Yazarlar

Bulgaristan’da karlı bir kış günü anısı

post-img
Biliyorsunuz, sosyalizm döneminde Bulgaristan’da yaşayan Türkler büyük bir zulümle karşılaşmışlar, isim ve kimliklerini değiştirip asıllarını inkar etmedikleri zaman ya zindanlara atılmış ya da göçe zorlanmışlardı. Bu olaylardan yaklaşık 15 yıl sonra Bulgaristan’ın en yüksek tirajlı gazetelerinden olan Trud bir belge yayımlıyor ve kamuoyuna dönemin Devlet Başkanı Todor Jivkov’un 23 Haziran 1989 tarihinde yaptığı Moskova ziyareti sırasında yine dönemin Sovyet Sosyalist  lideri Mihail Gorbaçov ile yaptığı görüşmenin tutanaklarını açıklıyordu. Belgelere göre, Kremlin Sarayı'nda yapılan görüşmede Jivkov, Gorbaçov'a, Bulgaristan'dan en az 500 bin Türkü göçe zorlayacaklarını açık açık dile getirdi. İki liderin konuşmaları şöyleydi: Jivkov:  Ülkemizde iki büyük sorun var. Birincisi ekonomi. Bunu halletme şansımız var. İkinci sorunumuz ise Müslümanlar. Elimizdeki verilere göre bunların sayısı 800-850 bin civarında. Yıllık nüfus artışları ise 15-16 bin. Eğer bir tedbir almazsak 20 yıl sonra Bulgaristan ikinci bir Kıbrıs'a dönüşecek. Bizim hesaplarımıza göre, 500 bin kişiyi göç ettirmemiz gerek. Ancak sizin de anlayacağınız gibi, Türkiye'nìn bunları kabul etmesi mümkün değil. Bunun için yeni bir politika üretmemiz lâzım. Bunu en kısa sürede hazırlayıp Politbüro'ya sunacağım. Ama kesin görüşümüz şu ki, biz bunları asla Türk olarak kabul etmeyeceğiz. Gorbaçov:   İki gün önce Büyükelçimiz Çernişev Ankara'dan geldi ve bana Turgut Özal'dan bir not getirdi. Özal sizinle doğrudan görüşme yapmak arzusunda. Bu konuda benden yardım istiyor. Ancak ben bu görüşmenin gerekli olduğundan emin değilim. Jivkov:   Siz onlara şöyle cevap verin: “Bulgar tarafı görüşmeye hazır, ancak önşart ve gündem istemiyor.” Gorbaçov:   Turgut Özal en fazla 30 bin kişiye kadar göçmen kabul edebileceğini söylemiş. Jivkov:   Biz bu teklifi kabul edebiliriz. Ancak önce görüşmemiz lâzım. Müslümanların Türk olarak nitelendirilmesine karşıyız. Gorbaçov:   Siz gerçekten esnek bir yaklaşım gösteriyorsunuz. Bu da çok iyi bir tutum. Türkiye ile ilgili yaptığımız görüşmelerimiz konusunda hiçbir yere hiçbir bilgi vermeyelim. Biz de her Müslümanın Türk olmadığı tarzındaki görüşünüze katılıyoruz. Bu görüşmeden kısa bir süre sonra 20’nci yüzyılın en büyük insanlık dramlarından biri yaşandı ve yüzbinlerce Türk göçe zorlandı sevgili okurlar. Büyük acılar çektiler oralarda yaşayan soydaşlarımız; yerlerinden yurtlarından oldular. Bugün de Kıbrıs’ta, Musul’da, Kerkük’te, Batı Trakya’da, Bosna’da, Makedonya’da, Kırım ve Doğu Türkistan’da da aynı oyunlar oynanıyor. Sözünü ettiğim bölgelerdeki Türk nüfus ve nüfuzunu yok edebilmek için her türlü yolu kullanıyor elin gavuru. Bulgaristan’da yaşanan mezalime karşı tüm halkımız yek vücut olmuş ve mücadele ateşi de Bursa’dan yakılmıştı geçmişte. Turgut Özal örtülü ödenekten para vererek merhum Mümin Gençoğlu’na BAL GÖÇ’ü kurdurmuş ve muhacirler o çatı altında örgütlenerek Bulgar yönetime karşı dayanışmaya girişmişlerdi. Katil Jivkov daha fazla dayanamadı, olaylardan yaklaşık 4 ay sonra devrildi gitti zaten. Ve yine başta Bursalılar olmak üzere ülkemizdeki pek çok insan oralarda yaşayan çok sayıda çilekeş akrabamız olduğunu ve Bulgaristan’daki güzellikleri keşfetti. Bulgaristan’ı adeta kendilerine yol yaptı daha sonra Türkler. Düşünsenize, çok değil, bundan yaklaşık 100 yıl kadar önce nüfusunun yüzde 80’i Türk’tü o bölgelerin. Örneğin bir Sofya, Varna ya da Filibe Türk kaynıyordu; diğer taraftan Selanik’in, bu günkü İstanbul’dan hiç bir farkı yoktu. Ne var ki para verdiler, silah verdiler, çeteler kurdurtup terör estirdiler batılı gavurlar ve silahsız ahaliyi canından bezdirip yavaş yavaş bu yakaya göç etmek zorunda bıraktılar. Rahmetli Şemsettin Şen’le birlikte ben de pek çok defa gittim Bulgaristan’a. Asimilasyon ve sosyalizm sonrası resmen aç kalan Türklere yardım kampanyaları da Bursa üzerinden yürütüldü. Tırlar dolusu gıda, battaniye ve giyim eşyası gitti oralara. Dönemin Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi merhum Şemsettin Şen de gönüllü olarak bu organizasyonları yönetti. Bizler de gazeteci olarak izleyip, okurlarımızla paylaştık. Hiç unutmuyorum… Soğuk, karlı bir kış günü hem kuzey, hem de yüksekteki bir yerleşim alanı olan Yenimahalle Köyü’ne doğru ilerliyoruz otobüsle bata çıka. Aracımız aynı zamanda erzak ve yardım malzemesi dolu. Halk bizi alanda topluca davul zurna eşliğinde karşılıyor. Her birimizi ayrı ayrı kucaklayıp sinelerine sarıyorlar. O gün nasıl bir özlem ve mutluluk yüklüydü hava anlatamam sizlere. Köyde otel olmadığı için gece ikişer üçer evlere dağıttılar bizleri. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra evin büyük oğlu Samir, Lada arabasına bindirerek etrafı gezdiriyor. Yerde en az bir metre kar var. Nasıl da gidiyor at gibi o araç üstelik de zincirsiz olarak karın üzerinde görseniz şaşarsınız doğrusu. Çam ormanları arasında bembeyaz bir cennet düşünün? Ardından o karlı Aralık ayında Güneş de çıkıp ışıltısını saçtı mı ortaya! Yerdeki karın her zerresinde en az bir kıratlık yansımalarıyla milyonlarca pırlanta parıldıyordu sanki!.. O kadar güzeldi, resmen tablo gibiydi ortam. “Samir” dedim, “bizim memlekette kar neredeyse yıllardır doğru dürüst yağmıyor artık. Yağsa bile aşırı ısınmadan dolayı fazla kalmıyor. Böylesine güzel, kışları bembeyaz tablo gibi bir yörede yaşadığınız için ne çok şanslısınız siz.” Yanıt, sanki bilge bir Kızılderili şefininkiymiş gibi geldi, kısa, net ve çarpıcı! “Dedem derdi ki” diye başladı Samir lafına, “karın iyi olan bir tek yanı vardır; o da üzerine işediğin zaman pantolonunun paçasına sidik sıçratmamasıdır!..” Tabii, işin sadece keyifli yanını gören bizler için kolay ama yılın büyük bir bölümünü karla mücadele ederek geçiren Yeni Mahalle halkına gerçekten çok  zor. Dün ikindi saatlerinde evde çalışma odamdaki masamda yazıya hazırlanırken penceredengökten yavaş yavaş düşen kar kristallerini görünce aklıma Yeni Mahalle geldi. Anılara daldım biraz. Ve geçen yılı da düşündüm. Bursa’nın dağ ilçelerine ne kadar çok kar yağmıştı 2014’te de. Çatılar çökmüş, bölgeye o karda kışta günlerce ulaşılamamış, elektrikler de kesik kalmıştı. Bu sene gerekli önlemler alındı mı ki acaba? Aynı sıkıntı şehir merkezinde de yaşanmıştı hatırlarsanız?.. Bir tek Yıldırım Belediyesi yıldırım hızıyla ve sağlıklı hizmet götürebilmişti ilçe sakinlerine. Umarım aynı sıkıntılar bu sefer de yaşanmaz. “2016 hepinize kış günleri bol bol karlı, ocakları harlı ve gönüllere de yarlı günler getirsin” diyorum son olarak; yeni yılınız kutlu olsun, yüreklerinize her daim sevinç ve mutluluk dolsun. Savaşsız, kazasız belasız iyi seneler.

Diğer Haberler