Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, kaybettiği çillisini bulmuş 70'li yılların sokakta oynayan yaramaz, muzip bir çocuğu gibi, Ermenistan Başbakan'ı Nikol Vovayi'ye seslenirken hani diyor ya "Paşinyan, Paşinyan, n'oldu Paşinyan"?!.
Ne olacak?
Tam 30 yıldır Rusya destekli Ermeni işgali altında bulunan Garabağ'ı, Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'si, tereyağından gıl çeker gibi bir çırpıda alıverdi işte!
Şimdiye dek hiçbir başbakanın hayalinden bile geçmeyen bu operasyon şanlı ordumuz ve dirayetli devlet adamlarımız sayesinde tüm dünyaya kapak oldu resmen!
Bu Paşinyan var ya Paşinyan?
Kuvvetle muhtemeldir ki O'nun da büyük dedesi Türk!
Ve ismi "Paşinyan" değil, bence "Peşinyan" yani, "nakit çalışmaktan yana olan" anlamında!..
"Gare Harekatı" diyor ya bizim kekolar!
O da "Gare" değil kanımca; "gara gara" yani, Türkçe'de "siyah" anlamında!
Suriye'ye doğru akın yapıyor bizim askerler...
Cephe hattından canlı yayına geçen sunucular şöyle konuşuyor ekranlarda:
"Birliklerimiz şu anda Cinderes istikametinde ilerlemekteler..."
Lan ne "Cinderes'i" be?!.
"Cin Deresi" oranın adı oğlum, "Cin Deresi"!..
Aynen "Bülbül Deresi" gibi bir yer sizin anlayacağınız...
Atalarımızın Anadolu'ya gelişini Malazgirt Savaşı'yla sınırlandırmak kadar ahmakça bir tarih yaklaşımı yoktur bence!
Binlerce yıl boyunca gerek bu coğrafyada, gerekse Mezopotamya ekseninde yaşamış olan Türk kavimleri, pek çok uygarlığın da kurucusu olmuşlardır aynı zamanda.
Bilinen ilk yazıyı bulup kullanarak tarihi kayıt altına alan Sümer'in Türkler tarafından kurulduğuna dair pek çok kanıt vardır mesela.
Aynen Türkçe gibi eklemeli dillerin bilinen en eski temsilcisidir Sümerce.
Elamlılar, Hurriler, Hattiler ya da Urartular da aynı kökten, aynı kökenden gelirler.
Moğolca, Fince, Macarca da akraba dillerimiz arasındadır.
Sadece kelimeler benzemez birbirine, gramer kuralları da aynıdır.
Kelime yapısı bakımından Sümerce, heceli bir dildir.
Bu tip bir lisan Avrupa'da Fin-Uygur ve Asya'da da Türk dilleri tarafından temsil edilir.
Genellikle tek heceli ve değişmez bir kökün, kendi başına anlamı olmayan eklerle kullanımından oluşur.
Bu dilin bir diğer ayırt edici karakteri, aynı kelimenin çok anlamlı olmasıdır ki, örneğin Çin dilinde olduğu gibi, inişli-çıkışlı, ince ve kalın sonlama biçiminde vurgulama gerektirir konuşabilmek için.
Sümerler,'yer'e 'ki', göğe 'an', rüzgara da 'yil', yer ve gökten oluşan evrene An-ki demişler.
Türkçe ve Moğolcada, yer, yir, kır, tan, yel, yil, tengri, tengere sözcükleri, Sümerlerle benzeş ses ve anlamda olmak üzere, günümüzde de yaşar gider hala.
Sümerlerin çivi yazılı metinleri şimdiye dek birçok bilim adamı tarafından incelenmiştir.
Bu araştırmaların sonucunda ortaya çıkan sonuç şudur ki: Sümer sözcükleri, genel olarak Türk lehçelerinde kullanılan sözcüklere çok benzemektedir.
Hatta öyle ki bazı deyimler aynen tekrarlanmaktadır.
Örnek olarak "çibin", Sümercede "sinek" anlamına gelen bir kelimedir.
Günümüz Türkçesinde unutulmaya başlayan cibindirik, cibinlik kelimesi sineklerden koruyucu perde anlamına gelmektedir.
Bugün batı dünyasındaki pek çok kelime, Etrüskçe'den geldi, Türkçe'de 1.000'den fazla Sümerce kelime var, Sümerce ve Etrüskçe, Türkler'in arkaik dillerindendir, günümüzden 15 bin yıl öncesine tarihlenen Göbeklitepe'de Kün-Ay ve Eb tamgaları (damgaları) gibi sayısız Türk izi vardır.
Günümüz Türkçesinde hala kullanılan Sümer dilindeki birkaç sözcüğe bakalım mı birlikte?
"Kuş, eşik, üş (üç), kız, Jün (yün), jarım (yarım), çolpan (sabah yıldızı), koru, küre, kan, öz, az, baba, er, eşik, tuş, eş, kum..."
Nasıl sevmem ben ait olduğum şu kadim kültürü?
Sadece başka medeniyetlerden alıp da köklenmedi dilimiz, aynı zamanda farklı milletlere vererek onları da zenginleştirdi.
Örneğin bu gün Türkçe'de Ermeni kökenli 27 kelime varken, Ermenice'deyse Türkçe kökenli 3 bin 166 kelime var...
Yine şimdilerde adına "Kürtçe" denilen ancak, yerel ağızlardan oluşan iletişim ağından da bazı kelimeler girmiş lisanımıza...
Örnek mi?
"Dalavere, keko, keleş, kıro, lavuk, şıh, tırsmak..."
Keza Herkül Millas, Türkçede ve Yunancada kullanılan 4 bin 700'den fazla ortak kelime ve bin 275 atasözünü çıkararak İstos Yayınevi'nden çıkan 'Türkçe Yunanca Ortak Kelimeler, Deyimler ve Atasözleri' kitabında derledi.
İlk kelimeler Türkçe, ikinciler Yunanca:
acem pilavı - acem pilafi
alkol - alkooli
baharat - bahariko
baklava - baklavas
bamya - bamya
barbunya - barbuni
biber - piperi
poğaça - bugaça
bulgur - buliguri
cigaralık - cigariliki
çörek - çüreki
domates - domata
ekmek kadayıfı - ekmek kadaifi
fasulye - fasoli
hamsi - hamsi
helva - halvas
ıspanak - spanaki
istavrit - stavridi
katmer - katimeri
cacık-cacıki
Geçenlerde Kütahya-Tavşanlı, Keles üzerinden Bursa'ya doğru geliyorum...
Keles'in bir Küçük Kavacık bir de Koca Kavacık isimli iki köyü vardır.
"Küçük" olanın yayından geçerken bir de gördüm ki, ismini yapmışlar "Küçük Kovacık"!..
Bilgisizliğin, cehaletin bu kadarına da pes doğrusu!
Ehil olmayan insanların eliyle dilimizden, kültürümüzden koparılıyoruz; sonra da geride bıraktıklarımıza başkaları sahip çıkıyor!
"Kava" sözcüğünün Türkçede iki anlamı var...
İlki, "kimse bulunmayan ıssız yer" demek; ikincisiyse "çayırın bol olduğu, otluk bölge" anlamında kullanılır.
İşin özü biri "küçük otlak" diğeriyse "büyük otlak" olarak adlandırılmış.
Bizimkiler yapmışlar ne olduğunu bile anlayamadıkları "kavacığı", "kovacık"!..
Bir de Kürtçülük akımlarından kendilerine destan ve anlam yaratmaya çalışan ırkçı bazı kekolar var memlekette!
Onlar da Fars mitolojisindeki Demirci Kava'yı apartarak içselleştirip, Nevruz'a dayanak yapmaya çalışıyorlar kendilerince!
Oysa Nevruz Bayramı, Orta Asya halklarına ait bir kavramdır.
Gidin, oralarda pek çok ülkede resmi olarak da kutlandığını göreceksiniz.
Bu kelime de köken itibarıyla eski bir İran takvimine göre yılın ve baharın ilk gününü, yine Fars kaynaklı başka bir inanışa göreyse Tanrı'nın evreni ve insanı yarattığı zaman dilimini ifade eder.
Kurmançilerle, Zazalarla zerre kadar ilgisi yoktur sizin anlayacağınız.
Kürtlerde, Nevruz bayramının Fars mitolojisindeki Demirci Kawa Efsanesi'ne dayandığına inanılır. Kürt mitolojisindeki Kawa efsanesine göre, günümüzden 2500 yıl öncesinde Zuhak (Bazı kaynaklara göre Dehak) adında Asurlu çok ama çok zalim bir kralın altında yaşayan Kawa adında bir demirci vardı.
Demirci Kawa Efsanesi, (Farsça: کاوه آهنگر (Kave Ahenger), Kürtçe:Kawayê Hesinker) İran mitolojisinde acımasız yabancı hükümdar Zahhāk'a isyan eden mitolojik kahramanın öyküsüdür. Hikâye, Fars şair Firdevsi'nin en önemli eseri olan Şehname'de yer alır. Hikâyenin diğer ana karakteri olan Zahhāk (Farsça: ضحاک) veya Azhi Dahāka, Zerdüştlüğün kutsal kitabı olan Avesta'da ve antik dönem Fars mitolojisinde yarı şeytan bir Babil kralı olarak yer almıştır. Firdevsi, hikâyeyi yeniden yorumlayarak bu karakteri şeytani ve tiran bir Arap kral olarak betimlemiştir.
Anlatılanlar, Kürt hikayelerinde de yer alır.