Açık söyleyeyim, futboldan pek anlamam. Daha doğrusu anlayanların benden daha fazla ne bildiklerini de anlayamam!
Ama şunu iyi bilirim:
Yaklaşık 90 dakikalık süre boyunca bir parça heyecan duyup biraz da bağırıp çağırmanın haricinde taraftar ya da seyirciye giren çıkan hiçbir şey yoktur bu alemde. Buna karşın kulüp yöneticisinden futbolcusuna, masöründen antrenörüne, bankasından menajerine kadar herkes nemalanıp indirir paraları ceplerine.
İndirir tamam da her şeyin bir usulü, bir adabı, bir geleneği vardır be birader!
Ne diyor Bursaspor’un Teksas Grup Lideri Amigo Selim Kurtulan yaptığı son açıklamasında?
“Bursaspor kala kala Recep Bölükbaşı’na mı kaldı” diyor, “Bursa’nın anlı şanlı işadamları yoksa kardan adam mı” diyor?
Recep Bölükbaşı ve yönetimine seslenerek “siz 40 senelik fabrikaları genel kuruldan onay almadan nasıl satarsınız? Yaptığınız iş suçtur, bunun hesabı mutlaka görülür. Kulübün 80 milyona yakın yıllık geliri, 120 milyon da borcu var. Nereye gitti, nereye gidiyor bu paralar. Bu güne kadar Bursaspor’a hanginiz, kaç para verdiniz” diye soruyor?
“Şimdiki Başkan Recep Bölükbaşı’nın kulübün arabasını makam aracı gibi kullandığını, kendi cep telefonu yerine yine kulübün telefonunu kullanarak faturayı bize ödettiğini” öğrenince “yok artık dedim, koca Bursaspor’u yönetmek kimlere kalmış böyle?!.”
“Üstüne bir de koca bir kulübü yöneten adamın çıkarıp kendi cebinden ödemek yerine deplasmana giderken yine kulübün kasasından 3-5 bin lira harcırahlar aldığı, bu paralarla oralarda sazlı cümbüşlü yemeklerin yenildiği” bilgisi ulaşınca tokat gibi, midemin ortasına koca bir taş gelip oturdu; hala da orada öylece duruyor çünkü, her ne kadar “futboldan anlamam” dedimse de yaşadığım kenti temsil ettiği için ben de bir Bursaspor kongre üyesiyim ve dolayısıyla Bölükbaşı ve tayfasının kulübü düşürdüğü durumdan ben de mesulüm.
Her şey “Cavit Çağlar gelip, Bursaspor’u teslim alacak” kaygısıyla başladı.
İbrahim Yazıcı’nın ardından göreve gelen Erkan Köristan Yönetimi kulübe kendi ceplerinden kaynak aktarmak yerine Bursaspor’u bankalara korkunç bir şekilde borçlandırdılar.
Çünkü kasaya şampiyonlukla birlikte gelen on milyonlarca lira para yine İbrahim Yazıcı döneminde buharlaşarak uçup gitmiş, üstüne bir de borç takılmıştı!
Recep Bölükbaşı ve kendisi gibi sinek sekizli olan ekibiyse bankaların artık kredi de vermemesi üzerine çareyi Bursaspor’a ait Minareli Çavuş’taki biri 12 bin metrekare, diğeri de 1000 metrekare olan iki adet fabrika binasını sessiz sedasız satmakta buldu!
Çünkü UEFA Finans Kontrol Kurumu gırtlağına kadar borçlu olan Bursaspor’un mali durumunu inceliyor ve bu nedenle takımın ciddi biçimde Avrupa sahalarında oynayamama riski doğuyordu.
Fabrikalar satılacak, paranın bir kısmı bankalara yatırılarak finansal durum birazcık iyileştirildikten sonra kalanı da aylardır zaten para alamayan futbolculara ve kapıda kuyruk olmuş alacaklılara dağıtılarak gün kurtarılmış olacaktı.
Taraftar takımdan galibiyet bekliyor, dışarıdan izlediği için bu gelişmelerin hiç birini bilmiyor, bu nedenle Bursasporlu oyuncuların neden bir maçta iyi, diğerindeyse yerlerde süründüğüne bir türlü anlam veremiyor, kesin kazanılacak karşılaşmalarda bile kovaya dönen kalemizin içler acısı durumu karşısında kafayı yiyiyordu.
Oysa Bursaspor’da son bir senedir büyük yangın vardı sevgili okurlar.
Sanayi bölgesindeki fabrikalar 17 milyon 900 bin liraya Hüseyin Durmaz’a satıldı.
Satıldı ama acaba bu yapılan iş yasal mıydı?
Dün konuyla ilgili olarak görüştüğüm tüm hukukçular “satış işleminin yasal olmadığını ve ileride dava açılması durumunda tapuların iptal edilerek Bursaspor’a iade edileceğini ve alınan paranın yönetim kurulu kararının altında imzaları bulunan üyelere zimmet olarak çıkarılacağını, Hüseyin Durmaz’ın onların peşine düşmek zorunda kalacağını” söylediler.
Ama işin başından belirtelim:
Tapu iptal davasını taraf olunması nedeniyle sadece Bursaspor’a yeni seçilecek yönetim açabiliyor.
Bunun yanında her üyenin yapabileceği bir şey daha var o da iki satır yazı yazıp Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına “yasa dışı davranıp, görevi kötüye kullanmak” iddiasıyla şikayette bulunmak!
Peki, gelelim bu satışın neden yasal olmadığına…
Bölükbaşı ve ekibi göreve “olağanüstü kongreyle” geldi.
Olağan üstü kongrenin önceden ilan edilmiş gündemine yeni madde ekleyemiyorsun bu bir, hem zaten gündemde “seçilecek yönetime alış-satış yetkisi verilmesi” konulu bir madde de yoktu üstelik, bu da iki.
Peki ne vardı?
İşleyişin sorunsuzca yürüyebilmesi için sadece “yeni yönetime borçlanma yetkisi veren madde” vardı!
Fark ettiğiniz gibi “borçlanma yetkisi” ayrı bir şey, “alım-satım yapma yetkisi” tamamen ayrı bir şey ve her ikisi de tüzükte ayrı maddelerle tanımlandığı gibi, yine her ikisinin de genel kurulda ayrı ayrı oylanıp yetkilendirilmesi gerekiyor.
Olağanüstü genel kurulda sadece “borç alabilmeye” dair madde oylanmışken Bölükbaşı ve yönetimi nasıl oluyor da yetkisiz oldukları halde böyle bir işlemi gerçekleştirebiliyorlar?
Yanıt: Tutanakla!
Güya seçim sırasında yeni yönetimin kulübe borç alabilmesine dair maddenin oylanmasına geçildiğinde Divan üyesi olan Şükrü Akyollu mikrofonu eline alarak genel kurul üyelerine diyor ki, “arkadaşlar bu madde aynı zamanda yeni yönetime alış-satış yetkisi de verir, oylarınızı ona göre kullanın ha!..”
Bir kere Bursaspor’un olağanüstü düzenlenen son kongresine katılanlardan hiç biri Akyollu’nun böyle bir konuşma yaptığını hatırlamıyor, bu bir…
İkincisi de yasal açıdan bu yetkinin oylanabilmesi için ilan edilen gündemde de mutlaka yer alması şartı ki, bu da iki!..
Yani düzenlenen divan tutanağına işte “Şükrü Akyollu öyle demişti, böyle demişti” diye not düşülmesi kesinlikle yeterli bir durum değil.
Kaldı ki ortalıkta bir de “divan tutanağının sonradan değiştirilip, içine Akyollu’nun gerçekte hiç söylemediği sözlerin eklendiğine dair bir iddia” var ki, işte asıl ortalığı karıştıracak nokta burası!
Eskiden dernek kongrelerinde bir “hükümet komiseri” görevlendirilir ve bu kişi genel kurulu baştan sona izleyip denetleyerek, seçim sonucunda tüm evrakları alıp giderdi.
Oysa şimdi bu uygulama kaldırıldı.
Her dernek kendi genel kurulunu kendisi yapıp üstelik de İnternet ortamından sadece yeni seçilen yönetim kurulu üyelerinin bilgilerini iletiyor Dernekler Masası’na.
Yani düzenlenen tüm evrak ve belgeler derneğin çekmecesinde kalıyor.
Eğer istenirse bir anlamda kongrenin seyir defteri olan divan tutanağının sonradan 3 kişinin tekrar imza atması suretiyle değiştirilip, eskisinin yırtılması son derece basit bir hadise!
Yıllardır Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Bursalıların sağladığı gayrı menkul ve kaynaklarla ayakta duran Bursaspor’un mülklerini satmaya ikinci kümeye düştüğü zaman bile hiç kimse cesaret edememişken, yağma Hasan’ın böreği misali bu satış camiada resmen deprem etkisi yaratmış durumda.
Altın yumurtlayan tavuk misali kira gelirleri her ay akıp duran o fabrikaları satmak kadar akılsızca bir iş olamaz.
Belki 10 yıl sonra 100 milyon edecek o gayrı menkuller, sen nereden biliyorsun, kime sordun?
Sen Bursaspor’un mallarını, sanki babanın malıymış gibi kalkıp nasıl satarsın?
Eğer deseydin ki genel kurul gündeminde açık açık “ben o fabrikaları satacağım” diye, sana kimse oy ve yetki verir miydi?!.
Seçerler miydi seni?
Daha da ötesi, durumun ciddiyetini gören daha çok genel kurul üyesi gelirdi mutlaka salona.
Hem sonra senin deplasmana gidecek, cep telefonunu ödeyecek kadar bile paran yoksa ne işin var orada kardeşim?
Git çalış, hayatını kazan.
Hatça Recep (Günay) bile sizin bu yaptığınızı yapmadı vallahi!
Bu iş önünde sonunda yargıdan döner.
Yaptığınız asla yanınıza kar kalmaz, bu böyle biline!