Yazarlar

Bunlar mı lan milletin vekili?

post-img
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa Komisyonu’nun toplantısında kendisine “terbiyesiz”dediğini düşündüğü iktidar partisi milletvekili Salih Cora'ya"Terbiyesiz sensin. Gel lan buraya" diye bağırmış CHP’li Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu.   Adam gelse ne yapacak acaba Nurhayat?   Es kaza hani, “geldim buyur” dese neyleyecek?   Evde Yusuf’u dövüyodur bu kadın kesin!   “Gel lan buraya” deyip basıyodur tokadı her akşam bence!   Onun için çocuğun bir ayağı sürekli mahalle kahvesinde, akşamları eve ayaklarını sürüyerek gidiyor yavrım!   Toplantının ardından CHP’li milletvekilleri slogan atmışlar topluca, "Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek''diye bas bas bağırarak!   Bunlar neyin kafasını yaşıyorlar Allah aşkına arkadaş ya?!.   N’erde sanıyolar kendilerini, üniversite birinci sınıfta mı?   Lan Meclis lan orası, Meclis, Meclis be!   Halk seçti sizi oraya, edebinizle, ağırlığınızla vekillik yapın diye üstelik.   Beni hayal kırıklığına uğratan milletvekillerinden biri de yine CHP’li Orhan Sarıbal oldu.   Başlangıçta şöyle efendi, eli yüzü düzgün, aklı başında bir profil sergiledi Orhan Sarıbal.   Nurhayat da aynı takımdan, bunlar artık fazlaca şımardılar mı desem yoksa, o vazife on gömlek bol mu geldi diye yorumlasam vaziyeti, “Alevicilik” yapıyorlar, işi oradan tutturarak besliyorlar siyaset ve egolarını!   Her türlü mezhepçiliğe karşı çıktığım gibi zaten bu “Alevilik” kavramını da hiç anlayamam bir türlü oldum olası, bin üç yüz bilmem kaç sene önce Arapların kendi aralarında yaptıkları bir güç ve iktidar savaşının yasını tutmak bu günün insanlarına ne kazandırır çözemedim zaten?   Serhat boylarında ülkesini beklerken canını yitiren Mehmetcik çok daha fazla üzüp ilgilendirir beni, Mısır’da, Yemen’de, Kafkaslarda, Balkanlarda, Plevne’de, Şıpka Tepesi’nde, Çanakkale’de, Dumlupınar’da canını yitirmiş ecdadım çok daha değerlidir, onlara üzülür hüzünlenirim, elin ya lelli Arap’ı en son kaygılanacağım insandır  benim için; sevmem, ikiyüzlü, cahil, pis bulurum; Osmanlı’yı, İngiliz’e sattıklarından beri bu durum böyledir benim için.   Eskiden barış ve güven içinde yaşarlarken şimdi çektikleri çilenin nedeni yine kendi tercihleridir aslında.   Bu Orta Doğu’daki Şii’lik, Anadolu’daki Alevilik nedir ya?   Kime, neye hizmet eder?   Tek bir işe yaramıştır tarih boyunca, binlerce, milyonlarca masum insanın canı yanmıştır sırf bu mezhepçilikten dolayı.   Birileri hala bu durumu kaşımıyor mu, işte o zaman kafamın tası atıveriyor!   Bir kadına hiç yakışmayacak üslup ve tavırla Nurhayat’ın ortalığı berbat etmesinin ardından CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal da yine aynı komisyonda "Alevi çalıştayı yaptınız ama hiç bir şey çıkmadı. Çalıştayda sadece Yavuz Sultan Selim Katil Köprüsü çıktı" diyerek bu kez sıvayıvermiş!   Kendisine tepki gösteren Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’na da “Seninle görüşeceğiz”diyerek külhanbeylik yapmış Orhan Sarıbal!   Ardından CHP’li Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm girmiş lafa.   O da “Yavuz Sultan Selim Aleviler açısından bir katildir. Bunu herkes bilir” diyerek tüy dikmiş tepesine!   Tüm bu insanlar işte Kemal Kılıçdaroğlu’nun şımarttığı tipler!   Ve işte asıl bunlar ırkçı!   Bundan 500 sene evvel o günün koşullarında yaşanmış bazı talihsiz olayları yeniden gündeme getirip kaşıyarak, bundanbesleniyorlar!   Irkçı, mezhepçi, kavgacı insanlar bunlar; barış çıkmaz onlardan, kavga ve kaos çıkar, esasında geçmişte onca insanın yaşamını yitirmesine neden olanlar, toplumları kışkırtanlar da işte bunlar gibi heriflerdir.   Ne yani, dönemin İran’daki Safevi Devleti’nin de kışkırtmasıyla alevlenen Celali isyanlarını bastırmasa mıydı, sessiz mi kalsaydı Yavuz Sultan Selim?   Aynı şeyi Tunceli’de öyle gerektiği için, Atatürk de yaptırmadı mı?   O yapınca ses seda yok, kahraman, Yavuz yapınca katil, öyle mi?   Yavuz Sultan Selim, aynı zamanda ve 88’nci İslam halifesidir. ilk Türk İslam halifesi ve Hâdim'ul-Harameyn'uş-Şerifeyn yani, “Mekke ve Medine'nin Hizmetkârı” unvanına sahiptir. Tahtı devraldığında 2.375.000 km2 olan Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede 2,5 kat büyütmüş ve ölümünde imparatorluk topraklarının 1.702.000 km2'si Avrupa'da, 1.905.000 km2'si Asya'da, 2.905.000 km2'si Afrika'da olmak üzere toplam 6.557.000 km2'ye çıkarmıştır. Padişahlığı döneminde Anadolu'da birlik sağlanmış; halifelik Mısır Memlükleri'ne bağlı Abbasilerden Osmanlı Hanedanına geçmiştir. Ayrıca devrin en önemli iki ticaret yolu olan İpek ve Baharat Yolu'nu ele geçiren Osmanlı, bu sayede doğu ticaret yollarını tamamen kontrolü altına almıştır.   16. yüzyıl ortalarına gelindiğindeyse Osmanlı Devleti'nde ekonomik ve toplumsal bir bunalım baş gösterdi. Anadolu ve Akdeniz üzerinden geçen uluslararası ticaret yollarının coğrafi keşifler sonucunda yön değiştirmesi de bunda etkili oldu. Osmanlı Devleti, bu ticaret yollarının ve gelirlerinin kendi topraklarından geçtiği dönemlerde sağladığı kazancı yitirdi. Öte yandan Avrupa devletlerinin güçlenmesi karşısında fetihlerin durmasıyla ganimet gelirleri de ortadan kalktı. Devlet, gereksinim duyduğu geliri sağlayabilmek için vergileri artırdı. Osmanlı yönetiminin babadan-oğula geçmemesinde titizlikle durduğu tımar sistemi saltanat haline geldi. Oluşan bu yarı-feodal durum, vergilerini ödeyemeyen köylülerin topraklarını terk etmesine, kasaba ve kentlere iş için göç etmesine yol açtı. Geçim yolu bulamayanlarsa  eşkıyalık yapmaya başladılar ya da çetelere katıldılar. Bütün bunların sonucunda Osmanlı’nın toplumsal ve ekonomik düzeni alt üst oldu. İşsizlik ve geçim sıkıntısı, medrese öğrencisinden askerine kadar toplumun bütün kesimlerine yansıdı. Ayrıca Anadolu'da yaşayan Alevi halk da Osmanlı Devleti'nin Sünnilik üzerine kurulu teokratik yapısına karşı çıkıyordu. Bu yüzden sık sık Osmanlı’yla ters düşüyorlardı.   Anadolu'da ilk büyük Celali Hareketleri, medrese öğrencilerinin ki, “suhte ya da softa” da denir, kalkışması olarak ortaya çıktı. Medrese öğrencileri ve medrese bitirip iş bulamayanlar Yozgat, Amasya, Adıyaman, Sivas ve Malatya yörelerinde büyük ayaklanmalar başlattılar. Daha sonra, Osmanlı askeri sınıfından levent ve sekbanlar da ayaklandılar.   Celali isyanları, 16’ncı ve 17’nci yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar sürüp gidendevlete karşı ekonomik, sosyal, askeri ve siyasi nedenlerle çıkan ayaklanmalara verilen genel addır.   “Celâl’e mensup” anlamına gelen “Celâlî” tabiri, 16’ncı yüzyıl başlarında isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şii eğilimli Türkmen gruplarının Safeviler’in de tahrikiyle devlete baş kaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış, 16’ncı yüzyılın sonlarından itibaren de büyük bir mesele halini alarak düzeni büyük sıkıntıya sokmuştur.   Şeyh Celâl önderliğinde; topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikayetçi olan kitleler 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ilk ayaklanma aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.   Bastırılmasa mıydı yani?   Tam 11 yıl süren Fetret Devrinde neler çekti bu coğrafyada yaşayan insanlar.   “Bozok Türkmenleri'nden ve Amasya'nın Turhal kasabası halkından Celal isminde tımarlı bir kızılbaş ayaklanarak 20.000 kişi toplayıp Tokat'a gelmişti. Bu hadisenin bastırılması için Rumeli Beylerbeyi Ferhad Paşa görevlendirilmişti. Aynı zamanda Şehsüvaroğlu Ali Bey de olaydan haberdar edilmişti. Ferhad Paşa gelmeden önce; Ali Bey, Kızılbaş Celal'in üzerine yürümüş ve Celal'i mağlup etmiştir” diye anlatır isyanın başlangıcını bazı kitaplar.   Celali ayaklanmaları, Osmanlı toprak düzenini büyük ölçüde değiştirdi. Ağır vergiler yüzünden ya da “Büyük Kaçgun” (göç)  sırasında yerlerinden olan çiftçilerin toprakları mültezimlerin ya da yerel yöneticilerin eline geçti. Vergiler yüzünden borca giren köylüler, işledikleri toprakları sonunda tefecilere kaptırdılar. Osmanlı toprak düzeninin bel kemiği olan Tımar Sistemi bozuldu. Büyük nüfus hareketleri ortaya çıktı ve kentlere büyük göçler oldu. Tarımsal üretim geriledi ve kıtlık tarım ürünleri fiyatlarının yükselmesine yol açtı. On binlerce insan yaşamını yitirdi ve pek çok yerleşim yeri yıkıma uğradı. İsyandan sonraki kıyımdan kaçabilenler İran'a giderlerken, saklananlarsa İç ve Doğu Anadolu Alevilerinin temelini oluşturmuşlardır, şimdikilerin atalarıdır. Saklanmayan ve kaçmayan kalabalık Türkmen aşiretleriyse bugünkü Bulgaristan ve Makedonya topraklarına sürgün edilmişlerdir, o vakte kadar yalnız Batı Anadolu'dan yapılan iskanlarla az bir Türk nüfusuna sahip olan Balkanlarda bu tarihten itibaren Türkler aşırı çoğalmıştır.   Bu da ayrı bir tarihi bilgi.   Yaşananlar yaşanmış, bitmiş gitmiş…   Orhan Sarıbal gibi insanlar hala neyin davasının peşinde?   Yavuz Sultan Selim gibi bu ülkeye büyük hizmetler vermiş büyük bir padişahın değil de “Şeyh Celal’in” adı mı verilecekti köprüye?   Bu arada, CHP’nin bu kafayla neden sittin sene iktidara gelemeyeceğini de bir kez daha anladınız değil mi?

Diğer Haberler