Bursa-kız, Bursa-erkek adı altında kentimizi uluslararası festivallerde temsil etmek için sahnelenen halk oyunları ve kıyafetler gerçekte Keles yöresine ait ve Türkmen yaşamının kültür izleridir.
Henüz ilkokul üçüncü sınıftayken Bursa’ya taşındıktan sonra zaman zaman ziyaret ettiğimiz Keles’te katıldığımız düğünlerde akranlarımın yıllar yılı o güzelim figürleri kusursuz biçimde oynayıp canlandırdıklarını izledikçe hep gıpta ettim.
Çok küçük yaşta ayrılmıştım aralarından.
Ama öncesinde sürüler halinde gezer, bulabildiğimiz içi su dolu bahçelerin depolarında yüzer, mısır, nohut tarlalarının yanı başına yaktığımız ateşlerin çevresinde beslenir, kımıl zararlısı gibi daldığımız elma, armut ya da erik bahçelerinde daldan dala atlayıp dururduk.
İlk sigaramızı aramızda para toplayıp Saleh’in dükkanından yaşça büyük birine aldırdığımız üç paket üçüncüyü kendi aramızda paylaşarak, Saffet’in çeşmesinin hemen üstündeki çayırlık alanda içmiştik ki, işi bilen haylaz birinin “dumanı şöyle içine çek” demesinin ardından dakikalarca kendime gelememiştim.
Çok sevmeme, çok istememe rağmen oradan çok erken ayrılmamın da sonucu olsa gerek bir türlü fırsat olmadı, öğrenemedim Keles yöresi halk oyunlarını.
Türklerin, İslamiyet’i kabul etmek zorunda kalmasının ardından kadın ve erkeği birbirlerinden ayırsalar da geçen süre içinde, çok heybetlidir, çok coşkuludur; Orta Asya’nın bozkırlarında yaşanan kadim zamanlardan gelen figürler barındırır bünyesinde.
Mesela yöre evladı, İçişleri eski Bakanı Mehmet Gazioğlu’nun oğlu Orkun’u evlendirdiği Almira Otel’deki düğünü hiç unutamam.
Mehmet abinin ardından ceketlerini çıkarıp, gömleklerini de dirseklerine kadar sıvadıktan sonra ellerindeki kaşıkları şakırdatarak kolları havada davul zurna eşliğinde sahneye çıkan Osman, Abdi ve Şakir Gazioğlu kardeşlerin üzerinde o gün bir heybet, bir coşku, öyle bir sevinç vardı ki salondaki herkesin yüzüne yansıyan, yaşanan güzelliği anlatamam sizlere.
İşte evvelki gece az sonra anlatacağım program için İstanbul’dan, Bursa’ya gelen Doktor Osman Gazioğlu ve burada yaşayan kardeşi Doktor Abdi Gazioğlu’nun, Kaleiçi Otel’deki “Ormancı Kara Ali Restoran’da” sergiledikleri oyunlarını izlerken zihnim beni aldı ta o günlere götürdü.
Meğerse hemşerimiz Akif Altın’ın “Orhaneli Ortaokulu 1968 mezunları buluşması” adı altında başlattığı ve artık geleneksel hale gelen yemeğe katılanlar her geçen yıl arttıkça artmış ve adeta bir şölene dönüşmüş.
Biz de davetliydik o gece.
Yemekler yeniyor, sazlar çalınıyor, davullar vuruluyor, oyunlar oynanıyor ve hep bir ağızdan türküler söyleniyor:
“Dereleri aldı tüfenk yankısı, göster Allah, göster benim yârim hangisi… “
Kaleiçi Otel, köprülü kavşaklar, alt geçitler, dev alış veriş ve iş merkezleri de dahil olmak üzere son yıllarda “Bursa’ya kurulan en önemli yapı” bence.
Çünkü, eski bir Bursa konağını satın alıp restore ederek 12 odalı küçük bir butik otele dönüştüren Hemşerimiz Ahmet Aydın ve eşi Nurten Aydın bu kentin olması gereken geleceğine işaret edip, yol gösteriyorlar turizm adına insanlara !
Her adımda tarih fışkıran Bursa surlarının içindeki Molla Gürani Mahallesi, Oruç Bey Caddesi’nde Kaleiçi Otel, Ortapazar Caddesi’nin hemen hemen ortasından giriliyor bulunduğu yere ulaşmak için.
Yıllarca turizm sektöründe emek harcayan Ahmet Aydın, 51 yıldır o mahallede yaşıyor. Yıllarca içinde beslediği en büyük düşü, edinebildikleri birikimleriyle eski bir Bursa evi alıp, örnek bir otele dönüştürmek olmuş.
Dile kolay, tam 7 sene boyunca eziliyorlar memleketteki bürokrasinin dişlileri arasında.
Osmangazi Belediyesi destek olup, yol açmak yerine tam 2 yıl boyunca konağın bünyesinde otopark yok diye yapı kullanma izni vermemiş, sanki eskiden Bursa’da millet otomobille gezermiş de her evde en az bir otopark varmış gibi!
Anıtlar Kurulu da tam 5 yıl boyunca bekletip, oyalıyor; gündeme bile almıyorlar çok uzun süreler boyunca.
Neyse ki azmin sonu selametle neticeleniyor ve Bursa gerçek manada bir butik otele daha kavuşuyor.
Nurten Hanım’a sordum “İşler nasıl” diye?
Hemen hemen yüzde 100 dolulukla işliyormuş otel. Kentimizi gezmek için ta Amerika’dan, Japonya’ya varıncaya dek gelen insanlar asla beş yıldızlı otelleri değil, kentin tarihi dokusunu yaşayabilecekleri butik tesisleri tercih ediyorlarmış İnternet üzerinden yer ayırtarak.
Umarız bundan çok uzun yıllar önce önerdiğimiz gibi o bölgedeki tarihi yapılar ortaya çıkarılır ve bir arkeolojik parka dönüştürülerek kafeteryaları, hizmet alanlarıyla Sultan Ahmet gibi bir bölge yaratılır Bursa’da.
Nurten ve Ahmet Aydın çiftini tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.
O gece hemşerilerimiz Osman-Abdi Gazioğlu, Avukat Ahmet Sarı, Avukat Onur Seyrek’in babası Emin Seyrek, Durali Ferik, Akif Altın, Hayati Toparlak, İlhan Muslu, İsmail Karagöz, Kemallettin Seymen, Mehmet Alp, Mustafa Oruç, Mustafa Yüksel, Sadık Saraydaroğlu, Süleyman Başkur, Şinasi Arabacı ve Yusuf Ziya Erdem’le birlikte zaman geçirmek son derece keyifliydi.
Ne diyorduk?
“…Bahçede erik dalı, dibinde gördüm yarı, sen otur ben söyleyem, başıma gelen halı… Gıyıdan, gıyıdan, gıyıdan gel; ortası çamur gıyıdan gel, op dee!..”