Hani, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin geçen hafta yapılan son büyük kongresinde Genel Başkan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’yla, partinin kurucu başkanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında bir liste krizi yaşanmış, sonuçta Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nu tamamen belirleyen bizzat “1 Numara” olmuştu ya?
Aslında bundan yıllar önce benzer bir kriz Saadet Partisi’nde de çıkmış ve partinin başındaki Numan Kurtulmuş, “Genel başkan bensem eğer, listeyi ben belirleyeceğim” deyince, o sıra siyasi yasağı bulunan rahmetli Necmettin Erbakan’la aralarına kara kedi girmişti.
Partinin tüzüğüne göre eğer birden fazla aday varsa en fazla oyu alan, yoksa da bir oy bile alsa mevcut aday genel başkan seçilebiliyordu.
Ancak Merkez Karar ve Yönetim Kurulu listesinin seçilebilmesi için salt çoğunluk yani, delegelerin yarısından bir fazlasının oyu gerekiyordu.
Tek aday Numan Kurtulmuş’tu ancak, ayrı ayrı iki MKYK listesi dolaşıyordu salonda:
“Biri Kurtulmuş’un, diğeriyse elbette Hoca’nın çıkardığı listeydi!..”
O kongrede Numan Kurtulmuş Saadet Partisi Genel Başkanı seçilmişti seçilmesine ama ekibine 500 küsur oy çıkarken kendisi sadece 300 küsur oy alabilmişti sadece.
İşte tam o noktada savaş baltaları topraktan yeniden çıkarıldı.
Hoca’nın o zamanki adamları rolünü oynayan perde arkasında Oğuzhan Asiltürk, ön safta da şimdiki Genel Başkan Mustafa Kamalak olağanüstü kongre yapıp, Numan Kurtulmuş’u devirmek üzere delegelerden imza toplamaya başladılar.
İmzalar yeterli sayıya ulaşıp da yönetime iletilince Kurtulmuş ertesi gün çıkıp dedi ki, “bu arkadaşlarımızdan bazılarının taleplerini geri çekmeleri nedeniyle, olağanüstü kongre için yeterli sayı ortadan kalkmıştır!..”
Böyle durumlarda her zaman birilerine bir şeyler teklif edilip ya da araya birileri sokularak delegelerin bir kısmının imzaları geri çektirilebilir.
Çaresiz kalan Kamalak bu durum üzerine, üstüne yağmur düşmüş kozalak gibi büzüşme evresindeyken imdadına Bursa’dan bir siyasetçi, üstelik de Cumhuriyet Halk Partisi’nden bir Bursalı yetişti.
Bu insan CHP Osmangazi İlçe Eski Başkanı Ahmet Memişoğulları’ndan başkası değildi!
Aslında “Baykalcı” olarak bilinen Memişoğulları kentimizde, Baykal’a rağmen ve Baykal’a karşı İl başkanlığına aday olan, aday olabilen tek kişiydi.
Deniz Baykal’ın yancısı Mehmet Sevigen’le, dönemin Nilüfer İlçe Başkanı Metin Çelik’inde katıldığı bir toplantıda Yalova’da görüşmüşler, CHP Genel Sekreter Yardımcısı ona aday olmaması karşılığında parti meclisi üyeliği ve rakibi Gürhan Akdoğan’ın İl yönetim kurulu listesini kendisinin yapması teklifinde bulunmuştu.
Memişoğulları sordu, “Gürhan bunu kabul etti mi” diye?
Sevigen’den “evet” yanıtını alınca da kararını bildirdi:
“İşte ben tam da bunun için Gürhan’ın karşısına çıkıp aday olacağım!..”
Deniz Baykal dahil kongre öncesinde devreye pek çok büyük başın girmesine rağmen sadece 6 oy farkla kaybetti seçimi.
Kongreyi alan CHP’nin yeni Bursa İl Başkanı Gürhan Akdoğan genel seçimlere sadece bir ay kala, Memişoğulları’nın ekip arkadaşı Osmangazi İlçe Başkanı Sabit Şerbetçioğlu’nu görevden aldırıp, yerine Kurtuluş Akdeniz’i getirdi.
Bunun üzerine aynı ekip Osmangazi’de yeniden bir kongre yapılması için imza toplamaya başladılar.
Saadet Partisi’ndeki gibi CHP’de yönetimi elinde tutanlar “bazı imzaların geri çekildiğini” öne sürerek kongreyi yapmadılar.
Bunun üzerine Ahmet Memişoğulları ve arkadaşları yargıya başvurdu. Mahkeme, yapılan işi yanlış bularak CHP Osmangazi’deki yönetimi geçerli saymadı ve yerine rahmetli Mehmet Çalım ve Rahmi Gürbüz gibi eski ve vefakar partililerden oluşan bir kayyum heyeti atadı. Bu kişiler ilçeyi seçime götürdüler. O kongrede seçimi yine Memişoğulları ekibinin adamı Recep Tek kazandı. Genel Merkez Recep Tek’i de görevden aldı!..
CHP’de demokrasi tüm hızıyla işliyordu o vakitler!
Ahmet Memişoğulları ve beraberindeki 39 arkadaşı Gürhan Akdoğan’ın talebiyle, Ankara tarafından ihraç edilip, partilerinden atıldılar!
Ancak, hiç yılmadı bu ekip. Mücadelelerini yargıda sonuna dek sürdürdüler.
Hepsini tek tek kazandıktan sonra karşı tarafın itirazları üzerine dosyalar orada da görüşülmek üzere Yargıtay’a gitti.
Ve CHP’deki bu kavga-dövüş sırasında içtihat niteliğinde öyle bir karar çıktı ki, Numan Kurtulmuş’u tepelemek adına yola çıkmış Mustafa Kamalak ve arkadaşları için bir can simidi niteliğindeydi adeta.
Şimdiki gibi teknoloji sistemleri yok o sıra, böyle bir Yargıtay kararı olduğunu işiten Kamalak, belgeyi bulabilmek için izini süre süre Ahmet Memişoğulları’na ulaşıyor.
Ahmet de kendisine “benim için önemli olan demokrasi. Elbette size de veririm” deyince Ankara’da, Saadet Partisi’nde işin rengi değişiyor.
Çünkü söz konusu kararda “olağanüstü kongre için imza vermiş bir delegenin bu fikrinden sadece aynı gün, o da noter kanalıyla vazgeçebileceği, aksi takdirde beyanının geçerli sayılmayacağı” kesin hükme bağlanıyor…
Bu yeni durum üzerine “bana artık burada kesin ekmek yok” diye düşünen Numan Kurtulmuş da önce tası tarağı toplayarak Has Parti’yi kuruyor, ardından da “ne varsa orada var” deyip ardından AKP’ye geçiyordu!
Bursa’dan çıkan bu Yargıtay kararı sadece gelecekteki seçimleri güvence altına alan bir belge değildi.
Türkiye’deki siyasetin yanı sıra pek çok kişi ve partinin de kaderini değiştirmişti aslında.
Mesela ortaya çıkmasaydı belki de Numan Kurtulmuş gitmeyebilirdi Saadet Partisi’nden. Bu nedenle pek çok kişi de önce Has Parti’ye, daha sonra AKP’ye kaymaz, belki Saadet Partisi bu gün daha da palazlanmış olabilirdi.
Oğuzhan Asiltürk ve Mustafa Kamalak gibi adamlar sağlığında Erbakan sayesinde siyasetten ekmek yemişler ancak, vefatının ardından son derece yakışıksız bir şekilde oğlu Fatih Erbakan’a karşı cephe almışlardı.
Belki de Numan Kurtulmuş bu vefasızlığı yapmayacaktı, Saadet Partisi’nden “Erbakan” adının kazınıp silinmesi için uğraşmayacak, Fatih Erbakan’ı baş köşeye oturtmuş olacaktı.
Sadece “Erbakan” ismi bile bu ülkede hala en az yüzde 2-3 oy toplar kanımca.
Şu gün için bile siyasette ne kadar büyük bir denge unsuru olurdu, düşünsenize?
Oğuzhan Asiltürk açıklamış, “AKP bize Meclis’te grup kuracak kadar yani, 20 sandalye vermezse seçim ittifakı yapmayız” diye.
Hadi canım sen de!
Yıllardır Necmettin Erbakan’ın sürdüğü kağnının gölgesinde yürüyüp de o gölgeyi kendine ait sanmaktan başka nereden kaç oy topladın sen?
Seçmenin gözünde kimde, nerede karşılığın var?
Ne işler işledin, kimlere hizmet ettin bu güne dek?
Kulislerde, Saadet Partisi’nin biriken borçlarının hayır sever bir el tarafından ödenmesi karşılığında 3 milletvekilliği için bile AKP’yle ittifak yapacakları konuşuluyor partiyi yöneten tekaütlerin.
Ama ben onu bunu bilmem…
En tepeyi işgal etmiş olan bu eski kaşar rendelerinden kurtulup önlerinin açılabilmesi adına, Saadet Partisi delegelerinin hemen seçimden sonra olağanüstü bir kongre yapılması için imza toplamaları gerekiyor artık fikrimce.
Nasılsa elde artık Yargıtay kararı da var.
“İmzalar geri çekildi” de diyemezler!..