Artık daha fazla sabrım kalmadı...
Cemo ağa yani, İl başkanıyken Bursa'da Ak Parti'nin, artık hangi sebepleyse, görevden el çektirilen...
Geçmişte Fethullah Gülen'i ziyaret etmeyi çok seven Asım Amil'in yakın arkadaşı Cemalettin Torun'un açtırdığı davalardan birinin duruşmasından çıkmışım...
Hakim yine beraat kararı vermiş...
Karnım aç, kahvaltı da yapmamışım zaten...
Aylardan beri burnumda tütüyor...
Şöyle sirkesini bol döksem, azıcık tuz, sonra kırmızı pul biber üzerine...
Yanında BESAŞ ekmeği...
Kaşığı daldırıp daldırıp, hürp hürp içsem Paçacı Hüsnü'nün karışık çorbasını da kolajen dolsa bedenim, envayi çeşit vitamin alsa, kalsiyumla mutluluktan coşsa...
Off, off!..
Ve tüm bunları düşlerken gözümü orada açıyorum...
Hüsnü'nün hanım kızı hoş ediyor gönlümü hemen koşup gelerek...
Ardından "damat" beliriyor yanımda...
Hatırnaz çocuklar.
Annemi soruyorlar ve de sağlığımı...
Millet Mahallesi'nde yeni açtıkları yeri ilk gördüğüm andan itibaren hiç sevemedim!
Hem şehirde yaşayan pek çok insana uzak, hem de "modern bişeyler yapacağız" diye abartıp, eşşeğin kulağına su kaçırmışlar!..
Gerek yoktu ki...
Bu tür köklü işletmeler için "salaşlık" çok özel bir şeydir.
Düşünün şimdi, sadece ahşap ve taştan yapılmış ortaçağda bir handasınız, yan masada Battal Gazi, Kara Murat ve Tarkan, Tarkan kız kaçırmış, Ursula'yı, yanında köpeği "Kurt" yatıyor yerde, "Hey hancı! Bana bir kelle ayak paça karışık" diyorsunuz ve tahta masanızın üzerinde topraktan yapılmış bir desti, şimşirden oyulmuş kaşık ve bardaklar var...
Yanında Gedelek'ten biber ve Çubuk hıyarından kurulma turşu...
Çorbanızı içtikten sonra Mustafakemalpaşa'nın meşhur peynir tatlısından ikram ediyor size mekan sahibi...
Uff!..
Hem sonra, sanki biraz daha batıya doğru gelselerdi daha iyi olacaktı da neyse...
Damat Hüseyin'le birlikte yeni bir ivme kazandı Paçacı Hüsnü...
Çok yaratıcı, çalışkan ve becerikli bir çocuk Hüseyin...
Hem her sabah saat beşte kalkıp çorba yapıyor, hem de maşallah, Allah analı babalı büyütsün arada bir ikiz çocuk!..
Gümülcine'den kalkıp Bursa'ya gelen Hüsnü ve ailesinin diğer fertleri bu kente değer katan insanlardan...
Özel ambalajlar hazırlatmış damat...
Van'dan, Konya'dan, Antalya'dan günlük çorba siparişleri geliyormuş biliyor musunuz?
Kargo'ya veriyorlar, kavanozları buz dolabına koyuyorsunuz, en az 3 ay dayanıyor, canınız çektiğinde çıkarıp ısıtıyorsunuz, hepsi o kadar!..
Özellikle kemik erimesinden muzdarip yaşlılar "Paçacı Hüsnü" diyorlarmış da başka bir şey demiyorlarmış!
Şehir içi kargo da yapılıyormuş oraya gitmeye üşenen çorbaseverlere...
Eferin damat!
Alın yazısı öyle gizemli bir çizgi ki, hem sınavdan sınava sokuyor yaşam boyunca, hem de bazı kişilerle yolunu kesiştirerek onların hayatlarına da çok önemli dokunuşlar yaptırıyor insana...
Kayıtlı tam 2 bin 394 kişinin öldüğü Varto depremi olmuş, saatler sonra enkazın altından henüz 4 yaşında, göz yaşları yüzündeki yoğun toz tabakasının üzerinden sicim gibi süzülen bir oğlan çocuğunu canlı çıkarıyor ahali.
Henüz Devlet yok, Devlet oraya nice sonra gelecek o yıllarda!..
Üzerinde sadece anasının buğday çuvalından bozma Amerikan bezinden dikiş iğnesi kullanarak yaptığı lastikli eprik bir don ve yamalı bir göynek vardır hepsi o kadar...
Kim derdi ki, o yarı çıplak çocuk seneler sonra Bursa'ya gelecek, burayı kendine yurt edinecek, on binlerce öğrenci yetiştirip, binlerle öğretmene baş muallimlik edecek, Hüdavendigar Şehri'nin 11 ayrı noktasında muazzam okullar kurup, onlarca dershane açacak, onca hayır hasenat işi yapacak ve büyüyünce de Gıyasettin Bingöl olacak?
Bu anlattıklarım buz dağının sadece görünen yüzü...
Bursa'da gençliğinde yaşadığı Namazgah Semtine de daha yeni harika bir okul yapıp, Milli Eğitim'e bağışladı Gıyasettin Bingöl...
Doğduğu Muş ilinin Varto ilçesine de bir meslek yüksek okulu kazandırdı, gençler kolayca iş bulabilsinler diye...
Muş'a da rahmetli anası adına bir kültür merkezi kurdu, yoksullar için sürekli hizmet veren bir aş evi açtı...
Ve tam 100 milyon lira vakfederek başladığı, ilk etabı tamamlanmak üzere olan Çağrışan'daki "üniversite kampus" inşaatını birlikte gezdik geçen hafta...
Muazzam, müthiş, harika, inanılmaz...
Projesini Hasan Sözüneri, inşaatı da Necati Şahin'in üstlendiği kompleksin ilk bölümü bülbüllerin, ağustos böceklerinin öttüğü bir ormanın kenarından fazla yükselmeden her geçen gün büyüyor.
Henüz daha yapımına başlanmadan önce "adı bile" çevredeki gayrımenkul fiyatlarını üçe dörde katlamış...
Fakat konu o değil...
İlk etapta 15 bin öğrenciyi ağırlayacak üniversite, tüm Bursa'ya değer katıp, bu kenti bir kat daha yüceltecek muhteşem bir girişim.
Tam teşekküllü tıp fakültesinden tutun da basın yayına varıncaya değin pek çok branşta eğitim verecek, bünyesindeki meslek yüksek okullarıyla da kent sanayisini besleyip, yurdumuzu fersah fersah öteye taşıyacak.
Bu arada "hocalık" teklifi aldım, aramızda kalsın!
Akademik kariyer mi yapsam ne?!.
Sen kalk, Muş'un Varto'sunda bir enkazın altından çıkıp gel, bu kente, bu ülkeye bu değerleri kazandır!
Yasir!..
Len Yasir!..
Gıyasettin Bey'in oğlu Yasir...
Bak, babanla konuşup sözleştik...
İnanmazsan sor kendisine...
Bizde söz senettir!
Ömrü hayatımda eğer bir çocuk daha yaparsam anaokulundan başlayıp, üniversite, hatta yüksek lisans, eğer isterse doktorası da bitene kadar tüm eğitim öğretim masrafları, yemesi içmesi Sınav Okulları'ndan ona göre bak, haberin olsun!..
Biz ölüp gittiğimizde sakın ortada bırakma benim evladımı!
Bu ülkede işler öyle İngiliz ekolüne göre filan işlemiyor...
Bizde "gönül" önemli gönül...
Ne diyor "Müslüm Baba" filminde, "Sevda Yüklü Kervanlar" isimli parçanın sonunda?
"...Bizim işimiz sevgi için. Dostun evi gönüllerdir. Gönüller yapmaya geldik"!..
Anlatabildik mi?
Meseleyi?
En büyük zenginlik para değil, kazandığın insanlardır Yasir!
Sen sen ol önce "insan" biriktir...
İyilik yap, denize at, o seni er geç bir gün mutlaka bulur!
Bak, baban nicesini yaptı ve attı, hala da atıyor...
Sen bu dünya boş mu sanıyorsun!
O'nun kazandığı insanları da tanı ve kaybetme...
İşte o zaman senin ve kardeşinin de gayretleriyle Bursa'da ailece kurduğunuz üniversite ileride bilim üreterek dünyanın da göz bebeği olur!..
Katar'ın da parası var...
Lakin Katar ne yapar, yer yatar!..
Oysa bize ilim lazım, patent lazım, araştırma, inceleme lazım, buluş lazım.
Gıyasettin Bingöl bir özel ve güzel insanla daha tanıştırdı beni aynı gün.
İsmini duyardım lakin bir araya gelmek kısmet olmamıştı...
Bu gün binlerce insanın istihdam edildiği Harput Holding'in kurucusu Muhammed Etkeser'le birlikte, Fatih Sultan Mehmet Bulvarı'ndaki Bitlisli Yılmaz'ın işlettiği "Öz Şark Lokantası'nda" yemek yedik üçümüz.
Bu kez Yılmaz et kesti, biz de lüplettik!
Kaşarlı pidesi de nefis, şark usulü yapılan döneri de...
Bursa'da gidilebilecek eli yüzü düzgün iyi restoranlardan biri.
Muhammed Etkeser de Elazığ'dan kopup, bundan uzun yıllar önce Bursa'yı yurt edinmiş biri...
Başta tekstil olmak üzere pek çok alanda en büyük üretim tesislerini kazandırmış bu kente...
Bursa dışında da yatırımları var ailesinin...
O'nu uzaktan tanır, hayır işleriyle de uğraştığını, Milli Eğitime okullar yapıp bağışladığını, belediyelerin sosyal projelerine destekler verdiğini bilirdim elbette...
Lakin, onu çok özel kılan bu yanı değil...
Ne diyor Ahmet Hamdi Tanpınar?
"Bursa'da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdıyan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar...
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarîlerin en ilâhisi..."
Bursa'nın ilk ulucamisidir Kozahan'ın hemen yanındaki "Gazi Orhan Bey Camisi"...
Ahmet Hamdi bu dizeleri işte tam da o caminin avlusunda, hissederek yazmıştır...
Henüz gencecik bir delikanlı...
Bursa'yı mesken tutuyor...
Ve bu kente gelince ilk ziyaret ettiği yer, şiirde sözü edilen şadırvan ve Orhan zamanından kalma duvar oluyor...
Hem şairi iyi tanıyor Muhammet Etkeser, hem şiiri, hem de henüz gelmeden önce Bursa'yı!..
Oturun, günlerce tarihten sanata dek her şeyi konuşabilirsiniz O'nunla...
Derin, entelektüel bir yanı var...
Yeşil Cami'nin restorasyonunu yaptı Muhammed Etkeser...
"Sadece varaklar için 2 buçuk kilo altın kullandıklarını" anlatınca bir ara, "Para kazanabiliyor musunuz o işlerden" diye sordum?
"Ne parası" dedi, "harcanan paranın tamamını ben veriyorum"!..
Yapılan iş öyle az buz değil, milyonlarca liralık bir masraf ve gönüllü bağış söz konusu...
Şimdi de Orhan Gazi Cami'nin restorasyonunu yapıyor ki Harput Holding, o başlıca bir yazı konusu...
Bundan sonra en büyük arzusu Üftade Hazretlerinin türbesini derleyip toplamak lakin, bu arada şaire kulak verelim mi yine?
"Yeşil türbesini gezdik dün akşam,
Duyduk bir musikî gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kur'an sesini.
Fetih günlerinin saf neşesini
Aydınlanmış buldum tebessümünle..."
Bursa'ya gelmeden önce bu kadim kente aşık olmuş Muhammed Etkeser, onu anladım biraz dinleyince...
Anlattıklarımın hepsi güzel insanlar...
Ömür boyu biriktirdikleri kazanılmış gönüllerle, bizlere karşılıksız kattıklarıyla mübarek insanlar.
Cemo!
Süslü Cemo...
Bi çeşmecik olsun yaptırdın mı bu şehre sen be?!.
Hep indiriyon ücret-i vekaletleri cebe!
N'oldu?
Bi dava sen kazandın, bi dava da benim lehime sonuçlandı şimdilik...
Bi senden çıktı para, bi de benden...
Sponsorum var oğlum benim!
Üstelik oyun bitti mi sanıyorsun?
Ömrüm oldukça daha yeni başlıyor be!..
Süslü Cemo!..
Asım Amil'e selam, durmak yok, yola devam...
Yine Şair'in "Bursa'da Zaman" şirinden bir bölümle tamamlayalım bu günkü sohbetimizi:
"Bu hayâle uyur Bursa her gece,
Her şafak onunla uyanır, güler
Gümüş aydınlıkta serviler, güller
Serin hülyasıyla çeşmelerinin.
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şakırtılarından
Billûr bir âvize Bursa'da zaman..."