Yazarlar

Bursa’da Cumhuriyet Savcıları var -3-

post-img
ŞİKAYETÇİLER:  Mustafa Boz, Celil Çolak   VEKİLİ:  Avukat Engin Kökçıkaran   ŞÜPHELİ:  Mehmet Ali Yılmaz   SUÇ:  Basın yoluyla hakaret ve iftira     SORUŞTURMA EVRAKI İNCELENDİ:     Müştekiler Celil Çolak ve Mustafa Boz vekili Av. Engin Kökçıkaran’ın 10-06-2016 tarihli dilekçesinde özetle;   “Celil Çolak’ın, Adalet ve Kalkınma Partisi Nilüfer İlçe Başkanı olarak, Mustafa Boz’un ise Adalet ve Kalkınma Partisi ilçe yöneticisi olarak görev yaptığını,   24-05-2016 tarihli Yeni Marmara Gazetesi’nde, Mehmet Ali Yılmaz isimli yazarın köşesinde “AKP Bursa Örgütünde indiregandi halleri” başlığıyla yazılan yazıda müvekkilleri hakkında hakaret boyutuna varan ifadelere yer verildiğini,   Karalamak maksadıyla asılsız ve dayanaksız iddialarda bulunduğunu, yazıda geçen “-orada- muhalefette bulunmalarına karşın, AKP Nilüfer İlçe Örgütünün paraya nasıl para demediğinin acıklı, acınası, bir o kadar da dramatik öyküsünü okuyacaksınız”,   “parayı indiregandi yapan -Asım- Amil ardından, ‘sen şimdi doğruca oraya da git, hele bir ilçeyi de gör der adama! Orada da yine böyle akçeli işlerden sorumlu kişi Mustafa Boz’dan başkası değildir.”,   “AKP Nilüfer Yürütme Kurulu Üyesi Mustafa Boz adamdan itirazı geri çekmeleri karşılığında kaç para ister biliyor musunuz? Net olarak tam 210 bin lira kılçıksız!..” diyerek, müvekkili Mustafa Boz’u kamuoyu gözünde küçük düşürmeye, suçlamaya çalıştığını, yine   “Bu kez de beraberce ilçe başkanı Celil Çolak’a giderler. Celil Çolak ‘nam nam’ yapar,   İşte, “arkadaşlar sonradan uygun görmemişler de, o caddede çok yapılaşma oluyormuş da, falanmış da, filanmış da” gibi laflar ederek ‘gözüm yedi ayağı’ yapar” diyerek,   Müvekkili Celil Çolak’ı karalamaya çalıştığını, devamında   “Haberin Faruk Çelik’in kulağına dek gidebileceğinden korkan Nilüfer’deki minik kelebekler familyası paçaları tutuşmuş vaziyette adamdan beş kuruş dahi yardım talep etmeksizin artık bu işin peşini bırakıverir.”,   “Peki istenen 210 bin rakamı dikkatinizi çekti mi hiç?  Neden düz hesap 200 bin değil de 210 bin? Üçe rahatça bölünebiliyor da ondan! Demek ki AKP Nilüfer İlçe Örgütünün 3 ayrı hesabı vardı ve bu 3 hesaba paylaştırılacaktı söz konusu miktar, aynen daha öncekilerde olduğu gibi üstelik.”,   “…Akçeli işlere bulaştıkları çok belli olan AKP’li, Nilüfer belediye meclis üyeleri de istifaya zorlanıp, yerlerine yedeklerinin gelmesi sağlanırdı.”,   Gibi çirkin ifadelerle müvekkillerine alenen hakaret ve iftira edildiğini,   Yazıda bunun yanı sıra “vatandaşa kumpas kurarak onu yolmaya çalışmak nedir ya? Önce adamın talebine ‘evet’ de, ondan sonra da itiraz dilekçesi verip köşeye sıkıştırarak onu tehdit et!..” demek suretiyle,   müvekkillerini kumpas kuran, insanları tehdit eden kişiler gibi gösterdiğini,   Bu köşe yazısının müvekkillerini kamuoyu önünde rencide etmek, müvekkilleri hakkında olumsuz intiba oluşturmak, gerek siyasi, gerekse mesleki kariyerlerini lekelemek amacıyla yazıldığını, yazıların içeriğinin alenen hakaret ve iftira suçlarını meydana getirdiğini, şikayetçi olduklarını” beyan ve iddia etmiştir.   Şüpheli MEHMET ALİ YILMAZ savunmasına ilişkin 23-06-2016 tarihli dilekçesinde özetle;   “25 yıllık gazeteci ve yazar olduğunu, şikayetçi AKP Nilüfer İlçe Başkanı Celil Çolak ve Başkan Yardımcısı Mustafa Boz’un görevleri itibarıyla eleştirilebilir durumda olduklarını,   Kaleme aldığı tüm hususların habercilik faaliyetine özgü görünürde gerçeklik ilkesine sahip olduğunu, hiçbir noktasında hakaret ve iftira olmadığını, iftira suçunun gerçekleşebilmesi için yasalarca suç kabul edilen ve yargı tarafından da kesin hüküm verilmiş bir işin yapıldığının söylenmiş olması gerektiğini,   Yazısını yazmadan önce ciddi bir şekilde araştırdığını, yazısında ciddi bir habercilik faaliyeti olduğunu, yazının hiçbir yerinde “usülsüz ve yasa dışı para alındığını” ifade etmediğini,   Paraların “bağış” adı altında, makbuz karşılığı alındığını dile getirdiğini,   Siyaset mekanizmasının içine akçeli işler girerse bunları araştırıp yazmanın gazetecilik görevi olduğunu,   “indiregandi” kelimesinin hakaret teşkil etmediğini, yüklü miktarda bir paranın partiye bağış olarak alındığının ya da alınmak istenmesinin halk dilinde ifadesi olduğunu,   “akçeli işlerden sorumlu kişi” diye bahsettiği Mustafa Boz’un, AKP Nilüfer İlçe yönetiminin mali işlere bakan başkan yardımcısı olduğunu,   Mustafa Boz’un avanta ya da rüşvet aldığını yazmadığını, partiye yüklü miktarlarda bağış istendiğine dair iddiaları dile getirdiğini, Mustafa Boz’u hiç tanımadığını, kişisel bir husumetinin de olmadığını,   Tüm siyasi partilerin yönetim ve yönetim içinden belirlenen icra organı yani, “yürütme kurulu” bulunduğunu,   “gözüm yedi ayağı yapma” deyiminin, halk arasında kullanılan argo bir ifadenin daha yumuşatılmış şekli olduğunu,   Bir durum ya da söylemin, gerçeğe hiç uymayan bir şekilde yansıtılması halini ifade ettiğini,   AKP Nilüfer İlçe Örgütünün 3 ayrı banka hesabının olabileceğini, bunu ima ya da ifade etmenin suç olmadığını, yazının tümünün temiz toplum, temiz siyaset emellerine hizmet etmek için yazıldığını” savunmuştur.   KANITLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ NİTELEME:     Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28’nci maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’ncu maddesinde ve 5187 Sayılı Basın Kanunu’nun 1’nci ve 3’ncü maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerin temel amacının, basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alınması olduğu tartışmasızdır.   Basına sağlanan bu güvencenin amacı, kişilerin içinde yaşadıkları toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olmalarını sağlamaktır.   Bu bağlamda basının olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma; bu şekilde kişileri bilgilendirme, aydınlatma, yönlendirme, toplumda kamuoyu oluşturma şeklinde görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bu görev ve sorumluluklar nedeniyle ve demokratik toplumun gereği olarak basının ayrı bir konumda bulunduğu açıktır. Bu sebeple, basın özgürlüğünün söz konusu olmadığı durumlarda bir olaydaki davranış biçimi hukuka aykırılık oluşturabilirken, basın özgürlüğünün gündeme geldiği durumlarda aynı davranış biçimi hukuka uygun kabul edilebilir.   Öte yandan, basın özgürlüğüyle kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda, hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gereği açıktır. Bu durumda, daha az üstün olan menfaatin, daha çok üstün olan menfaat karşısında, o an için, o olayda korumasız bırakılması kabul edilebilir. Bunun için temel ölçüt, toplumun ve dolayısıyla kamunun yararıdır.   Yazılı ve görsel basın, yukarıda sayılan işlevlerini yerine getirirken özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmek, haberi verirken de özle biçim arasındaki dengeyi korumak zorundadır. Ayrıca basının objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapma yükümlülüğü bulunmaktadır.   İfade özgürlüğünün gereği olarak kamuoyuna açıklama yapan, görüş bildiren, belli konularda tutum takınan gerçek veya tüzel kişiler bu açıklamalarının övülmesi gibi, eleştirilmesini de baştan kabul etmiş sayılırlar. Beyanda bulunan, düşünce açıklayan, kanaat bildiren özel ya da tüzel kişiler, bu beyan, düşünce ya da kanaatlerine yönelik övgü ve eleştirilerin abartılı, tahrik edici, polemik oluşturucu niteliklerini baştan kabul etmiş sayılırlar.   İfade özgürlüğü toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan ‘demokratik toplumun’ ana temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görünen haber ve düşünceler için değil, ama ayrıca devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhine olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir. Bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. İfade özgürlüğü, kesin olarak dar yorumlanmaması gereken istisnalara tabidir ve herhangi bir kısıtlama ihtiyacı ikna edici bir şekilde ortaya konmalıdır.   Basında yayımlanan bir yazıya karşı alınan önlemlerle ilgili olduğu takdirde, söz konusu müdahaleyi basının bir siyasi demokraside oynadığı rolü göz önünde bulundurarak incelemek gerekir. Kamuoyunu bölen siyasi konular dahil olmak üzere, haber ve düşünceleri yayınlamak görevi basına düşmektedir. Basının bu ’yayınlama’ fonksiyonuna, kamunun da ‘yayınları elde etme hakkı’  eklenir.     Basın özgürlüğü, kamuoyuna yöneticilerin fikir ve tutumlarını tanıma ve bu konuda karar verme olanaklarından en iyisini sağlar. Basın hürriyeti yurttaşların pasif muhatap olarak çeşitli mesajları almalarına, bunlar arasında seçim yapabilmelerine ve ifade edilen görüşler hakkında fikirlerini oluşturabilmelerine izin verilmesini içerir. Demokratik toplumu oluşturan şey, haber ve fikirlerdeki çoğulculuktur.   Basın, özellikle başkalarının itibar ve hakları konusundaki belirli sınırları aşmamak zorunda olmakla birlikte, kamuyu ilgilendiren bütün konularda haber ve düşünceleri ödev ve sorumluluklarına uygun bir tarzda vermekle görevlidir. Bu tür bilgi ve düşünceleri vermek sadece basının görevi değildir; ama aynı zamanda kamunun da bunları alma hakkı vardır. Aksi takdirde basın ‘kamunun bekçisi’ olma şeklindeki hayati rolünü oynayamaz. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Scharsach ve News Verlagsgesellschaft- Avusturya kararı)   Basın, demokratik bir toplumda temel bir role sahiptir. Özellikle başkalarının şöhret ve haklarına saygı söz konusu olduğunda basının bazı sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kendi görev ve sorumluluklarına uygun bir biçimde, kamuyu ilgilendiren tüm konularda haber ve düşünceleri verme görevi de yine basına düşer. Basın özgürlüğü belli bir ölçüde abartıyı ve hatta provokasyonu da içerir. (Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’nin Dink-Türkiye kararı)   Kural olarak, ifade özgürlüğünün kullanımına getirilen sınırlamanın gerekliliği, ikna edici bir şekilde ortaya konmalıdır. Kuşkusuz, bu sınırlamayı haklı kılmaya elverişli bir ‘toplumsal ihtiyaç baskısının’ bulunup bulunmadığını değerlendirmek, ilk olarak ulusal makamların işidir. Ulusal makamlar değerlendirmelerini yaparken belirli  bir takdir alanına sahiptir. Bu takdir alanı, basını ilgilendiren olaylarda, “demokratik bir toplumun, özgür bir basının varlığı ve korunması” menfaatiyle çerçevelenmiştir.   Ayrıca kamuya mal olmuş, kamusal ve siyasal görevler ifa eden, siyasetle uğraşan kişiler bakımından “eleştirilerin kabul edilebilirlik sınırları” özel bir şahsa yönelik eleştiri sınırlarına göre daha geniştir.   Bir partinin farklı kademelerinde görev yapmakta olan, siyasetle uğraşan, siyasi bir figür olan, ayrıca kamuoyuna mal olmuş kişi durumunda bulunan müştekiler, herhangi bir özel şahıstan farklı olarak her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz bir biçimde gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar.   Bu nedenle daha geniş bir hoş görü göstermek zorundadır. Hiç kuşku yok ki başta Anayasa olmak üzere, Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi, Türk Ceza Kanunu, Basın Kanunu ve mevzuat hükümleri bütün bireylerin itibarlarının korunmasına imkan verir. Bu koruma, kamuoyuna mal olmuş kişileri şahsi sıfatları dışında hareket ettikleri zaman da içine alır. Ancak bu gibi durumlarda söz konusu korumanın gerekleri sosyolojik, siyasi, iktisadi ve idari meseleleri açık bir biçimde tartışmanın yararıyla bağlantılı olarak tartılmalıdır.   En önemlisi de gazetecilerin ve basının kamuyu ilgilendiren konularda muhalif, çarpıcı veya rahatsız edici de olsa, bilgi ve görüşlerini iletme rolünün bulunduğu  gerçeğidir.   ‘Basının kamuyu ilgilendiren hususlardaki değer yargısı açıklamaları’  için aranan kesinlik derecesinin standardı ile ‘bir suçun kanıtlanmasındaki kesinlik derecesi standardı’ aynı olamaz. Kamuyu ilgilendiren konulardaki değer yargısı açıklamalarının kısıtlanması, basın özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğurur. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Lingens-Avusturya kararı.)   Şikayete ve soruşturmaya konu olan “…paraya nasıl para demediğinin acıklı, acınası, bir o kadar da dramatik öyküsünü okuyacaksınız”,   “…Orada da yine böyle akçeli işlerden sorumlu kişi Mustafa Boz’dan başkası değildir…”,   “…Mustafa Boz, adamdan itirazı geri çekmeleri karşılığında kaç para ister biliyor musunuz? Net olarak tam 210 bin lira kılçıksız!..”,   “Partiye bağış adı altında kaçak kesim yapan ‘Nilüfer İlçe Yürütme Kurulunun’ bu rezilliğinin artık temizlenmesi lazımdır.”,   “Celil Çolak nam nam yapar.”,   “…laflar ederek gözüm yedi ayağı yapar.”,   şeklindeki  ibarelerde ve dilekçede yer alan diğer ibarelerde sövme içeren herhangi bir ifade yoktur.   Ayrıca yazıda kişinin şeref, onur ve saygınlığını rencide edecek, onu toplum içinde küçük düşürecek her hangi bir olay ya da eylem isnadı da bulunmamaktadır.   Öte yandan, yazı içeriğinde soruşturma ya da kovuşturma başlatılmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesi durumu da mevcut değildir.   “Bir siyasi partinin değişik kademelerinde görev yapan müştekilerin o parti için bağış talep etmelerinin sorgulanması” basın özgürlüğü kapsamındadır.   Yukarıda açıklandığı üzere gazetecinin bu konuyu yazarken, o husustaki “bir suçun kanıtlanmasında kullanılan kriminal kanıt sistemini dikkate alarak” yazısını oluşturması beklenemez.   Güncel, aktüel, kamu yararı ve ilgisinin bulunduğu konuda özle biçim arasındaki dengeyi koruyarak yazılan yazıda hakaret ve iftira suçlarının yasal unsurlarının oluşmadığı,   Yukarıda belirtildiği üzere yazının demokratik toplumun olmazsa olmazlarından “eleştiri hakkı ve basın hürriyeti” kapsamında değerlendirilmesi gerektiği,   Atılı suçların yasal unsurlarının oluşmaması karşısında şüpheli hakkında bu suçlarla ilgili olarak kovuşturma yapılamayacağı kanaatine varılmıştır.   Cumhuriyet Savcısı   “   NOT:  Polemik oluşturabilir diye yine onun ismini de  paylaşmıyorum; Bursa Adliyesi’nde görev yapan, “basın özgürlüğü” konusunda son derece hassas davranan bu sayın savcımıza da yürekten teşekkür ediyorum. Sadece lehimde verdiği bu karar için değil üstelik, ondan çok daha önemlisi, bundan sonra da daha pek çok konuda diğer gerçekleri de hiç korkup çekinmeden yazabilme öz güvenini sundukları için de aynı zamanda.                 

Diğer Haberler