1968 kuşağının Deniz GEZMİŞi'nin ODTÜ'de bir ara kaldığı yurttaki odasında bulunan ünlü KIRMIZI BAŞLIKLI KIZ masalının çizgi roman uyarlamasının fotoğrafları; basında yer aldığında, ortalık toz duman olmuştu.
O günlerde henüz foto-romancılıktan ileriye gidememiş olan boyalı basın, "mahallenin namus bekçisi" rolünü üstlenmiş; bir devrimcinin, üstelik de genç bir erkeğin bulunduğu koşullara karşın yine de yaşama gülerek bakışını çarpıtarak cinselliğin devrimcilikle bağdaşamayacağı yorumunu getirmişti.
Bugün basınımızın durumu; değil devrimcilere, şeriatçılara bile cinselliği hoşgörünür biçimde sunarak ( üstelik toplumumuzun cinsel doyumsuzluğunu sağlıksız bir biçimde körükleyerek ), toplumu değiştirmek savıyla ( gerçekteyse gazete-dergi satışını arttırma, diğer bir deyişle salt para kazanma amacına yönelik ) yayın yapmaktadır.
1980 öncesinin koşullarında toplumsal çelişkileri gören, demokrasi savaşımı veren insanları karalamak amacıyla kullanılan erotizm; bugün yazılı ya da görsel tüm basın-yayın organlarında toplumumuzun değer yargıları, eğitim düzeyi, kültür yapısı gözardı edilerek sınırsızca kullanılmaktadır. Bu durum; 1960'lı yıllarda, ülkemizin işsizlik sorununa çözüm bulmak amacıyla yapılan antlaşmalarla Avrupa işçi pazarlarına sunulan Anadolu insanının, bir İstanbul-İzmir-Bursa deneyimi olmaksızın, Berlin ve Münih'te neredeyse 100 yıllık gelişmişlik farkına uyum savaşı vermesine ( ki bu konuda yazar Bekir YILDIZ'ın öz yaşamından yansıyanları anlattığı öyküleri vardır ) "dağdan indim şehire, şaşırdım birdenbire" halk deyişimizle anlatılmak istenen koşullardaki duruma benzetilebilir.
Bilindiği gibi boyalı basın ya da daha uygun bir deyişle erotik ağırlıklı basın; kadınları iki sınıfa ayırabilen ( Namuslu kadın eşittir evdeki şalvarlı annesi, kardeşi, eşi... Sokak kadını eşittir annesinin dışında toplumsal yaşamda gördüğü tüm kadınlar ) alt kültür katmanlarından erkeklerimizi iyice şaşkına döndürmektedir.
Kadınları; bir "kişi" değil, yalnızca yatmak için bir "dişi" olarak gören bu erkekler, okumak için değil, bakmak için boyalı basının sunduklarını almaktadır. Bu nedenle, bu gurupta yer alan günlük gazeteler basım sayılarının karşılaştırmasını yaparken daha bir gerçekçi olmalıdırlar; kendilerini okunmak için alınan gazetelerle değil, yalnızca bakılmak için alınan gazetelerle karşılaştırmalıdırlar.
Bunun gibi; en çok izleyici sayısını edindiklerini ileri süren televizyonlar da hiçbir zaman nitelikli yayın yapan televizyonları değil, izleyici çekmek için "kadın"ı kullanan televizyonları kendilerine ölçek alarak "en çok izlenen kanal" çizelgelerini oluşturmalıdırlar.
Elbetteki toplumumuzda tabu sayılan herşeyin; konuşulması, yazılması, yayınlanması istenen bir gelişmedir. Ama öncelikle yapılması gereken ; halkın eğitim yoluyla alt kültür katmanlarından, daha yukarılara çekilerek bu verilenleri çarpıkça algılamayacağı düzeye getirilmesidir ( ki uygulamada tam tersi yaşanmakta; "vasatın egemenliği" her anlamda ve her alanda, üstelik de görsel ve yazılı basın-yayın organlarının "özverili" çabalarıyla gerçekleştirilmektedir ne yazık ki ). Bu yapılmadıkça; yalnızca politika ( ya da devrim ) yapması beklenen Deniz GEZMİŞ'in öğrenci yurdundaki dolabında bulunan erotik çizgi masalının eleştirildiği gibi bu gidişle ( tek düşünmesi gereken konu yalnızca erotizm olmalıymışçasına programlanan ) toplumun da ( ki GEZMİŞ'in tersine ) erotizm içinde boğulurken politika yapması ya da yapmaya kalkışması eleştirilir olacaktır.
Bizim gibi gelişmekte ( gelişmesini de bir türlü tamamlayamayan ) bir toplum için bu durum gerçekten bir lükstür. Yaşadığımız koşullarda; ülke insanımızın apolitik olma ( her türlü gönenci elde ettiğinden yalnızca keyif almayı yaşam biçimi edinmiş gelişmiş ülke toplumlarındaki gibi ) erotizme çokça kendini bırakma hakkı henüz yoktur. Bu nedenle yerel-ulusal ayrımı yapılmaksızın; görsel ve de yazılı tüm basın-yayın organları, ülkemiz insanının bu gerçeğini gözardı etmeden, daha bir düzenli , düzeyli ve de nitelikli yayın ilkeleri edinmelidirler. Bu ilkeleri de RTÜK korkusundan değil, ulusuna saygısından dolayı uygulamaya koymalıdırlar...
Kuşkusuz sözlerimiz havanda su dövmekten öteye geçmez...Bugün dinsellikle, cinsellik arasında tutuklu kalan bu ülke; geri sayar ama br adım daha ileri gitmez