek “kendisinin cennetlik olduğu” algısına yol açmış; bir “farkındalık eksikliği” deyip burayı geçelim.   “…Üç buçuk yıl önce ofisimde son hastama bakarken bana “bizi bırakma” ricasında bulundukları an ağladığımda o depresif hastam ve oğlu beni yani bir psikiyatri profesörünü teselli etmek zorunda kaldılar.”   Profesyonel bir profesör, bir ruh hastalıkları uzmanı hastası kendine “bizi bırakma” dediği için ağlıyorsa eğer en hafif haliyle “duygu durum bozukluğu” içindedir ve meselenin üzerinde durulmazsa sıkıntı daha da büyüyebilir. Bu halin 3 buçuk yıl önce yaşanmaya başlaması da çok gecikildiğinin bir ifadesidir aynı zamanda. Hülasa sözünü ettiği o depresif hasta da “Allah’ın şanslı kuluymuş” diyorum, başka da bir şey demiyorum, onu da söyleyeyim!   “O dönemki sağlık bakanımız Recep Akdağ’ın zoruyla emeklilikten vazgeçip Bursa’daki eğitim araştırma hastanesine geldiğimde uzman arkadaşların keyfini kaçırmamak için polikliniğimin kapısına “profesör” unvanını yazdırmadım.”   Recep Akdağ Rüstem Aşkın’ı buraya göndererek Bursa’ya bu kötülüğü neden yaptı acaba? Yazdığı şu bariz ifadelerinden unvanıyla bir derdi olduğu, altındaki herkesi açık açık küçük gördüğü yeni mezun psikologların bile hemen farkedeceği Rüstem Aşkın, “uzman arkadaşlarının keyfini kaçırmamak için” kapısına  “profesör” unvanını yazdırmamış ha, peh, peh, peh?! . Rüstem bey, Rüstem bey bu dünyada “Prof” olabilirsin ama asla “sör” olamazsın, onu da söyleyeyim!   “Geçenlerde kıdemli ve kalbi kırık bir hemşirem için inanamayacağınız yerlere gittim, özel kalemim şaşkınlıkla yüzüme baktı.”   Ya bu Rüstem Aşkın’ın tüm ilgi alanı sadece “hemşireler” mi Allah aşkına? Kıdemli ve kalbi kırık bir hemşire için inanamayacağımız yerlere gitmişmiş! Kendisi hangi ara vakit buluyor da hastanelerin sorunlarıyla ilgileniyor acaba Kurşunlu, Kurşunlu, Sümbüllü Bahçe, Dere Bahçe gezip durmaktan dolayı? İlgilenemiyor tabi. Onun için Bursa’da devlet hastanelerinin hali içler acısı, işte onun için tıbbi malzemeler aradan yıllar geçmesine rağmen ihalesi yapılıp da satın alınamıyor. Bir de özel kalemin şaşkınlıkla yüzüne baktığı durumu hele bir öğrensek?!. Problem var problem, hem de çok büyük problem var Aşkın’da!..   “Birkaç yıl önce bir acil asistanım için vicdanen son derece doğru ama kanunen sakıncalı bir fiil işledim…”   Bu ülke bir hukuk devletidir. Kanunlarla yönetilir, Rüstem Aşkın’ın vicdanıyla değil! Adam açıkça suç işlediğini ilan ediyor ya, nerede bu devlet, nerede bu devleti yönetenler?     “…Zaman zaman da bir uzmanım kendini benim üstümde konuşlandırabiliyor. Olsun. Onlara tepki vermeyince kendilerini sorgulayıp üzülüyorlar ve telafi etmek için daha gayretli çalışıyorlar. Çünkü o kaliteye sahipler…”   Dikkat edin, sürekli kendisini anlatıp yüceltiyor muhterem. Ego kırmızı çizginin çok çok üstünde tavan yapmış vaziyette. O kadar çok inanıyor ki kendisinin etrafındakilerden çok çok yüksekte ve dahi kesinlikle cennetlik olduğuna, ortada açıkça bir “özseverlik” hali söz konusu. Bu durum kabaca bir insanın kendisine aşık olmasını ifade eder psikiyatri biliminde . Sigmund Freud sözünü ettiğim bu öz sevicilik halini “Dış dünyadan soyutlanan libidonun  egoya yönlendirilmesi” şeklinde açıklamıştır. Yani libidonun büyük bir depoda toplanır gibi egoda toplanması ve daha sonra kişi ya da nesnelere yönlendirilmesi, fakat kolaylıkla tekrar soyutlanarak egoya dönmesi durumudur.   “…Duygusal biri miyim, duygularım tabii ki var ama duygusal değil duyarlı olduğumu düşünüyorum…”   Rüstem beyin duyarlılıkları nelere karşı acaba?   “…Duyarlı halimi sanırım babama borçluyum: Onun dürüst de olsa itici ve takdir bilmeyen tarzı bende aksine bir duyarlılığı ve sevecenliği tetikledi. Hislerimi inceltti. Yirmili yaşlarımda ruhen uzaklaştığım babamı 50 yaşımdan sonra yeniden sevmeye başladım…”   Vayy! Çok derinlerde bir “baba sorunu” var. Rüstem Aşkın’ın ruhunun inceliklerini incelemem lazım! İnsan hayatında, kişilik temellerinin atıldığı 3-6 yaş arası “oidipal” dönem olarak adlandırılır sevgili okurlar. Kişinin tüm hayatı süresince kavgacı veya anlayışlı, mutlu veya mutsuz, atılgan veya pısırık, başarılı veya zavallı, ilkel veya olgun olacağını bu dönemde şekillenir. Erkek çocuğu, bu dönemde annesini bir sevgi objesi olarak benimser ve ona sevgili gibi davranmaya başlar. Çocuk, annesini babasından kıskanır. Bu dönemde erkek çocukları, babalarını bir tehdit ve rakip olarak görmeye başlayabilir ve bu yüzden anneye aşırı düşkünlük gösterebilirler. Ancak diğer taraftan, en büyük rakibi olan babasının bu tarz kötü duyguları nedeniyle onu cezalandıracağından da korkar oğlan çocukları. Bu korku, annesine duyduğu ilgiden daha baskın hale geldiği zaman, babasına olan sevgisi artmaya başlar ve erkek çocuk baba modeli ile özdeşleşir. Belli ki, Rüstem bey bu çok önemli dönemi sorunlu geçirdi. Aslında babasıyla arasındaki problemin  kökeni 20’li yaşlara değil, gerçekte o sözünü ettiğim “oidipal” döneme dayanıyor bence. Bir erkek çocuğunun babasını 50 yaşından sonra sevmeye başlaması ve bunu ödül aldığı bir törende hiç alakasız insanlara anlatması çok ciddi bir duruma işaret ediyor. Allah yakınlarına kolaylık versin diyorum, başka da bir şey demiyorum, onu da söyleyeyim.   “…Bu tür hassasiyetlerle iyi bir yönetici olmak aynı şey midir? Sanmıyorum. Zaten yılın en iyi sağlık yöneticisi olduğumu siz iddia ediyorsunuz… …En ciddi hatam herkesten mükemmellik beklemem oldu. İmkansız bir hedefe bu kadar asılmak acemilikten başka bir şey değildi. Son üç yılda 5 gün tatil yaptım. Orada da hastalandım: Bünyem tatil kaldırmadı.”   Of of of, aman aman aman… Oo, oo, oo, sen neymişsin be abi!   “Psikiyatri hocası olmam kötüye kullanılmayı engelleyen ciddi bir bariyer de oluşturuyor. Birazcık zeki bir insan basit sözlerle beni kandıramayacağını bildiği için boşuna bu yollara başvurup kendini yormuyor. Pek zeki olmayanlarla da ben baş edebiliyorum. Sadece çok zeki bir-iki kişi tarafından kandırıldığımı itiraf etmeliyim. Onlara da buradan selam olsun, ne yapabilirdim ki dünya devletleri bile çok zekilere karşı yeterli koruma duvarları geliştiremedi.”   Doğru, ne yapabilir ki, dünya devletleri bile kendisini geçmişte kandıran o bir-iki çok zeki insan gibi olanlara karşı yeterli duvarları geliştiremedi; olacak Rüstem Aşkın’da da o kadarcık kusur, n’olacak canım!   “Beni neden seçtiğinizi bilmiyorum ama eminim araştırmışsınızdır ve iyi biliyorum ki beni seviyorsunuz…”   Hayret bir şeydir ki, Rüstem Aşkın’ın kendisi bile bu derneğin yine kendisini “yılın başarılı sağlık yöneticisi” seçmiş olduğuna bir türlü inanamıyor ve ikide bir bilinçaltından gelen sesle “beni neden seçtiğinizi bilmiyorum ama…” diyerek, bunun gerçek olup olmadığını algılamaya çalışıyor! İçindeki o derin sevgi açlık ve yoksunluğunaysa hiç girmiyorum bile.   “…Büyük gücüm ve prestijim varken bunları hiçbir zaman kişisel amaçlarla kullanmadım.”   Peh peh peh, büyük güç ve prestij! Bu fotoğrafın arkasında da Bursa’daki tüm sağlık camiasına karşı verilen bir “gözdağı” yatıyor aslında. Diyor ki adam orada, “arkamdan alavere dalavere çevirmeyin yoksa, benim çok büyük gücüm var, mahfederim bak her birinizi, bakın ona göre!..”   “Çalışanlara sadece dostluk, insancıllık,  sevgi gibi parayla alınamayan şeylerin mutluluk verebileceğini söylüyorum ama sekreterim Müzeyyen dahil çoğunu inandıramıyorum…”   Müzeyyen, sen de bir inan artık be!   “…Uyku kavramım kalmadı, genelde 5-6 saat yatıyorum ama bunun anca 2-3 saatinde uyuyabiliyorum…”   Rüstem abey, biliyosun uyku gün boyu çalışan vücudumuzun ve yıpranan sinir sistemimizin yenilenmesi, dinlenebilmesi için bünyenin kendisini bakıma aldığı bir zaman dilimi. Eğer kişi uyuyamıyorsa bu durumda vücut yenilenemez ve kişi kendini ruhsal ve bedensel olarak kötü hisseder. Bu durumda da yaşam kalitesi azalır, kişinin sağlığı bozulur. Sen bu memlekete çok lazımsın, ileride mutlaka Cumhurbaşkanı olacak adamsın. Bütün Türkiye, Ortadoğu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve balkonlar seni çok seviyor. Hem çok büyük gücün ve prestijin de var. Bak, Müzeyyen de bundan böyle inanacak sana artık. İnsomnia yani  Uyuyamama Hastalığı çok önemli bir durumdur Rüstem abey, çoğunlukla da başka problemlerin belirtisidir. Sen kendine tez elden bi baktır istersen?   “…Bazen çalışanıyla kavga etmiş bir başhekimi, bir tatsızlık yaşamış uzmanı veya iyice gerilmiş bir müdürü yürüyüşe ya da yemeğe götürüyorum: Genelde Kurşunlu sahilini seçiyorum çünkü orada yemekler ucuz…”   Neden Kurşunlu’yu seçiyormuş? Çünkü orada yemekler ucuzmuş da ondan! Anladınız siz durumu dey mi? Ucuz yoldan kotaracak işi. Meğerse daha önce pek çok sağlık çalışanını Kurşunlu’ya götürmüş bizim Rüstem. Ya kıdemli, gönlü yaralı bir hemşirenin sorununu çözüyor, ya bir hastane yöneticisini yemeğe çıkarıyor ya da yine hemşireleri Kurşunlu’da misafir ederek ağırlıyormuş Rüstem Aşkın.   “…İyi biliyorum ki idari görevlerdeki dostlarım hem başarılı ve yararlı olmak, hem de beni sevindirmek için çalışıyorlar, benim için görevleri olmayan şeyleri de yapıyorlar, ben de onlar için gerekirse her riski göze alabiliyorum. Bu ödül için beni seçmeniz büyük bir incelik ve kadirbilirlik. Ben bu hocalık, babalık havalarında sanırım daha çok ödül kazanırım.”   Ne diyeyim, Allah senin müstehakını versin Rüstem! Hepimiz seni sevindirmek için çalışıyoruz Rüstem, senin için kulunçlarını ovmak, başına masaj, güvercin takla, yoğurtlu bakla yapmak gibi aslında görevimiz olmayan işleri de yapıyor, sen de bizim için gerekirse o muhteşem gücün ve sahip olduğun prestiji kullanarak her türlü riski göze alabiliyorsun. Ve bu memlekette seni ve senin gibileri hala oralarda tutabiliyorlar Rüstem, yazıklar olsun Rüstem, haram zıkkım olsun Rüstem!  

Diğer Haberler