Kayhan Hamamı’nın eski halini şöyle bir düşünüyorum da o yıllarda çevresi kaçak marangoz atölyeleriyle dolu olan o harabe, yıkıntı binanın bu hale gelebileceği aklımın ucundan bile geçmezdi.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’nin sayesinde temizlenip restore edildi Kayhan Hamamı.
İşi bilenler belki son derece de haklı olarak diyorlar ki, “Bursa’daki tarihi eserlere uygulanan yenileme işlemleri aslına uygun yapılmadığı için o yapılar gerçekte büyük zarar gördü.”
Evet doğru, eskiden olduğu gibi yumurta akıyla kumun karıştırılmasıyla elde edilen horasan harcıyla örülmedi duvarlar; onun yerine çimentoya kırmızı boya katılarak işlendi ama ben örneğin Kayhan Hamamı’nın eski yıkık dökük halindense bin kere daha şimdiki durumunu tercih ederim!
Yiğidi öldürüp hakkını teslim etmek lazım.
AKP’li belediyeler döneminde kentimizdeki pek çok tarihi eser onarılarak ihya edildi.
Yenişehir’in ardından Osmanlı’ya 28 yıl başkentlik yapan Bursa’daki onlarca han, hamam, kervansaray, imarethane ya da türbe yıkılmaktan kurtarılarak pek çoğu kültür merkezine dönüştürüldü.
“Yenişehir” lafını duyup da dikkat kesilenlerin biraz şaşırmış olduklarını düşünüyorum!
Bursa’dan önce Yenişehir ilçesinin üstelik de Bursa’dan daha uzun süre, tam 29 yıl boyunca Osmanlı’ya başkentlik yaptığını, henüz beylik döneminden başlayarak ilk konak yeri olduğunu, ilk sikkenin basılıp, ilk verginin orada alındığını, ilk düzenli ordunun orada kurulduğunu ve dahi ilk fermanın yani kanunun da oradan yayınlandığını bu kentte yaşayan pek çok insan bilmez!
O kadar önemlidir tarihi açıdan bu güzel ilçemiz ama gelin görün ki diğerleri bir yana, orada görev yapan AKP’li Belediye Başkanı Süleyman Çelik’in tam anlamıyla fos çıkmasının ardından adeta küsüp kaldı günümüze.
Bırakın ilçedeki tarihi eserlerle ilgilenilip ayağa kaldırmayı, geçenlerde de dile getirdim, bu tarihi beldemiz sokaklarında yürünemeyecek kadar pis ve bakımsız bir vaziyette şu sıralar.
Ne diyorduk?
“Ayağa kaldırılıp, Abad edilen tarihi eserler” diyorduk.
Önceki gün Gökdere Medresesi’ne de uğradım.
Çevresi eskiden yine derme çatma marangoz atölyeleriyle dolu olan bu şehir ziyneti yapı da Recep Altepe tarafından ayağa kaldırılanlardan.
Şimdiyse bir kültür-sanat merkezi olarak hizmet veriyor.
Ördekli Hamamı’nın hazineciler tarafından delik deşik edilmiş eski, berbat, perişan halini anımsamak bile istemiyorum.
Neredeyse her günü bin bir türlü toplantı, etkinlik ve sergiyle dolu olarak Bursalılara hizmet veriyor; “made in Recep Altepe” orası da!
Ha! Bu arada yapılan işleri görüp de haset eden siyasetçilere başarıya çamur atmaktan başka bir şey kalmıyor.
Neymiş efendim?
Güya Altepe tüm bu işleri hazine aramak için yapıyormuş!
Restorasyon yapılan tarihi binalardan çıkarılan altınlar geceleri gizli gizli taşınıp satılıyormuş!
Ne diyeyim, Allah davul etsin sizi de Ramazan ayında tokmak vurup çalsınlar!
Aslında bu işlerin ilk tohumunu Osmangazi Belediye eski Başkanı DSP’li Hilmi Şensoy attı.
Hatta onun döneminde Bursa surlarının röleveleri çıkarılmış, dünyanın ender çarşılı köprülerinden biri olan Irgandı ve Mevlevi dergahı Karabaş-i Veli Tekkesi bitirilmişti.
Göreve geldiği ilk anda meselenin ne kadar önemli olduğunu kavradı Osmangazi Belediyesi eski Başkanı Recep Altepe.
İşin peşini asla bırakmadı.
Çok daha ileriye götürdü, tarihi yapıları yok olmaktan kurtarma işini adeta birinci meselesi haline getirdi.
Gerçi bu arada sanki Bizans’la yeniden savaşa girecekmişiz gibi gıcır gıcır yepyeni surlar da yaptı ama olsun, onlar da eskiyecek günün birinde nasılsa!..
Tophane’den inerken sağ taraftaki burçlara bir bakın, doğa nasıl da kendine yer açıyor, eskilerinde olduğu gibi yeni konulan kale taşlarının arasından da çiçekler, bitkiler fışkırmış bile çoktan.
Hiç unutmuyorum, o sıralar Özgen Keskin’in o zaman da ANAP’lı politikacıları okşayarak oturduğu Vakıflar Bölge Müdürlüğü zamanıydı…
Yeşil’deki tarihi imareti kahvehane olarak işletsin diye Urfalı bir adama kiralamışlar.
Gezerken bir de baktım ki, yapının tamiratını da üstlenen Urfalı dayı kapı ve pencerelerini PVC’den yaptırıp takmış bir güzelce!
Şaşkınlıktan düşüp bayılıverecektim orada!
Ve Vakıflar’ın bundan haberi dahi yoktu, düşünebiliyor musunuz?
Belli ki Özgen Keskin o sıralarda da “Cin Ali” benzeri edebi kitaplar yazmakla meşguldü yine!
Hemen ertesi günü konuyu yazınca apar topar binbir özür dileyip hatayı düzelttirmişlerdi.
Bir de gidin şimdiki halini görün.
Yapılış amacına uygun biçimde aş evi olarak hizmet veriyor yine.
Tahtakale’de restore edilen Somuncu Baba Aşevi de öyle.
Önceki gün Kuştepe civarını da gezdim şöyle bir.
Ellerim arkamda ağır ağır o dik yamaçlarda yürüdüm.
Tek göz odalı fakir fukara, garip guraba evlerinin arasında dolaşıp, yağmurdan ıslandıktan sonra yıkık binalardan etrafa yayılan çürük tahta kokuları çektim içme.
Tabii oylarını AKP’ye verirler oralarda yaşayanlar kardeşim, ben de oralarda otursam, daha önce çamurdan çıkılamazken bu dönemde parke taşı döşenerek ihya edilmiş o dik yokuşlardan ötürü ben de verirdim belki de kim bilir?
Şimdi Başkan Mustafa Dündar’ın yönetimindeki Osmangazi Belediyesi, Somuncu Baba’nın yaşadığı evi restore ediyor.
Çok hoşuma gitti.
Yapılan kazılar sırasında daha önce görülmeyen Somuncu Baba’ya ait fırınlar da ortaya çıkarılmış.
Yan taraftaki ev aslına uygun olarak yapılıp, duvarları da kile saman karıştırılarak karılmış sıvayla kaplanmış.
Orası da kültür merkezi olarak kullanılacakmış.
“Helal olsun” diyorum, başka da bir şey demiyorum yani!
Mudanya’da CHP’li Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz “belediye personeline güvenmiyorum” yollu tirajikomik açıklamalar yaparken, AKP’li belediyeler iş üretiyorlar; ortada kavga gürültü de yok üstelik!
Çıktım daha da yukarıya, Üç Kuzular Türbesi’ne doğru…
“Orada da restorasyon başlamış” desem, şaşırmazsınız artık her halde?
Bu arada, Başkan Mustafa Dündar’a bir önerim var:
Bu türbenin hemen altında muhteşem bir eski Bursa evi var ve artık yıkılmak üzere.
Başkan orayı sahiplerinden alsa ya da kamulaştırsa, yapıyı da tamir edip bir konuk evi ya da sosyal tesis olarak hizmete açsa muhteşem olur?
Olağanüstü de güzel bir kent manzarası var o evin.
İnanıyorum ki görünce benimle aynı şeyleri hissedecektir.
Ve Muradiye’deki şeyhzade türbeleriyle, yıkılmaktan kurtarılıp yine kültür merkezi haline getirilen Muradiye Hamamı’na değinmeden geçersek bu gün, emeği geçenlere büyük haksızlık etmiş oluruz.
Osmangazi’de görevini tamamladıktan sonra Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilen Recep Altepe kente oradan da hazineler katmayı sürdürdü ve önceden bir mezbelelik halinde olan türbelerle Muradiye Camisi’ni karanlıkta parıldayan ay ışığı misali ortaya çıkardı.
Bu türbe topluluğu Semerkant’taki Şah Zinde ve İstanbul'daki Eyüp Sultan ile birlikte, Türk İslam dünyasının sayılı eserlerinden birisidir.
Kanuni’nin Konya’da öldürttüğü oğlu Şehzade Mustafa, Fatih’in Napoli’de sürgünde ölen oğlu Cem Sultan, Yavuz Sultan Selim'in boğdurttuğu kardeşi Ahmet gibi bahtsız şehzadelerin Muradiye’de yatmalarından dolayı Ahmet Hamdi Tanpınar oradan “sabrın acı meyvesi” diye bahseder “Beş Şehir” isimli eserinde.
Ne de hüzünlüdür Cem Sultan’ın hikayesi.
Şöyle seslenir bir gün sürgünde yazdığı şiirinde, taht kavgasında yenik düşerek Rodos şövalyelerine sığınan Cem Sultan, kardeşi Bayezit’e:
“Sen bister-i gülde yatasın şevk ile handan, Cem hecr ile balin idine harı sebep ne? Bu saltanat-ı dünye ola adle mukarın, Hacc-ül Haremeynanı taleb kılsa acep ne?”
(Sen gül yastığında neşe ile gülerek yatarken benim mihnet fırınında dert çekmeme sebep ne? Bir dünya saltanatı eğer adilane ise hacı olmuş kimsenin onu istemesi neden şaşılacak şey olsun.)
Bu günkü Pazar yazımızı kente değer katan gelmiş geçmiş herkese teşekkür ederek, Bayezit’in, Cem Sultan’a yanıt verdiği dizeleriyle tamamlayalım:
“Çün ruz-ı ezel kısmet olunmuş bize davet, Takdire rıza vermiyesin böyle sebep ne? Hacc-ül Haremeyn diyüben dava kılarsın, Bu saltanat-ı dünyeviye bunca talep ne?”
(Madem ki saltanat ezelden bize kısmet olunmuş, takdire böyle razı olmamana sebep ne? Sen, bana hacı olduğunu iddia ediyorsun, o halde hacı olmuş insanın bu dünya saltanatını istemesinin manası ne?)
Hadi kalın sağlıcakla.