Yazarlar

Çok severim işini iyi yapanı

post-img
Yaşlar artık ilerledi, bizim kuşak “çizgi romanın” lezzetini almış, Teksas-Tommiks okuyarak büyümüş, Suzi’yi, O’nun turtalarını, Konyakçı’ı, Köfteci’yi, Profesör’ü, Diana’yı, Puick’i, Tom’u, Mister No’yu ve kırmızı urbalıları tanımış bir nesildir. Baltalı İlah Zagor’un aleti hedefi vurduğunda çıkan “tock” sesiyle, saldırıya geçtiğinde ünlediği “Ahh-yaaak’larla” büyüdük biz. “Salata” diye bir dergi vardı bir vakitler, yarı gülmece takılan. Orada geçmişte yayımlanmış bir “çizgi öykü roman” aklımdan çıkmaz hala. Üzerinde çizgili pijaması olan halktan bir amcam uzaya gitmeyi düşlüyor. Bunun için de evde tahta teneke ne varsa artık, füze şeklinde bir uzay aracı yapıyor keserini, testeresini ve çivilerini kullanarak. Düş gücü ya bu… Evdeki çek yatı da füzenin tek göz odasına taşıyor uzayda gezerken geceleri yatıp dinlenmek için. Sonra düşünüyor… Uzay bu, soğuk olur! Bir de soba kuruyor mu içeriye, boruyu da çıkarıyor mu yan taraftan dışarıya! Çok matrak bir öyküydü doğrusu. Hadi, ısınma sorununu halletti… Uzay gemisini uçurmak için ne gerek? “Gaz gerek” diye düşünüyor adam! Peki, gazı nasıl elde edecek? Çözüm basit, kendinden biliyor! Kuru fasulye ne yapar? Gaz yapar, gazz!.. Aracın motor bölümü olarak inşa ettiği dolabın içine bir çuval kuru fasülye döküyor mu adam? Orada oluşan gaz sayesinde füze başlıyor mu uzaya doğru hızla yol almaya? En son dirseğini uzay aracının açık penceresine dayamış bir şekilde artık gittikçe uzaklaşmaya başlayan dünyayı seyrederken hatırlıyorum adamı. Düş gücü bu… Sınır tanımıyor işte! De… BTSO Başkanı İbrahim Burkay’ın, Bursa’yı uzayla buluşturmayı vaat ettiği “Gökmen Procesi” bundan daha komik ve absürt doğrusu! Çok gülüyorum ben o proceye; “k’nin” yerine değişik değişik harfler koyuyor, daha da çok gülüyorum! İşini iyi yapan, yaparken de emek sarf eden insanlara bayılırım. Lodos Haber’de Özlem Yağmur Buğday bu İbraam’ın “Gökmen Procesini” alıp itin gözüne öyle bir sokmuş ki, anlatamam yane! Okuyun Özlem’i. Okuyun ki, hayvan severler tarafından evde özenle beslenen, kendini de yazar sanan Doğan görünümlü Şahin, çakma gazetecilerle aradaki farkı görün yazısında. Can Ertan’ı da okuyun Yeni Marmara Gazetesi’nde. Adamda doğuştan bir yetenek… Bir yazıyor, “pir” yazıyor… Daha geçen gün kaleme aldığı “Bugün doğum günün, bebekler ağlamayı bilmez Can” başlıklı yazısını okuyun mesela… Behçet Necatigil’in, “Kitaplarda Ölmek’’ şiirinden pasajlar göreceksiniz oralarda, bir de saklı umutlar… Ve elbette eski Bursa, erikler, elmalar, Gökdere ve mis kokulu koca koca iri dutlar… Ha! Bu arada… Yeni Marmara Gazetesi’nde yazmaya ara verdim. Beni takip etmek isterseniz bundan böyle yine, www.yenibursa.com adresinde sizlerle birlikte olacağım, eşe dosta da duyurursanız sevinirim. Hiç kimseye kırgınlığım, dargınlığım yok, “prensiplerimle” ilgili hususi bir mesele. Bana sayfalarını, özgürce yazılar kaleme alabilmem için gönüllerini açan Orhan Efe’nin şahsında tüm Yeni Marmara ekibine sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Her zaman yanlarındayım, her zaman abileriyim. İşlerini iyi yapan insanlara bayılırım… Gazetenin görsel yönetmeni Ufuk Alıntaş meslek hayatım boyunca gördüğüm en iyi, en başarılı ve yaratıcı grafikerdir mesela benim gözümde. Keza, Yazıişleri Müdürü Onur Genç de öyle, patron gazetelerindeki imkanlar olsa sürekli harikalar yaratacak kapasitede, işinde son derece başarılı bir kardeşim Onur da. Geçenlerde Bursa İl Emniyet Müdürlüğü’nde İbraam ve kardeşi Mehmet Burkay’ın hakkımdaki yeni şikayetleriyle ilgili ifade verdikten sonra… Ya, Bursa İl Emniyet Müdürü Osman Ak bey… Cillop gibi yepyeni bina yapıldı Fatih Sultan Mehmet Bulvarı’nın orada… Binanın giriş kapısının önüne ne konmuş? “Açık ya da kapalı tutmak için yan yoldan alınmış kaldırım taşları!..” Çok çirkin be müdürüm! Aslan yattığı yerden belli olur; insanda biraz estetik duygusu bulunur canım, hiç mi görmezsin, hiç mi rahatsız etmez bu durum seni? Çok ayıpladım valla! Oraya böyle pirinçten çok güzel eski objeler yakışır kapıyı kapalı tutmak için ele güne karşı! Neyse, çıkışta Bursa’da benim gözümde şu sıra en iyi kebabı yapan Tamer Paylı’nın dükkana uğradım karnımı doyurmak için. Emniyet Müdürlüğü’ne geçmeden önce arabayı valeye vermiştim zaten. Kebabımı yedim, işimi bitirdim, sürücü koltuğuna bir oturdum ki, içerisi mis gibi çiçek kokuyor! “Kebapçı Tamer” logolu bir koku kapsülü yaptırmış Tamer ve otoparkçı bunu aynanın üstüne asıvermiş. İşte esnaflık bu, işini iyi yapmak, özen göstermek tam olarak da bu! Dünyada küçücük bir nokta, üç kuruşluk bir şey ama müşterini mutlu ediyor işte!.. Kurşunlu’daki “Balıkçı Rıza’ya” niye giderim mezelerinin güzelliği yanı sıra aynı zamanda biliyor musunuz? Müşterilerine sunduğu ıslak mendillerinde Rebul’un, mandalina çiçeği esansını kullandığı için! Çok özel, çok güzel bir ayrıntı; budur işte olay! Hanlar bölgesinde, İvaz Paşa Mahallesi’nde bulunan “Üç Köfte’nin sahibi Coşkun Abraşoğlu” mesela… Esnaf adamdır… Ya bir şeker, ya bir balon, ya da bir çiklet, mutlaka verir çıkışta müşterilerine. Yarım elma gönül alma, en son gittiğimde kalem verdi, hala elimde, kullanıyorum. Canım canım, olmazsa olmazım, Paçacı Hüsnü!.. Arada bir kepçe kemik suyu getirip, mutlaka ikram eder ziyafet sırasında… Dil söğüş yapar, kelle söğüş yapar, gönderir, mutlu eder müşterilerini… Geçenlerde damat arkamdan yetişti, artık klasik hale geldi, her sene bir 100 gram da Gümülcine kahvesi yollar bana sağ olsun Paçacı Hüsnü. Bir acı kahvenin de 40 yıl hatırı var doğrusu! İşini iyi yapan insana bayılırım. Mesela Bursa’da eksikliğini hissettiğim, eski Dönence Tesislerindeki “Ziyafet Restoran’ın” kapanması büyük bir boşluktur benim için. İşletmecisi Kadir Gül de işini mükemmel yapar, en güzel yiyecekleri, en güzel kebapları sunardı müşterilerine. Şimdi siz, bu hafta sonu, “çoluk çocuğu, hanımı nereye götüreyim, ne yiyip ne içelim” diye düşünüyorsunuz mutlaka bu sıcak geçen kış gününde? Artık Bursa’nın markaları arasına girmiş, on numara beş yıldız bir restoran var kentimizde üstelik de muhteşem bir gölün kıyısında! Evet, İznik Gölü’nün kıyısında kent merkezine sadece yarım saat mesafedeki “Rahmi Baba’dır” sözünü ettiğim yer! Bir yayın şiş bu kadar mı güzel yapılır arkadaş?!. Kalamar ızgaranın sosu nasıl böylesine lezzetli olabilir? Ayıptır söylemesi, geçen hafta Kadir’le beraber oradaydık; lafladık biraz. Merhum Rahmi Baba’nın oğlu Ferhat Şahin de eşlik etti bize. Ve o da kerevitlerin ayaklarından yapılan son derece lezzetli, özel mezesinden ikram etti bize. Rakı sofrasında insanlar yemeğin en başında sadece bir kere kadeh tokuşturup “Şerefe” derler bunu biliyor musunuz? Başka da kadeh tokuşturulmaz aslında. Adet böyledir. Bunun anlamı da “Bu masada yaşananlar, bu masada konuşulanlar senin şeref, haysiyet ve onuruna emanet” demektir! Hiç nazı yoktur rakının… Suyla, sodayla… Şalgamla, kahveyle… Ayranla, çayla… Tatlıyla, tuzluyla… Peynirle, kavunla… Cacıkla, elmayla… Karpuzla, armutla… Her şeyle gider. Yüksekte değildir gözü… Emekliyle de içersin… Memurla da. İşçi de kaldırır kadehini… Memur da. Nazım’ın dediği gibi: “Her şeyle içilir rakı, Bir tek SALAKLA içilmez!..” Sınıfsızdır… Zengin ya da fakir ayırt etmez. İki parça buz ve şerefli bir yürek yeter! Çünkü, “Şerefine” içilen tek içkidir rakı!.. Bursa’nın unutulmaz kebapçısı Kadir Gül’e, konukseverliği ve o muhteşem balık mutfağıyla Rahmi Baba Restoran’ı yaşatmayı sürdüren Ferhat Şahin’e bir kez daha sonsuz teşekkürler.

Diğer Haberler