Bizim Ayşe (Aygör) Olay Medya’da sendika kurarak kapının önünde pankart açıp, grev gözcülüğü yapan ekibin içindendir.
Adam gibi özü de sözü de doğru mert bir kızdır Ayşe.
O sıra TMSF’nin göreve getirdiği isimler tarafından yönetiliyordu Olay Gurubu.
Sonra bizim “çılgın grevcileri” gerçekten de kapının önüne koymuşlardı o sıralar.
Ayşe işten atıldıktan sonra bir gün bir de görüyor ki, Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin o günkü başkanı olan kara yağız kardeşimiz TMSF’nin göreve getirdiği yöneticilerden Nezir Asaroğlu’yla Facebook’ta arkadaş!
Bu durumu konduramıyor Ayşe, yakıştıramıyor.
Hem Çağdaş’a başkan olacaksın, hem bu hak arama mücadelesi karşısında içine kaçıp susacaksın hem de gazetenin üst düzey yöneticisiyle Facebook’larda kanka olacaksın.
Ne mi yapıyor Ayşe?
Vaziyeti bir şekilde sessiz ama ironik bir biçimde protesto etmek için Facebook’taki arkadaşlıklarını beğeniyor!
Peki, o sıra Çağdaş’ın başkanlığını yürüten kara yağız arkadaş ne yapıyor?
Bu “beğenmenin” ardından Ayşe’yi siliyor yani, arkadaşlıktan çıkarıyor!
Hak aradıkları için Ayşe’ler atılıyorlar Olay’dan, işsiz kalıyorlar; yıllardır tavşan boku gibi ne akıp ne de kokan bazı arkadaşlarsa o gün bu gündür kom baba gibi oturdukları koltuklarında “Çalışan Gazeteciler Günü” üzerine ahkam kesip, yazılar yazıyorlar!
Bir şey söyleyeceğim ama buradan olmayacak!
Çoluk çocuk okuyabilir!
………….
Bu mesleğin cefasını çok çeken, sırf yazıları nedeniyle çalıştığı gazetelerden defalarca atılıp işsiz kalan, artık adliye koridorlarını benim kadar ezbere bilen ikinci bir kişi daha yoktur herhalde Bursa basınında?
Onun için gözüm dün gün boyu cep telefonuma gelen mesajlar, Facebook, Twitter gibi iletişim araçlarındaydı.
CHP’nin genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ı çok beğeniyorum.
Gerçekten de CHP içinde umut vaat eden çalışkan bir siyasetçi Umut Oran.
“AKP döneminde Türkiye’de basın özgürlüğünün yok edildiğini, Türkiye’nin, dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi haline geldiğini, gazetelerin sansür, baskı, Başbakanlıktan gelen talimatlarla yönetildiğini” anlatıp, 2 yıl önce verdiği kanun teklifinden bahsetmiş.
O teklifte gerçekten de “basın mensuplarına sendika zorunluluğu ve gazete sahiplerine de kamu ihalelerine girme yasağı” getiriliyordu ama gazetecilerin tüm kazanılmış haklarını ellerinden alan zaten bu AKP Hükümeti, kime ne anlatacaksın?
Mesela deneyimli politikacı CHP’li Bursa Milletvekili Turhan Tayan hiç ama hiç atlamaz böyle günleri, gereğini mutlaka yerine getirir.
O da “Emekten, gazetecilerin çalışma koşullarındaki zorluklardan, ücretlerin düşüklüğünden, işsizlikten” söz etmiş.
Turhan Tayan mesaj yayımlar da CHP’nin eski milletvekili Kemal Demirel hiç bu durumu atlar mı?
Bir diğer deneyimli siyasetçi Kemal bey de sağ olsun, telefon ederek “iyi dileklerini” ileten dostlarımız arasında.
Saadet Partisi’nden, Has Parti’ye, oradan da gömleği pantalonu çıkarıp AKP’ye geçen Ali Molla Salih kardeşimin mesajına “amin” diyeceğim ama ne dediğini pek anlayamadığım için yorumu sizlere bırakıyorum:
“10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü vesilesi ile; çalışan, çalışmayan, çalışıyormuş gibi yapıp çalışmayan, çalışmıyormuş gibi çalışan ama her halükarda “sadece gazeteci” olan tüm dostların bu özel günlerini kutlar, sağlık, mutluluk ve esenlikler dilerim. Ali Molla”
Yine de tenk yu Alicim, sağ olasın, var olasın!
…………
Kardeşimiz meslektaşımız ve de adaşımız Mehmet Ali Ekmekçi’nin paylaştığı bir masasının üzerine serilmiş kağıttaki poğaça ve demli bir bardak çaydan oluşan klasik gazeteci menüsü fotoğrafıyla, Sinan Tunç’un paylaştığı demir parmaklıklar ardında daktilosuyla yazı yazmaya çalışan gazeteci fotoğrafları hoştu doğrusu.
Hazım bey(Adanur) her zaman olduğu gibi 1 buçuk porsiyon İskender kebap paylaşmış bu mühim gün dolayısıyla bizler için, gerçi Facebook’tan alıp yiyemesek de sağ olsun sayesinde “kısmi şişlik” geçirmiş olduk böylece!
AKP iktidarına kızıp bir dörtlük daha döşeyen İhsan Bölük kardeşimizin yeni şiiriyse şöyle:
Ulan hep yalan hep yalan
İşiniz gücünüz hırsızlık talan
Pazara çıkarıp üste para versek
Çıkmaz vallahi birinizi alan
Ee! Bizde de var “dededen kalma” bir kafiyeli beyit yazma mirası. Bu dörtlük de benden sevgili İhsan Bölük kardeşime gelsin:
Gökte uçar bölük bölük turnalar
Akıllanmıyor söylesek de bazı zurnalar
Bunların kirini Yeni Kaplıca da temizlemez
Sabahlara kadar da aksa kurnalar
…………..
Semra Teke’nin yazdığı, “Tehdit edilen, küfür edilen, parayla susturulmaya çalışılan, soru sormayan, maaş alamayan, taraf olmazsa bertaraf olan çalışmaya çalışan gazeteciler” tanımlamasıyla…
Sevgili Nail Özer’in, “Maalesef başta BGC, ÇGD, ASGD ve yenilerden AKİMED olmak üzere, gazetecilerin doğrudan olmasa da hakları konusunda tavır alması gereken dernekler, birbirleriyle gerginlik ve çatışma halindedir. Bu da gazetecilerin güç birliğini bozmakta, korunma ve baskı gücü anlamında umutlarını yok etmektedir” şeklindeki tespitleri hayli önemliydi
Ama söze Ayşe’yle başladık, Ayşe’yle bitirelim?
İşte Ayşe Aygör’ün bayram mesajı:
“Bugün gazetecilerin bayramı değil, dayanışma günü. Bunu dayanış-ama-ma günü olarak düzeltmek istiyorum. Çünkü günün anlam ve önemine binaen yazılanlara bakıyorum da içimden gülmek geliyor. Gazeteci arkadaşlarımızın tümü ağlaşma halinde. Mesleklerini yapamamaktan, özlük haklarını yitirdiklerinden, sansürden, iş güvencelerinin olmamasından, patron ve iktidar baskısından, geçim sıkıntısından ha bir de örgütsüzlükten, sendikasızlıktan yakınıyorlar. Peki bu arkadaşlar, Olay gazetesinde sendikalaşma mücadelesi verilirken neredeydiler? TMSF sendika mücadelesi veren gazetecileri kapının önüne koyarken kaçı onlara destek verdi? Kaç kişi haberini yaptı ya da köşesinde yazdı? Yetkili ve etkili durumda olanlar neden başlarını kuma gömmeyi tercih ettiler? Sendikaya bulaşmazlarsa kendilerini kurtaracaklarını sananlar ne yazık ki arkalarında örgütlü bir güç olmadığı için işsiz gazeteciler ordusuna dahil oldular. Kısacası arkadaşlar ben böyle gazetecilerin göstermelik günlerinde, haktan, hukuktan, ilkelerden, etikten söz eden hatta ağlaşan arkadaşları hiç samimi bulmuyorum.”