Yazarlar

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin şirketleri konusu

post-img
Sağda solda herkes her şeye dair bir şeyler konuşarak söylenip duruyor  ancak,  ortada sorunların çözümü için “fikir” üreten hiç kimse kalmadı arkadaş!   Söylemler sığ ve mesnetsiz.   Twitter başta olmak üzere sosyal paylaşım siteleri insanların karınlarının şişini indirdikleri, egolarını tatmin için sabahın erken saatlerinde başlayıp, gece yarılarına dek mastürbasyon yaptıkları komik mecralar haline geldi artık.   Adam yazıyor oradan:   “Türkiye, orta doğu ve tüm İslam aleminin mübarek bayramını en kalbi duygularımla kutlarım.”   Sanıyor ki İslam alemi kendisinin farkında!   Bayram gelse de Selami’den mesaj alsak diye bekleşiyor Habeşistan’da herkes!   Sen burada esnaflık yapan bir gariban vatandaşsın, git ananın elini öp, yengenlerin bayramını kutla, eniştengillere var, sana ne İslam aleminden be adam?   O İslam aleminden birisi çıkıp da bu güne dek senin bayramını kutladı mı ki, sen her bayram, her kandil ve dahi Cuma günleri geldiğinde yardırıyorsun Facebook’tan, Twitter’dan  “İslam alemi, İslam alemi” diye?!.   İslam alemi kadar Hacer-ül Esvet düşsün başına!   Çok önemsiyor insanlarımız kendilerini, hem de çok.   Adam milletvekili olmuş “cıyk, cıyk,cıyk” mesaj gönderip duruyor, “bu gece saat 21.00’de AS TV’de programa çıkacağım, yarın akşam Olay  TV’de soruları yanıtlayacağım” filan diyerek.   Ahan biz de “hazret bi televizyona çıksa da izlesek” diye, bir zamanlar her hafta Cuma günleri o TRT televizyonunda yayınlanan “Kaçak” dizisini bekler gibi bekleyip duruyorduk büyük bir heyecan ve merak içinde!   Bir kere terbiyesiz, sen benim onayım olmadan, bana sormadan, numarasını başka yerlerden edindiğin cep telefonuma habire mesaj göndererek beni rahatsız etme hakkını kendinde nereden buluyorsun bakiim?!.   Hem neyini dinleyeceğim ben senin, ne katacaksın bana; çıkacaksın oraya “mıy, mıy, mıy” ne dediğin belli, ne anlattığın, boş teneke gibi bir herifsin zaten, gözlerini boyayarak oylarını çaldın zaten bir de insanların vaktini çalacaksın öyle mi?!.   (Kimse doğrudan üstüne alınmasın, ortaya karışık yapıyorum, yarası olan gocunsun!..)   Geçen akşam Facebook’a şöyle bir baktım, gözlerim açıldı, içime şöyle derin bir neşe saçıldı.   “Fikir” vardı orada, bir “fikir”!..   Çok büyük bir kısmına hiç katılmasam da bir “fikir” görmüştüm orada, yazı ishali olmuş insanların paylaştıklarının arasında adeta bir “yıldız” gibi parlıyordu Diş Hekimi Tahsin Bulut’un yazdığı paragraf.   Şöyle diyordu orada Tahsin Bulut:   “Bursa Büyükşehir Belediyesi kurduğu TARIM AŞ. üzerinden incir ihracatı yapıyor ve bunu övünerek anlatıyor. Hoşgeldin yerel 'kamu mülkiyeti' ya da 'yerel komonizm'. Ak Parti iktidarı da piyasa ekonomisi diyor. Bu çelişkiyi izah edecek olan var mı? Gerçi Bursa BŞB bununla da kalmıyor. Marketçilik, lokantacılık, mandıracılık ve daha akla gelecek ne kadar piyasa işi varsa yapıyor. Ve esnafla haksız rekabete giriyor. Hepsinden önemlisi tarihin çöp tenekesine gitmiş devletçi bir modeli yerelde uyguluyor. Kimsenin de sesi çıkmıyor. Tabi işin esas önemli kısmı bu ticari uğraşların zararı nasıl finanse ediliyor, bu işler üzerinden rant mı devşiriliyor, oraları bilmiyoruz...”   Hah şöyle yahu!   Üzerinde konuşup tartışabileceğimiz bir mevzu çıksın ortaya, insanlar sahip oldukları fikirleri paylaşarak karşılarındakileri zenginleştirsinler azıcık.   Bak doktorcum…   Keles’in, Kıranışıklar Köyü’ne gitmiştim bundan yıllar önce.   Bilirsin, sen de Garadenuz uşağusun, senin de mutlaka inek gütmüşlüğün vardır çocukken yaylalarda, Anadolu’nun her köyündeki evlerde içinde danasıyla birlikte en az bir sarıkızın barındığı bir dam, o ahırın açık tek penceresinden dışarıya doğru atılmış bir gübürlük, o yığının etrafında da başlarında bulunduğu tavuklarla birlikte eşelenip duran mutlaka bir horoz vardır.   O bir tek inek, evin kadınının eli ayağı, özgürlüğü, basması, gazyağı, tuzu, şekeri, tarhanası, sütü, yoğurdu, kaymağı, peyniri, kızının çeyizi, lastik ayakkabıları, cep harçlığı, bahçesinin gübresi, bereketi, çocuklarının defter kitap parası, sermayesi, yoldaşı, sırdaşı, arkadaşı, kısacası her şeyidir.   O gün baktım ki köyde ortalıkta tavuk yok; sordum, “kuş gribinden dolayı hepsini öldürün” talimatı gelmiş Kaymakamlıktan, kireçleyip gömmüşler tümünü.   Sonra…   Gübürlük göremedim hiçbir yerde, köy kokusunun o değişmez esansı garip bir şekilde yok olmuştu ortalıktan.   “İnek mi kaldı ki kokusu olsun” dediler bu kez de!   Birkaç süt üreticisi firma anlaşarak aralarında Kartel oluşturmuş. Bölgelere ayırmışlar dağ yöresini. Fiyatta anlaşıp sütü sudan ucuz bedelle almaya başlamışlar.   Yem parasını, paytar, ilaç parasını karşılayamaz olmuş süt satışından elde edilen para.   İneklerin çoğunu böylece mecburen celeplere teslim edip kasaba göndermiş ahali.   Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı BESAŞ Şirketi biri Yenişehir’de, diğeri de Keles’te olmak üzere iki süt işleme tesisi açtı.   Çok da iyi yaptı doktorcum.   Keşke biraz daha yatırım yapıp sütü pastörize ederek Tetra Pak ambalajlara koyabilseydi. Bu sayede elinde çok daha uzun bir süre barındırabilecek ve kıt zamanlardaki fiyat dalgalanmalarından daha çok istifade edilebilecekti.   Yem fabrikaları da anasını ağlatıyorlar çiftçimizin.   Kışın bir çuval yemin fiyatı yaza göre öyle bir artıyor ki doktorcum, sömürünün tavan yaptığı bir dönemi yaşıyor köydeki Fadime teyze.   Hatta ben diyorum ki, belediyeye bağlı Tarım AŞ biri Karacabey, diğeri Yenişehir’de olmak üzere iki de “yem fabrikası” kursun ve aynen BESAŞ’ın bayilik ağı gibi her köşede köylüye ucuz ve veresiye yem sunsun.   Belediyelerin yasayla belirlenmiş temel görevleri arasındadır sevgili Tahsin, stokçuya, tefeciye, haksız rekabete, fahiş fiyatlara karşı vatandaşı korumak!   Üstelik de “Bütünşehir” yasasıyla bir nevi yerel devletçikler haline geldi artık belediyeler.   İleride eğitimi, sağlığı ve güvenliği yerel yönetimlere bağlı olacak; gidişat o yöne doğru.   Kırsal bölgelerden de artık onlar sorumlu.   Korkma!   Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.   Belediyeler haksız rekabete, kartelleşmeye, fahiş fiyatlara karşı vatandaşlarını korudukları vakit bu memlekete öyle sandığın gibi “gominizm” filan gelmez; bolluk gelir, bereket gelir, adalet gelir, hakça paylaşım gelir, goyun gelir, guzu gelir, okuyucudan yazı gelir, Seydamet’in gızı gelir, hadi gari sen de gel?!.   Takma kafayı sen öyle lokantaya, kafeye filan.   Ya manzarası olan kent dışındaki alanlara açıyor belediye sosyal tesisleri, ya da örneğin Kayhan Hamamı, Merinos veya Mudanya tren istasyonu gibi restore edip yeniden ayağa kaldırdığı tarihi mekanlara.   Oralara mutlaka bir işlev katmak lazım, değil mi doktorcum?   Öyle 3-5 restoranla haksız rekabet filan olmaz, takma kafayı, yorma o güzel beyinciğini ama sen gene de düşünmeye devam et, sakın bırakma o işi!   Tabii, memleket meselelerini düşüneyim derken de işini ve milletin dişini ihmal etme, özenle güzel yap her zaman olduğu gibi.   İyiye “iyi”, kötüye de “kötü” diyelim, hayatın sadece siyah ve beyazdan ibaret olmadığını, beraberinde  bin bir türlü gri rengi de  barındırdığını anlayalım artık.   Eski Kamu İktisadi Teşekkülleri yani, KİT’ler gibi zarar etmiyor bu işletmeler, dolayısıyla belediyeden kaynak da aktarılmıyor, dahası para da kazanıyorlar.   Ne yapıyor Bursa Büyükşehir Belediyesi?   Her gün kapıya “iş” diye gelen insanları oralarda istihdam ediyor!   Kötü mü?   Değil.   İşsizliğin ne kadar zor olduğunu sen bilmezsin doktorcum ama çok şükür -yazıları nedeniyle- çalıştığı her gazeteden kovulan bendeniz işsiz kalmanın anlamını iyi bilirim.   Gerçi demezsin, sen de aynı partidensin ama…   Ha! Dersen ki, oralara hep yandaşlar alınıyor…   Bak bunu oturur tartışırız?   Türkiye’de “Rekabet Kurumu” diye bir yapı var; işte o kurum sütçüleri, yemcileri, etçileri yeterince denetleyip görevini yapmadığı için imkanı olan belediyeler mecburen şirketler vasıtasıyla kendi bölgelerindeki haksız rekabeti önlemeye çalışıyorlar.   Bak, karma ekonomiyi savunan sosyal demokrat kafanın bir ürünü olan BESAŞ, yıllardan beri bunu gayet güzel başarıyor mesela.   Yine bana dersen ki, bu şirketler aynı zamanda birileri için rant kapısı işlevini görüyor!   Ha! Bunu da tartışır ve inanırım çünkü, hiç biri şeffaf değil ve içeride neler olup bittiğine dair hiçbir şey paylaşılmıyor kamu oyuyla!   Mesela bu sözünü ettiğim Rekabet Kurumu ilk cezasını “yaş mayacılara” kesmişti, tam 14 milyon ceza ödemişti maya üreten şirketler o zaman.   Uyanıklar ne yapmışlar, aynen Bursa’daki sütçüler gibi fiyatlar konusunda kendi aralarında anlaşıp fırıncıları, dolayısıyla da vatandaşı kazıklamaya girişmişler akıllarınca!   Kentimizde en çok maya tüketen şirket hiç kuşkusuz Büyükşehir Belediyesi’ne başlı BESAŞ’tır.   “BESAŞ kullandığı mayayı kimden alıyor, kaça alıyor, ne kadar alıyor” tüm bunları bilmek isterim mesela ben?   İlk ağızdan dinlemiştim, DSP döneminde bir un tedarikçisinin gelip komisyondakilere, malı kendisinden almaları şartıyla yüzde 10 avanta teklif ettiğini biliyorum mesela!   BESAŞ da hiç şeffaf bir şirket değil.   Mesela doktorcuğum…   Bu gün ben desem, “şu an aldığınız aynı fiyattan yüzde 10 daha ucuza ununuzu ben vereyim”?   Ne yanıt gelir acaba karşıdan?   Dahası ses verirler mi?   Tedarikçileri yıllardan beri hangi firmalardır, kaça alıp, kaça satarlar, açık ederler mi?   CHP Bursa İl Başkanı Şadi Özdemir “tororu” kınamak için Kent Meydanı’nda horon tepmek yerine bu tür durum ve konularla niçin ama niçin ilgilenmez, niçin?!.   Yoksa CHP’lilerin baş olduğu belediyelerden sonra,  AKP’lilerin yönettiği Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne de mi “bilişim”, “öpüşüp, koklaşım” hizmeti satmaktadır Özdemir?   Asıl bunları konuşup tartışmak lazım, değil mi doktorcum?   Ve doktorcum…   Hem mesleğini sergilemedeki ustalığınla her daim kıvandığım gururum, hem de yaşamımdaki en büyük “hayal kırıklığım” oldun sen benim için biliyor musun?!.   İşittim ki, Şadi’nin o meşhur dişlerini sen yapmışsın!   Elektrikler mi kesikti yoksa, yontma taş usulüyle mi yaptın o deve dişi gibi korkunç porselenleri, hala inanamıyorum vallahi sana!..  

Diğer Haberler