Kim olduğu önemli değil…
Bursa’da bir dönem valilik yapan üst düzey bürokratlarımızdan biri anlatmıştı.
Güneydoğudaki sınır ilçelerinden birinde kaymakammış bir vakitler.
İhbarla öğrenilen, bizzat kendisinin şahit olduğu bir “demokrasi” hadisesidir bu!
Sandık başkanı olarak görevlendirilen öğretmen ilçe seçim kurulu tarafından kendisine verilen bir çuval içindeki pusulalar ve malzemeyi alarak vazifeli olduğu köye cumartesiden gidiyor.
Muhtar ve köyden birkaç kişi karşılıyorlar onu.
Hep birlikte kahveye oturarak başlıyorlar pusulaları mühürlemeye.
Şimdiki HDP’nin yerine HADEP var o zaman piyasada.
“Evet” oylarının büyük bir kısmı bu partiye vuruluyor.
Usülden bir-iki tanesi de diğerlerine.
İmzalar atılıp çuval da mühürlendikten sonra ver elini ilçe merkezi!
Ertesi gün sonuçları ilçe seçim kuruluna teslim ediyor öğretmen.
“Hangi işlem uygulanmıştı” diye sordum vali beye?
“Sadece o köyün seçim sonuçları iptal edildi” dedi.
Peki ya diğer köyler?
“Taşrada hemen hepsinde seçimlerin aynı şekilde yapıldığından adım gibi eminim” diye yanıtladı sorumu!
Bu durum uzun yıllardan beri böyle.
Kırsaldaki 150-200 hanelik köylerde oylar hem yerel, hem de genel seçimlerde küllüm HDP’ye değil de başka bir partiye çıkacak öyle mi?
Hayatta kalma şansı kalır mı acaba sizce oralarda yaşayan insanların?
Bu soruna mutlaka başka bir çözüm bulunmalı.
Aksi takdirde insanlar oylarını her zaman PKK yandaşı bu partilere vermek zorundalar, işte o kadar!
“Sadece kırsal kesimde değil, sandık bazlı mahalle seçmen listelerinde de aynı baskının hissedildiğini” söylemek hiç de abartı olmaz.
Tabii bir de bazı belediye başkanlarının görevden alınmalarını güya “demokrasiye aykırıymış gibi göstererek” sağda solda söylenen ya cahil ve kandırılmış ya da Kürt milliyetçilerine yancılık etmeyi sürdüren eski solcu takımı var ki, geçen gün bir de baktım, HDP Diyarbakır İl binasının önünde evlatlarına kavuşabilmek için bekleşen annelerle, adına “Cumartesi Anneleri” denilen provokatif grubu aynı kefeye koymaya çalışıyor sosyal medyada birileri!
Söylenecek laf kalmadı ya artık, neymiş efendim, bekleşen annelere destek olunmakla birlikte evlatları faili meçhul olan Cumartesi Annelerine de hak verilmeliymiş!
Bu faili meçhul cinayetlerin infazının hemen hemen tamamının PKK tarafından yapıldığı gün gibi ortaya çıktı artık, bunu bilmiyorlar mı acaba!
Hala durumu anlamak istemeyen ahmaklar eski bir PKK’lı olan Aytekin Yılmaz’ın “Onlar Daha Çocuktu” isimli kitabını okusunlar yeterli.
Evet, bazılarını devlet de temizlemiş olabilir.
O dönem yürütülen terörle mücadele anlayışı çerçevesinde sessizce yok edilmiş olabilir birileri.
Bu tür infazlara karşı olmakla birlikte, bunların masum, uyuşturucuya, silah ticaretine ya da teröre bulaşmamış olduğuna ikna edemez hiç kimse beni!..
İşte o zaman ne yapacaktı Cumartesi Anneleri, HDP önünde şimdi bekleşen yiğit Diyarbakır anneleri gibi daha o zaman, evlatları dağa kaçırıldığı vakit aynı yürekliliği gösterecek ve eylemlerini asıl o sıra kitlesel hale getireceklerdi!
Kürt anne Hacire Akar’ın tek başına giriştiği eylem sonucu oğlu Mehmet Akar’ı HDP kanalıyla PKK’nın elinden alması tarihi bir olaydır.
Bu durum aynı zamanda HDP’nin hukuki olarak PKK’yla bağını da ispat eder ve işin sonu parti kapatmaya kadar gider.
Geçmişte “açılım-saçılım” politikalarıyla hata yaptığını anlayan Hükümet, gerek terörle mücadelede, gerekse Suriye ve Irak harekatlarında muhteşem adımlar atıyor.
Gösterdikleri tavır ve hareketlerle de kim hain, kim yurtsever, olanca çıplaklığıyla meydana çıkıyor yine.
Sahi, CHP’lilerin niye sesi soluğu çıkmıyor hala bu annelerin duruşlarına karşı?