Haberi okuduğumda sandalyeden düşüyordum gülmekten!
Endonezya’nın adalarından birinde kıyıya vuran bir şişme kadını, ‘cennetten düşmüş melek’ sanan köylüler, kıyafet giydirip tesettüre büründürmüşler!..
Ancak olay araştırılınca hatunun melek değil, şişme kadın olduğu ortaya çıkmış.
Güneydoğu Asya ülkesi Endonezya’nın adalarından birinde balıkçılık yapan 21 yaşındaki Pardin, kıyıya vurmuş kadın bedenine benzeyen bir cisim görüyor ve onun ‘cennetten düşmüş bir melek’ olduğuna kanaat getirerek köyüne götürüyor.
Hatun da güzel tasarlanmış, iri, yeşil gözleri olan bir hatun ha!
Sahibi de iyice şişirip, sibobunu sıkıca kapatmış olmalı ki, o taş gibi şişme kadının hakikaten Cennetten düşmüş olduğuna diğer köylüler de inanıyorlar.
Bu arada Atmosferde, Stratosfer tabakasından sağa doğru kıvrılın, kloro floro karbon gazlarını geçip az ilerideki Termosfer’den sola dönerek yüz metre yürüdükten sonra Cennet’e ulaşabilirsiniz.
Arada bir oradan melek düşer aşağı, adettir!
Cennetten düşen o meleği görünce hiç birinin de aklına gelmiyor, ulan taklaya mı geliyoruz yoksa biz diye?!.
“Cennettekilerin hepsi böyle şişmeyse bunun gibi 30 huri için harcadığımız emek çok be abi ya” diye sorup sorgulamak geçmiyor hiç birinin içinden?
Olay yerel medyada da kendine yer buluyor.
Gazeteler, “melek çocuk üzerinde sadece beyaz bir bez parçasıyla yüzü koyun şekilde ağlarken bulundu” diye haberler yapıyorlar.
İngiliz yayın organı İndependent Gazetesi’nin yayınına göre melek kadına saygılarını göstermek isteyen Endonezyalı köylüler, bebeği giydirip başını da İslami usülde örterek her gün hürmetlerini sunmaya geliyorlar.
Konu, Endonezya haber sitesi Detik ve Fransız haber ajansı AFP’nin de ilgisini çekince kadının aslında bir melek değil, seks yapmak için kullanılan plastik şişme bir kadın olduğu anlaşılıyor!
Muhtemelen, yalnız bir denizcinin bir gece güvertede ay ışığı eşliğinde yaşamaya çalıştığı fantezisi sırasında rüzgara kapılıp denize uçtu o garip, çilekeş şişme bebek!
İnsan oğlu binlerce yıldan bu yana hala aynı, hiç değişmedi, mutlak bir inanma ihtiyacı içerisinde.
Dahası, hangi dine mensup olursa olsun elle tutacağı, gözle göreceği bir obje arıyor kutsallık atfedebilmek için.
Gidiverin Anadolu’daki türbe ve yatırlara, yüzlerce çaput ağacına rastlarsınız oralarda.
Kendimize haksızlık etmeyelim, Hristiyanlarda da durum hiç farklı değil.
Örneğin Büyükada’daki Aya Yorgi ya da Selçuk’taki Meryem ana manastırlarının etrafı da oralardan hiç farklı değil.
Saç tokasından peçeteye kadar ellerinde ne varsa asmışlar ziyaretçiler dilekleri yerine gelsin diye!
Düşünebiliyor musunuz?
Bu gün dünyada yaklaşık 2 buçuk milyar insan Hazreti Meryem’in, İsa’yı haşa Allah’tan yaptığına inanıyor!
Bir buçuk milyarı da Allah’ın emriyle Cebrail’in gelip Meryem’e, artık neresineyse, üflemesi sonucu doğduğuna inanmakta!
İnsanlık tarihindeki en büyük kandırıkçı Meryem olsa gerek!
Ama nasıl oluyor da günümüzde bile Adem oğulları buna inanıyor, hiç kimsenin aklına “havranın hahamı” diye bir başka akılcı olasılık gelmiyor, şaşıyorum doğrusu?!.
Cebrail’in üfleyerek çocuk yapması sonucu olsa gerek, “üflemek” bizim kültürümüzde çok önemli bir yer bulmuş kendisine.
Üfürerek hasta iyileştirdiğine, üfleyerek doğuramayan kadınların hamile kalmasını sağladığına inanılan yüzlerce hoca var günümüzde hala Anadolu’da!
Müritleri o kadar çok inanmış ve tapınmış ki şeyhlerine önce karısını götürüyor, ardından istek üzerine anasını götürüyor, o da yetmiyor kendisini sunuyor herife, bunun adına da “badelemek” deniyor!
Kaz Dağları’nda, Zeus Altarı’na çıkın, oradaki ağaçların dallarına bile çaput bağlamış halkımız, pagan döneminin baş tanrısından bile medet umaktayız hala!
Tüm bu hallere bakıldığında Endonezyalı köylülerin şişme kadını cennetten inen melek sanması olayı çok hafif kaçıyor.
Ulucami patlamasında Bursa’yı evliyalar korumuş!
Peygamberler şehri Urfa’yı gidip niye koruyamadı o evliyalar peki?
Bizimkiler şehir evliyası mı da kent dışına çıkamıyorlar acaba?
Hacı Bayram Veli’nin memleketi Ankara’yı niye koruyamadılar?
Evliyalarımızı bile kendi menfaatimize göre isimlendirmişiz.
Alın size “Tezveren Sultan” mesela…
Tez verdiği için pek makbul!
Yan mahalledeki dede biraz geciktirdiği için pek makbul görülmüyor!
Tezveren Sultan hemen ne isterseniz çar çabuk veriveriyor!
Evde kalmış kızlara koca, sınava gireceklere hoca, tüten sobalara baca, artık ne dilerseniz dileyin ondan?
Tahtakale’deki “Helvacı Bacı’ya” gitmek biraz masraflı açıkçası.
Dileğiniz yerine geldikten sonra oraya tekrar varıp en az 1 kilo helva bırakmak zorundasınız!
Benim favorim ille de Meydancık’taki Göbek Atan Ethem Dede.
Yanına varmanıza bile gerek yok.
Kendisine uzaktan erişimle de bağlanıp “göbek” adayabiliyorsunuz!
Dileğiniz yerine geldiğinde yapmanız gereken tek şey o anda nerede, kiminle olursanız olun hemen kaç adet göbek adadıysanız oracıkta atıvermek!
Eğer bunu yapmazsanız, yan etkisi “göbek fıtığına” yakalanmak oluyor Göbek Atan Ethem Dedemizin!
“A be kaynana” ya da “al kızını vur duvara” isimli oynak parçalar rahmetlinin en sevdiği favorileri arasında, aberiniz olsun!
Ben işin aslını söyleyeyim mi size?
Rahmetli muhtemelen yan tarafta Kamberler Mahallesi’nde ikamet eden esmer vatandaşların arasındaki gırnata çalan, göbek atmayı çok seven, namazına niyazına da düşkün ak sakallı bir amcaydı!
Öldükten sonra onu Romanlar kutsallaştırmış olmalı diyorum son olarak ben; bu gün de daha fazla bir şey demiyorum artık, hadi kalın sağlıcakla.