Bugün ne yalan söyleyeyim…
Cakkıdı cakkıdı yazasım var…
“Ne varsa attığım içime,
Cart diye diyesim var…
Katlanıyoruz herkes gibi malum,
Açıklarımız kaçıklarımız var!
Ama hem kel hem fodul takımını
Hart diye yiyesim var!
Çat diye çatlamak üzereyim!
Neresinden tutup da düzeleyim?
Ortağı olmuşum düzeneğin
Kendimi boğasım var!
Çat diye çatlamak üzereyim…
Neresinden tutup düzeleyim?
Ortağı olmuşum düzeneğin
Herkesi oyasım var!..
Bunlar benim fikrim mi?
Kısa metraj filmim mi?
İrfanım mı? ilmim mi?
Yuh diye yeresim var!..”
“Asparagas haber” gazetecilikte, masa başında uydurulup da gerçekmiş gibi yayımlanan yalan kurguya denir.
Bunlardan biri de bu yıl “Bursa’da Ölüler Çeşmesi 2 bin yıldır akıyor” başlığıyla servis edilen, her nedense sanal ya da süreli hemen hemen tüm basın organlarında hiç sorgulanmaksızın yer bulan, azıcık aklı, zekası, muhakeme yeteneği olan herkesin “fıçıyla” güleceği bir ucube haberdir ve ne yazık ki doğup büyüdüğüm Bursa’nın, Keles İlçesi hudutlarında uydurulup meraklıları için özenle imal edilmiştir!
Neymiş efendim, yöre halkı tam 2 bin yıldır suyunu bu çeşmeden içermiş…
Zaman gezgini misin sen?
Tek tek saydın mı 2 bin yıl olduğunu?
Peki ya 3 bin senedir akıyorsa çeşme?
Lakin, işin asıl komik kısmı işte bu noktadan sonra başlıyor…
Haber kabızı olan arkadaş artık her kimse, illa ki bir şeyler çıkaracak ya…
Şöyle devam ediyor ifrazata:
“Keles ilçesinde tarihi çeşme 2 bin yıldır suyu kesilmeden akmaya devam ediyor.
Çeşmenin kenarında bulunan taşlardaki yazılar uzmanlar(!) tarafından okundu.
Taşlardan biri Roma döneminde ölen 70 yaşındaki bir kadına ait.
Diğer taşın ise genç yaşta vefat eden bir erkek çocuğuna ait olduğu öğrenildi.
Taşların üzerinde ise şöyle yazıyor:
"Flavius'un karısı Evboilos'un kızı Herennia 70 yaşındaydı"
Diğer taşta ise "Teohares oğlu Memnodies tatlılar tatlısı oğulcuğu Nikatorios anısına" yazıyor.
İki bin yıldır durmadan akan çeşme bölgede vatandaşlar tarafından ölüler çeşmesi olarak biliniyor.
Çeşme hakkında bilgi veren Keles İmam Hatip Orta Okulu Müdürü Ayhan Çaçu, "Bu çeşme Keles'i Tavşanlı ve Tunçbilek ilçelerine bağlayan yol üzerindedir.
Keles'in en eski çeşmesidir.
Antik çağdan itibaren onarılarak kullanıldığı düşünülmektedir.
Çeşmenin ortasında yıpranmış; dikkatli bakıldığında seçilebilen iki sütun bulunmaktadır.
Çeşmeden su bu iki sütunun ortasından 2 bin yıldır akmaktadır.
Çeşmenin köşelerinde de birbirinden 200 yıl arayla yaşamış iki kişiye ait mezar sunakları bulunmaktadır.
Bu mezar sunakları başka yerlerden getirilip çeşmenin başına konulmuştur.
Bu mezar sunaklarından biri küçük bir çocuğa, diğeri ise yaşlı bir kadına aittir.
Bu çeşmede ihtiyarlık ve gençlik bir ironi olarak karşımıza çıkar.
Mezar sunaklarının tarihlendirilmesi yapıldı ve Türkçeye çevrildi.
Bu çeşme 2 bin yıldır akmaya devam ediyor" dedi.”
Eğer Keles İmam Hatip Ortaokulu Müdürü Latin harflerini tanıyıp, Romans dillerini de okuyarak tercüme edebiliyorsa bu ülke abi uzaya da gider, uzay altı parçacıklara da iner hamdolsun!
Ne habere kaynak gösterilen öğretmen biliyor Roma kültürünü ne de haberi uyduran çocuk!
İmparatorluğun bir bölgesi sayılan Adranos Krallığı’nda “mezar taşı” veya “mezar sunağı” diye bir şey yoktu!
Cenazeler eğer mevta zenginse ya bir lahit içerisine defnedilir, ya kaya mezarlarına gömülür, eğer ölenler askerse pişmiş toprakla muhafaza edilerek, özel eşya ve savaş araçlarıyla birlikte yamaçlarda toprağa verilirdi.
İmam hatipli ortaokul öğretmeninin “mezar sunağı” dedikleri birer devşirme yani, başka taraflardan getirilip oraya konmuş taşlardır ve gerçekte üzerlerine yaşayan insanların sağlıklarında büstlerinin konulduğu birer “kaidedir” hepsi o kadar!
Öyle “oğulcuğu, moğulcuğu” falan da katmerli uydurmadır!
Hele hele bu suyun yöre halkı tarafından “Ölüler Çeşmesi” diye anıldığı iddiası, bu kardeşimize bir daha asla haber yaptırılmamasını gerektirecek kadar saçmadır!
İşin enteresan yanı da bu yalanları yüzlerce medya yöneticisinin yutup, sayfaları arasında yer vermeleridir!
Daha da ilginç olanıysa, basın meslek örgütlerinin bu kötü gidişata “dur” demek yerine, “ölüler çeşmesi” görünümüne bürünmeleridir!
Son “büyük şokumu” da geçen hafta yaşadım!
İhlas Haber Ajansı tarafından “uydurulup” servis edilen habere göre Bursa’nın, Karacabey İlçesi’ne bağlı Uluabat Köyü’ndeki bir kalenin (kale kalıntısının) taşlarından “süt” damlıyordu!..
Ne damlıyordu?
“Süt!..”
İddiaya göre, bildiğin süt işte!
Eğer haber doğruysa SÜTAŞ bundan sonra inek filan yetiştirmeyecek, dana yerine direk kaleye girecekti!
Muhabir köyden birini bulup, tavandan damlayan beyazımsı sıvıyı elleterek bunun süt olduğunu ispatlayabilmek adına bir video da çekmişti…
Arama motorlarına “kaleden damlayan süt” yazın, neredeyse her İnternet sitesinde hiç sorgulanmaksızın yer verildiğini dehşet ve hayretle göreceksiniz!
Acar muhafazakar muhabir işe bir de dini ve mistik bir boyut katmalıydı…
Kaleden süt damlıyordu damlamasına ama sadece Cuma günleri damlıyordu!
Sair günlerse kazandibi, keşkül, cici bici muhallebi filan akıyordu belli ki!
Ne mübarek kaleydi bu kale, özellikle mübarek “üç aylar” döneminde anasının ak sütü gibi ürün veriyordu!..
Peki, mandıradan değilse eğer, nereden mi geliyordu bu süt?
İşte oraya da bir gizem katılmalıydı:
Bundan uzun yıllar önce aynı kalede bebeğiyle birlikte emzikli bir kadın katledilmişti, işte o gün bu gündür Cuma günleri süt üretiyordu bu derbent!..
Nasıl ama?
Freddy’in Kabusu filminde yaşanan sahneler gibi bir haber!
Freddy Krueger metal tırnaklarıyla bulduğu herkesi kesiyor, emzikli hamile kadınsa öldükten sonra ısrarla hala süt üretmeye devam ederek günümüz Türkiye’sindeki insanları bile kendine inandırmayı başarıyordu!
Gerçekte oranın tavanından damlayan beyaz sıvı öyle süt filan değildi elbette, kemerde kullanılan bir ya da birden fazla kalsit taşı nemden dolayı eriyor ve bünyesinden beyaz tortuları olan damlacıklar salıyordu!
İşte tüm bunlar günümüzde yaşanıyor ve inanılıp, alaka görüyor sevgili okur…
Akıl, bilim ve mantıktan uzak, uyduruk söylenceler topluma “bilgi” diye yutturuluyor!..
Alan razı, veren razı, hiç kimsenin itirazı yok!
“Aman be hadi kalk kaynaşalım kız
Çakkıdı çakkıdı oynaşalım kız
Azıcık alttan azıcık üstten
Hoppidi hoppidi hoplatalım kız!..”
CHP Bursa İl Başkanı’nın danışmanı olduğunu ifade eden 70’lik Rafet emicenin İnternet üzerinden yaşadığı “elizabet” maceraları, CHP Osmangazi İlçesi’nin “İmojin başkanı Mete’nin” yaşı küçük kızlara gönderdiği WhatsUpp yazışmaları, Nilüfer Kadın Kolu Başkanı Ece Aktan’ın bir gün sabaha karşı elleri kolları cam kesikleriyle dolu vaziyette Fadıllı Köyü’nün yollarında tek başına ilerleyerek bir eve sığınması, ardından tıp fakültesinde Jandarma’ya ifade vermesi…
Ha bu arada, Ece’nin yedek ve asil tüm yönetim kurulu üyeleri istifa edince kendisi de sosyal medya üzerinden sosyalleşerek dilekçeyi basmak zorunda kaldı ancak, meğerse bu kanlı gelişmeyi koca Bursa basınında sadece ben kaleme almışım!..
Rivayet o ki birileri “üçer beşer mavi boncuk dağıtarak” kimi medyacıların yüzlerini “güldürmüş”!..
Onlarsa “Allah da sizi güldürsün” deyip, meseleye sırtlarını dönmüşler!..
(Murat Cintonik, bak abide var bu gün bi 100 liran, git al gecikmeden, nokta!..)
Ve ardından da Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan’ın sıra dışı uzatmalı gönül hikayesiyle sarsıldı CHP ve siyaset kulisleri…
Daha komik ve ilginç olanıysa, “kıyakçılığı” artık huy edinmiş Bursa medyasındaki bazı “köşe yastıklarının” Sertaslan’ı “milli kahraman” ilan etmeye girişmeleriydi!..
Mübarek Ramazan ayı gelmeseydi eğer, düzenleyecekleri ödül törenlerinde Sertaslan’ı, Bereket Tanrısı’nın Gemlik Temsilcisi ilan edecekler, malum heykeli günün anısına sunacaklardı kendisine alkışlar eşliğinde!
Şu tarzda tezahüratlara rastladık cıvataları gevşek bazı yazar bozuntularından çıkan:
“Çok şeker, hadi hop give me five
Küresel dünya, küresel life
Kes raconunu Amerikan havası
Sokak arası mafyası, fight is fight!
Hayt! Bize var mı yan bakan
Delikanlılık öldü mü
İmaj yeniledik sadece be babam
Şu adaptasyonu gördün mü?
Oh oh suyundan da
Oh oh şuyundan da
Oh oh buyundan da
Koy koy koy koy!..”
Şifalar olsun, Uğurlar olsun da…
Bir siyasetçinin, hele hele bir kent yöneticisinin ailesinden başka hesap vermesi gereken başka bir merci daha vardır Sevgili Uğur Sertaslan:
“Halk!..”
Ve bu durum da “özel” bir şey değil, genel, genel!..
Eğer “aşk” deseydin, hiç kimse çıkıp da tek söz etmezdi; anlayışla karşılardı, bir hastalık haliydi çünkü aşk, yegane tedavisiyse zamandı, aşısı hiç bir vakit bulunamayacak nalet bir illet!..
İşin içine “ten”, “zaaflar”, “hata” gibi kavramlar girince olmadı bu iş, çok sığ ve avam kaldı doğrusu!
Dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal “donuyla” düşünce milletin diline, nasıl istifa etmek durumunda kaldıysa, bence bu işin gideri ve istikbali yok Başkan, hiç zaman kaybedilmeden gereğini derhal yapmalısın!
Sonrası çok geç olur kanımca; tüm bunları senin için söylüyorum!
Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’in konuğuyduk geçen gün…
Şimdiye dek yürüttükleri çalışmalarını paylaştı bizlerle.
Turgay Bey orada devraldığı bayrağı bir tık yukarı, Bozbey’den de ileri taşıdı geçen sürede.
Zaman zaman yazdım, gene yazarım oradaki güzel çalışmaları elbette.
Lakin bu gün Bursa basınında şimdiye dek hiç yazılmayanları ve belki de bundan sonra hiç yazılmayacak olanları kaleme alalım.
Biz Turgay Erdem’i Plaza 16’da yani, Nilüfer Nikah Dairesi’nin bulunduğu binanın geniş bir salonunda dinlerken hemen yan tarafta, kapalı pencerelerin ardından sağır kulaklarıma dek gelen yoğun bir gürültü vardı…
Sağ kulağım yüzde 90 işitme engellidir, çok nadir olmak kaydıyla işine geleni duyar!
“Sol” kulağımsa zehir gibidir, duvarları kurşunla da kaplasanız, yeter ki işitmek istesin, kesinlikle duyar!
İçeriye dek ulaşan bu uğultu yan taraftaki parselde nam-ı diğer “Pamucak Ekrem” yani, Ekrem Pamuk’un çalıştırdığı iş makinelerinden geliyordu…
Peki ne yapıyordu bu Ekrem orada?
Nilüfer Belediyesi tarafından kendisine hadi, “verilen” diyelim, İhsaniye’nin göbeğinde, kendi İnternet sitesinde yazdırdığına göreyse “Bursa’nın en şık, gelişen ve değişen semtinde; çevresinde Bursa Vergi Daireleri, Nilüfer İlçe Kaymakamlığı, Nilüfer İlçe Emniyet Müdürlüğü, Nilüfer Belediyesi Hizmet Binası, Nilüfer Kültür Merkezi, Nilüfer Müftülüğü ve Kent Meydanı’ nın olduğu, bulunduğu bölgenin kalbi denebilecek bir lokasyonda yer alan” son derece “kupon” ve “kıymetli”, tam 8 bin 500 metrekare arazi üzerinde alışveriş merkezleri, rezidans, dükkanlar ve spor tesisleri bulunacak dev bir uydu kent inşa etmeye girişmişti Pamuk Ekrem!..
Yanına da partner olarak kimi seçmişti acaba?
Kurduğu İnternet sitesiyle önce sağa sola ayar çekmeye çalışan, sonra da “çekmeye devam edince” kendi ayarları bozulan Emin Adanur’u!..
Bu Ekrem Pamuk’un tarihçeli hikayesi çok eskiye dayanıyor…
Binmeyeceği eşeğin önüne ot koymaz Ekremciğim; önce taze yoncayla iyice bir besleyecek ki, taşıtacağı banknotlar ağır olsun.
ANAP döneminde, Faruk Baykal zamanında oralarda boy göstermeye başladı bu adam.
Başlangıçta pek bir akçesi yoktu, dediğim gibi en iyi bildiği şey, üzerine binip yük taşıtacağı eşekleri iyi seçmesi ve onları layıkıyla beslemeyi bilme becerisiydi.
“Şuyulandırma, imar, mimar, taks, kaks, bodrumdan kat, yanaktan makas alma” gibi spesifik konularda uzmanlaştı gittikçe!..
Sonra Mustafa Bozbey geldi yönetime…
Ekrem Pamuk, bayatlamış pamuk helva gibi O’na da yapıştı!
Başlangıçta, mesela Bankalar Caddesi’nin bulunduğu adanın arka taraflarından satın alınan araziler imar planlamaları ve devamında da şuyulandırmalar sonucu her nasılsa ön tarafa, cadde kıyısına alınıyor; insana “arka sokaklarda neler oluyor” dedirtircesine 1 liraya alınan toprak, 1 ay içinde 50 hatta, 100 liraya çıkıyordu!..
İddialar aynen böyle…
Tarlaların yurt dışında çalışan gurbetçi sahipleri döndükleri vakit ya arsalarını yerinde bulamıyorlar ya da oralara Ekrem Pamuk’un hissedar yapıldığını, itiraz içinse askı süresini çoktan geçirdiklerini öğreniyorlardı!
Artık her nasılsa, belediyede önündeki her engeli kolayca aşıyordu Pamuk…
Sanki birileri pamuktan kaleler kuruyordu kendine!..
“Yap, işlet, devret, ister devret, ister devretme, sat anasını satıyim, daha başka ne vereyim abime,” gibi yöntemler hep Pamuk için üretiliyordu!..
Bu gün Ekrem’e fazla girmeyeceğim, zira benim için “3 ciltlik bir kitaptır” kendisi, zamanı geldiğinde “Fil Hafızası Yayınları’ndan” çıkarırım da alıp okursunuz.
Fakat bu kadar lafın ardından azıcık ucundan da olsa girmek “ameli farz” oldu artık!
Nilüfer’e bir “nikah dairesi” gerekliydi o yıllarda.
Mustafa Bozbey, Ekrem Pamuk’a “yap-işlet, sonrasını s.tir et” dedi…
“Aboneyim abone
Biletleri cebimde
Ballı lokma tatlısı
Aman haydi hayırlısı!..”
“Yapcan mı” diye sordu Bozbey ardından?
Pamuk cevap verdi:
“Yeşil bağın üzümü
Yola diktim gözümü (Yolu da projeye dahil edelim demek istiyo! MAY)
Ne gelen var ne veren
Kime deyim sözümü?!.
Hasretini çekmişlere
Tazeyken züğürt kalmışlara
Alı gülü solmuşlara
Ver ver ver ver
Hey Allah’ım ver!
Hey tanrım
Bana üç tane (oooooo)
Üç de yetmez beş tane (aaaaaa)
Beş de yetmez yedi tane
Ver ver ver ver
Ver Allah’ım ver!..”
Ekrem Pamuk’a hakikaten de “bir” yetmezdi!
İçine nikah dairesi, çok amaçlı salonlar ve alışveriş merkezinin bulunacağı Plaza 16’yı yapıp dilediğince işletecek olmasının yanısıra, arka taraftaki 8 bin 500 metrekare alana yine bünyesinde yüzme havuzları, spor tesisleri ve sosyal alanlarıyla birlikte kurmayı düşlediği bir diğer mekan için belediyeye ait arazinin işletme hakkını da istedi Bozbey’den!
Adı da…
“Cim cim cim
Dal dal dal
Cimdal cimdal dal
Pamuk, Pamuk
Al al al!..”
Sözleşme 25 yıllığına yapılacaktır.
Belediye, Ekrem Pamuk’un uygulayacağı salon ya da ticaret alanlarının kiralama ücretlerine karışmayacaktır…
Bu gün Osmangazi Köprüsü ve otoyollara laf edenler var ya?
Aynı yöntem uygulanmıştır Nilüfer’de de üstelik, bundan uzun yıllar önce!
Kullanıcılardan alınacak bedeli “yüklenici” belirleyecektir, arka tarafta verilen ballı spor tesisleriyse bu işin “geçiş garantisidir”!..
2013 yılında başlayan sözleşmeden bu yana tam sekiz yıl astronomik fiyatlarla Deli Dumrul gibi Nilüfer’lilerin anasını ağlatır Ekrem Pamuk!
Nikah dairesi oradadır çünkü, gidecek başka yer de yoktur üstelik!
Hem üstten, hem alttan oluk gibi para akar Pamuk Ekrem’ciğimin heybeye…
Bir ara Bozbey’le araları epeyce bozulur…
Sağda solda atar tutar aleyhinde!
Hakkında söyledikleri şimdilik bende saklı lakin, Pamuk’un 2019 yerel seçimlerinde rakip adaylarla diyaloğa girdiğini söylemeden geçemeyeceğim!
Bilen bilir ki, insanoğlunun fıtratında “beklentiler” prim yapar, “gerçekleşmiş olanlar” değil!..
Yine iddiaya göre Plaza 16 ve Asya Spor Tesislerine harcadığı para 8 yılda misliyle geri dönmüş, Ekrem Pamuk gözü artık Nilüfer’de yıldızı yeniden parlayan yüksek katlı binalara dikmiştir.
Şimdilerde asıl büyük para oradadır çünkü!
“Oh oh ucundan da…
Oh oh suyundan da!..
Ohh!”
Bunu gerçekleştirebilmek için de bir partner gerekmektedir.
Bu kişi öyle bir ortak olmalıdır ki, kendisi etkisiz eleman, arkasındaki siyasi güçteyse “çarpan” etkisi bulunmalıdır!
Çarptı mı tam çarpmalıdır yani!
Ekrem Pamuk yıllarca uyguladığı kazık tarifelerle keseyi doldurmuş, Nilüfer’de yaşayan insanların şikayet ve haklı isyanları sonucu iyice bunalan yeni Başkan Turgay Erdem’se, Plaza 16’yı artık belediye bünyesine almayı düşünür olmuştur.
Karşılığında, arka taraftaki Asya spor Tesisleri’nin bulunduğu 8 bin 500 metrekarelik alanın plan notlarındaki vasfı Meclis kararıyla değiştirilir ve yüzde 75’inde rezidans, konut ve AVM yapılmak üzere bu kez mülk olarak Ekrem Pamuk’a altın tepsi içinde sunulur!
Devamında topluca kına yakım törenine geçilir, acı kahveler içilir, herkesin bedenine göre ipek kaftanlar biçilir!..
Size her biri en az birkaç milyon lira edecek yüzlerce daire ve işyerinden bahsediyorum uyumayın!
Ekrem Pamuk’un inşa ettiği Plaza 16’yı bu gün 2 daire fiyatına yapmak su içmekten kolaydır!
“Hanimini hüppen denzigi banna rap rap rap
Kefeşle tayyüş ille de kıtmir rap rap rap
Hanimini hüppen denzigi banna rap rap rap
Kefeşle tayyüş ille de kıtmir rap rap rap
Alavere dalavere kim ala da kim vere rap rap rap
Köşeleri möşeleri dön baba dönelim rap rap rap
Raptiye rap rap zaptiye zap zap rap rap rap
Bir koy üç al, üçünü de beşlet rap rap rap
Raptiye rap rap zaptiye zap zap rap rap rap!..”
Peki Ekrem ve ortakları bu işten ne kadar para kazanacak?
Oraya hangi vasıfta kaç daire, kaç işyeri yapılacak?
Her birinin metrekaresi kaç liradan satılacak?
Yükseklik ve derinlik ne olacak?
Çevre etki raporu değerlendirildi mi?
Her gün binlerce arabanın oraya girip çıkacak olması çevredeki vatandaşların hayatını nasıl etkileyecek?
Alandaki onca devlet dairesine gelemeyecek, gelse de aracını park edemeyecek Nilüfer’lilerin hali nice olacak?
Bu alan verilirken şerefiyesi hesap edildi mi ki acaba?
Nilüfer Belediyesi bir müteahhitle anlaşıp kendisi yapsaydı oradaki konutları, kasasına kaç para girmiş olacaktı dersiniz?
Bursa’nın köklü ve başarılı inşaat şirketlerinden birinin sahibine sordum:
“Abi, sana bana verirler miydi orayı?..”
“Asla” dedi, “biz son derece riskli büyük işlere giriyoruz; bazen kazanıyor, bazen de hiç para kazanamıyoruz ancak, arkada büyük bir güç olmadan asla vermezler!..”
Sana söylüyorum gelinim, Osman’ım sen anla!
Kim ki bu büyük güç acaba?
Bıyıklı mı bıyıksız mı?
Saçlı mı saçsız mı?
Sermaye filan mı koyacak, ucuz kredi mi bulacak, ne yapacak?
Günün averaj sorusu, Nilüfer kenti bu Ekrem Pamuk’tan artık hangi vakit, nasıl kurtulacak?
“Bunlar benim fikrim mi?
Kısa metraj filmim mi?
İrfanım mı? ilmim mi?
Yuh diye yeresim var yuh!..
Aman be hadi kalk kaynaşalım kız
Çakkıdı çakkıdı oynaşalım kız
Azıcık alttan azıcık üstten
Hoppidi hoppidi hoplatalım kız!..”
CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca “millet ne der” diye düşünmese sabah hacetini bir koşu gidip partisinin genel merkezinde giderdikten sonra, genel başkana da bir selam çakarak evine geri dönecek neredeyse!
Önceki hafta belediye başkanları, önceki gün de ilçe başkanlarını götürdü Ankara’ya İsmet Karaca…
Onlarla oralarda hava basıyor, aklınca milletvekilliğini garantilemeye çalışıyor kurnaz!
Şimdi tüm CHP’lilere buradan soruyorum:
“Ak Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan, tüm ilçe başkanlarını toplayıp başkente, partisinin genel merkezine götürse…
Giderken de Büyükşehir Belediyesinden bir otobüs isteyip arkadaşlarını o araçla taşısa…
Halka sunulması gereken kaynakları siyasi kanallara aktartmış olmakla yanlış bir iş yapmış olur değil mi?
Ve durum kınanmayı, Bursalılara teşhir ve şikayet edilmeyi gerektirir öyle değil mi?
Peki ya bunu CHP’liler yaparsa?”
Hı?
Yapan kişi, ileride partisi iktidar olup da kamu kaynaklarını elinde tuttuğu vakit aynısını, şikayet ettiğinden de beter olmak üzere kendisi uygulamaya devam etmez mi sizce?
İşte İsmet Karaca tam olarak da böyle bir insandır!
İlçe başkanlarıyla yapacağı Ankara ziyareti için elini cebine atmak yerine Nilüfer Belediyesi’nden bir otobüs istiyor…
Turgay Erdem de demek ki boşa düşüyor, “Ben kendi maaşımdan da katkıda bulunayım, otobüsü dışarıdan temin edin” demek yerine ki, belki de haberi yok, başkan yardımcılarından biri de işgüzarlık yapmış olabilir, bu da ihtimal dışı değil…
Belediyenin otobüsü böylece CHP’ye tahsis ediliyor…
Buraya kadar tamam mı?
Sonrasında ne beklersiniz?
Bunların, başkanları İsmet Karaca şoförün yanındaki muavin koltuğuna oturmuş vaziyette, dümbeleği çala çala, “Hayat -bize- bayram olsa” şarkısı eşliğinde genel merkeze gidip boy boy fotoğraf çektirdikten sonra dönmeleri gerekirdi normalde…
İşte öyle olmuyor!
Partilileriyle aynı araçta bulunmak yerine yine Nilüfer Belediyesi’nden kendisi için yanında sürücüsüyle birlikte, benzini de şirketten olmak kaydıyla lüks bir otomobil daha istiyor İsmet, şu kadarcık bile utanıp sıkılmadan!
Hangi vakit cin oldu da şeytan çarpmaya çalışıyor bu çocuk?!.
Ve Ankara’ya arkadaşlarından ayrı olarak arka koltukta yellene yellene onunla gidip geliyor İsmet!
Özellikle milli mücadeleyi başlatmak için toplanan 1’nci Meclis’in kurucu üyeleri başkentte karınlarını doyurmak için bile güçlük çekerlerken, günümüz CHP’sinde ne oldum delisi olan milletvekilliğini kapma sevdasındaki İsmet gibi birileri, saltanatlarını şimdiden sürmeye başlamışlar gördüğünüz gibi!
O gün toplantıda İsmet de vardı…
Bursaray’ın yeni hatları için yapılan ihaledeki rakamları pahalı bulan kısmetsiz İsmet, kamu kaynaklarını saltanatı için kullanmaktan hiç çekinmiyor…
Önündeki zengin kahvaltı tabağına gülümseyerek bakarken, yüzünde de en ufak bir pişmanlık ifadesi bulunmuyordu!