Siyasi görüş ya da tutumu benden fersah fersah uzakta diye bir kişi ya da kuruma karşı nankörlük ya da vicdansızlık edemem.
Bedeli çok ağır ödenmiş olabilir, ehil olmayan ellere teslim edilmiş olabilir, özel sektörün elinde oyuncak edilmiş olabilir, tarikat, cemaat yuvası yapılmış olabilir, tüm bunlar tartışılabilir elbette ancak, bana göre de AKP’nin sağlık sisteminde getirdiği yenilikler tam anlamıyla bir devrim niteliğindedir.
Bu son paragraftan sonra bana yine gönül koyacak bazı ölümüne AKP karşıtı okurlarımın aynen alev topuna dönüşmüş bir uzay modülü gibi yazıyı terk ederek, atmosferde kaybolup gideceklerini görür gibiyim.
Bence hemen karar vermesinler çünkü, az sonra başka hiçbir yerde görüp bulamayacakları hususi, çok derin bilgi ve kulis haberlerim olacak kaçırılmaması gereken, onu da söyleyeyim!
Rahmetli babamı kaybetmeden önce geçen yaklaşık 3 aylık tedavi süresi boyunca bize gece gündüz beş yıldızlı otel konforu sunan, doktorunu, hemşiresini, hasta bakıcısını etrafımızda pervane eden, ilacını, gıdasını en iyisinden sunan, devamında mezarlığa kadar da yanımızdan ayrılmayan bir sağlık sistemine karşı ben nasıl nankörlük edip kötüleyebilirim arkadaş, Allah çarpar adamı, Medyum Keto’dan beter eder inan olsun!
Arada bir, hakikaten “Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sigorta Genel Müdürlüğü dönemindeki koşullarda yaşasaydık o acılı ve sıkıntılı günleri, ilaç bulamaz, yatak bulamaz, babacığımla birlikte o daha toprak altına gitmeden önce ben de bin defa ölürdüm” diye düşünüyorum!
Fakat buna rağmen Bursa’da ne vakit bir devlet hastanesinin polikliniklerine uğrasam insanların ciyan ciyan, hınca hınç kalabalık bir vaziyette bekleştiklerini görüyor, bir ultrason ya da ameliyat için kendilerine aylar sonrasına randevu verildiğine şahit oluyorum.
Soru şu:
Peki, madem sağlık sisteminde reform yapıldı da ne bekleşiyor o insanlar hala oralarda öyle?
İşte, cerahati giderilip, sarılması gereken asıl yara orası!
AKP Hükümeti geçmişte sağlık sistemini yeniledikten sonra üstüne bir de son derece doğru, iyi niyetli bir girişimle adına “Kamu Hastaneleri Birliği” denilen bir üst kurul oluşturdu.
Bu kurul daha önce her hastanenin başhekimliği tarafından ayrı ayrı yapılan ihaleleri bundan böyle tek elden kendisi düzenleyecek ve böylelikle ürünler için hem daha ucuz fiyat teklifleri alınarak kamu kar ettirilecek, hem de vatandaşa çok daha hızlı ve kaliteli bir sağlık hizmeti sunulacaktı.
Bursa’da bulunan 19 hastanenin gücünü tek bir çatı ve organizasyonla birleştirip kar da ederek, özel sektörle rekabet etmeyi planlıyordu Sağlık Bakanlığı.
Bunu yapabilmek için elde bina, araç gereç, sağlık personeli de dahil her türlü imkan vardı, hatta sadece bizim bölgeye eski parayla 4 buçuk katrilyonluk bir maddi kaynak da sağlanmıştı.
Kamu Hastaneler Birliği uygulamasında sadece bizim İlde değil, yurdun dört bir bucağında başladılar.
Fakat işin içerisine tarikat, cemaat ve dahi menfaat bulaşınca iş “Cafer def-i hacet eyledi bez getir” noktasına ulaştı.
Bu b.klu Cafer’in dışkısının cıvık, yapışkan ve ne kadar kötü koktuğunu bilmem söylemeye gerek var mı?
Hele hele bu Cafer’ler bir de Nakşibendiye’ye bağlı Adıyaman’ın, Menzil kazasında doğma Fecir cemaatine mensup insanların arasından çıkarsa vaziyet çok daha vahim bir hal alıyor!
Türkiye’de en çok üyeye sahip dini gruplardan biri bu.
Bugünkü önderleri peygamber soyundan geldiğini iddia eden Abdulbaki Erol'dur
12 Eylül'den sonra idamla yargılanıp, afla serbest kalan bazı eski ülkücülerin de cemaate katılmalarıyla Menzilciler Orta Anadolu, Ege, Akdeniz, Marmara ve hatta Trakya bölgesinde de daha etkili olmaya başladılar geçmişte.
Özellikle Menzil Şeyhi Erol'un, Alparslan Türkeş'e karşı bayrak açan Büyük Birlik Partisi eski lideri, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve eski Maraş Ülkü Ocakları Başkanı Ökkeş Kenger Şendiler gibi isimleri tarikata almasıyla birlikte bu grup daha da yayıldı.
Tarikata siyaset gerek, siyasete de para ve insan!
AKP Hükümetlerinde, Sağlık Bakanlığı içerisinde örgütlendi Adıyaman cemaati; orada çok etkili oldular.
KHB (Kamu Hastaneler Birliği) kurulur kurulmaz İstanbul’dan, tarikatın prenslerinden sayılan Yavuz Baştuğ isimli biri getirildi Bursa hastanelerinin başına.
[caption id="attachment_151944" align="aligncenter" width="289"] YAVUZ BAŞTUĞ[/caption]
Ve adam gelir gelmez Sağlık-Sen’le birlikte Bursa sağlık teşkilatının dört bir yanındaki kilit noktalara eski ülkücü takım da dahil olmak üzere hem kendi cemaatine, hem de Fethullah Gülen cemaatine mensup insanları yerleştirdi.
Getirdi de bu şahıslar görevlerini layıkıyla yaptılar mı sanıyorsunuz?
Ne gezer!
Aynen Yavuz Baştuğ gibi kifayetsiz muhteris, doldurdukları makamları asla hak etmeden devletten astronomik rakamlarda maaşlar alıp oturan insanlardı bunlar.
Aradan geçen tam 2 sene boyunca neredeyse hiçbir iş yapamadı bu kurum.
Hastalar ilaçsız, doktorlar neştersiz, hastane yönetimleri de çaresiz kalınca satın almaları mecburen kendileri yapmaya başladılar.
Bırakın özel hastanelerle rekabet etmeyi, elde para olduğu halde becerip de çeşitli görüntüleme ve ameliyat cihazlarını dahi alamadı devlet hastanelerine Yavuz Baştuğ; polikliniklerde uzun kuyruklar oluşuyor, hastalara 3 ay sonrasına operasyon randevusu veriliyordu artık.
Olağanüstü bir beceriksizlikti sergilenen.
Örneğin hastaneler filan malzemeyi istiyorlar, bunlar onu değil feşmekan malzemeyi diledikleri yerden (!) satın alıyor, bir süre sonra da gelenlerin raf ömürleri bitince hepsi çöpe gidiyordu.
Bırakın ucuza temin etmeyi, hem daha pahalı, hem de niteliksizdi KHB’nden gelen tıbbi sarf gereçleri.
Ellerine gerekli kaliteli tıbbi malzemeler ulaşamayınca tecrübeli ve ehil doktorlar illallah edip, bir bir özel hastanelere kaçmaya başladılar.
Devlet’e geriye, toy ve acemi sağlık personeli kaldı.
Bu kez de elde uzman yetişmiş doktor kalmadığı için hastaların muayene randevuları geciktirilmeye başlandı.
Karmaşa ve kaos vardı Bursa’da.
Diğer taraftan hastane yönetimleri de gerekli gereksiz her şeyi kendi başlarına satın almaya başlamışlar, ayrıca tam bir israf ortamı hakim olmuştu her yere.
Yavuz Baştuğ’u daha fazla yerinde tutamadılar.
Öncesinde Şevket Yılmaz Hastanesi’ne başhekim yardımcısı olarak getirdikleri Rüstem Aşkın’ı atadılar bu kez de KHB’nin başına.
[caption id="attachment_151945" align="aligncenter" width="293"] RÜSTEM AŞKIN[/caption]
Gelenin de gidenden farkı yoktu.
Sağlık Bakanlığı’na Mehmet Müezzinoğlu’nun getirilmemesi için Ankara’da çok uğraş verdiler Rüstem Aşkın ve arkadaşları; çünkü Müezzinoğlu işlerine gelmeyecek, düzeni bozacak gibi duruyordu onların gözünde!
Bursa sağlık örgütündeki Gülen cemaati mensuplarına hiç dokunmadı yeni Başkan Rüstem Aşkın.
Birbirlerine ilişmedikleri takdirde geçinip gideceklerdi.
Menzilciler, Gülenciler ve dahi hidayete ermiş eski ülkücülerden oluşan Bremen Mızıkacıları modeli Kamu Hastaneleri Birliği yönetimi gül gibi geçinip ve dahi geçindirip gidiyordu birilerini işte böylece.
Peki iş ürüyor muydu bu yeni başkanın gelmesinden sonra?
Ne gezer!
Kriterler tarikat, cemaat modeline göre tespit edildiği için işi yapacak alt kadro bilgisiz, yetersiz ve konudan uzaktı.
Örneğin çok pahalı bir cihazın alımı için 2011’de karar veriliyor, 2014’te ancak ihaleye çıkılıyor, alet gümrükten 2016’da çekiliyor fakat aradan geçen o süre boyunca teknoloji gelişip değiştiği için makine çöp oluyordu!
Dahası, talepte bulunan doktor çoktan özel hastaneye kaçtığı için de yerine geçen sağlık görevlisi o cihazı kullanmayı bile bilmiyordu!
Tam 4 sene önce sipariş edilmiş ancak, yeni alınabilmiş bir kulak görüntüleme cihazını ya da 5 sene sonra ancak gelebilen bir beyin cerrahi aparatını bekleyen doktorların halini düşünün?!.
Bu güne dek eski parayla en az 150 trilyonun çöpe gittiği konuşuluyor camiada.
Özel hastaneler şu kadarcık imkanlarıyla para kazanıp büyüyorlar ancak, devlete ait olanlarsa sanki gizli bir el tarafından hususi olarak zarar ettirilip, çökme noktasına getiriliyordu kentimizde.
Kamu Hastaneleri Birliği sağlık sisteminin en büyük sorunu haline gelmişti.
Kendisine aylar sonrası için randevu verilen vatandaş ne yapacaktı çaresiz; derdine derman bulabilmek için katkı payını ödeyip özel hastanelere gidecekti?
Hastaneler arasındaki iletişimsizlik de had safhadaydı.
Rüşvet, komisyon, avanta iddiaları gırla gidiyordu ortalıkta.
Örneğin, Çekirge Devlet Hastanesi’nde anjiyo cihazı yoktu.
Oraya gelenler aynı cihazdan tam 3 tane bulunan bir diğer devlet hastanesi Şevket Yılmaz yerine, yakında bulunan 3 özel hastaneye yönlendiriliyorlardı nedense?!
Yine örneğin Onkoloji Hastanesi’ne kanser ilaçlarının dozajını ayarlayan bir robot makine alınacaktı.
Şartnameyi Menzil tarikatına bağlı birilerinin sahip olduğu İzmir’deki bir firmaya göre ayarlayıp düzenlediler.
Cihazın toplam bedelini de 10 trilyon lira olarak belirlediler ancak, işin asıl ballı kısmı, bu aleti temin edecek olan firma şartnameye göre her yıl 1 buçuk trilyon liralık da sarf malzemesi satacaktı hastaneye!
Kendilerini topluma Müslüman diye yutturup, akıllarınca Allah’ı da kandırmaya çalışan bu insanların sözünü ettiğim haram yeme çabası boşa çıktı ve olayı görüp dillendiren namuslu kişilerin sayesinde o ihale bir kaç ay önce iptal edildi.
Daha sonra kaça alındı o makine biliyor musunuz, üstelik de boynunda “sarf malzemesi” yükü olmadan?
Sadece 3 buçuk trilyona!
Mali sistemi de yönetemiyor Bursa Kamu Hastaneleri Birliği’ndeki bu kifayetsiz adamlar.
İlaç ve tıbbi malzeme depolarına tam 100 trilyon borcu birikti devletin tam 8 aydır ödenemeyen; onlar da perişan durumdalar!
Bunlar derhal camii cemaati arasına gönderilip, nitelikli, doğru ve dürüst insanlar getirilmediği sürece KHB’nin yönetimine, işler her geçen gün daha da sarpa saracak.
Hizmet sunumu kriterlerine göre de Bursa 59’ncu sıradaymış biliyor musunuz?
Diğer illerde yaşayan hastalar tıkır tıkır hiç beklemeden tedavi olurlarken, bizdekiler neredeyse kuyruklarda ölüp gidecek.
Ancak iyi haber, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun Ankara’dan başlayarak sıkı bir temizlik harekatına girişmiş olması!
Biri şöyle kuvvetli çekse, tespih taneleri gibi dağılıp gidecekler ama…
Hele bir durun bakalım…
Benden bu günlük mevcut tabloyu size anlatması.
Gerisini yaşayarak göreceğiz.